ertesi
güne mutlaka bir iş bırakın ...dermiş eskiler...
atalar da “bugünün işini yarına bırakma...”
der durur...
sorgulayan bir zihin , bu iki önermenin
taban
tabana zıt olduğunu görür...
öyledir...hakikaten öyledir...
çünkü genellemelerin ruhunda vardır birbiriyle çelişmek...
isterseniz , bir konu hakkında tamamen iki ayrı sonuca
ve görüşe ait onlarca atasözü, deyim,
darbı mesel görebilirsiniz....
endişeli modernlerin bile ilgi
alanına giren burçlar fallar
gibidir bu iş de...
koca koca insanlar kahve fincanlarını
çevirir, baklaları attırır, yıldızların nizamatına baktırır, yaylar
oğlaklar balıklar şöyledir böyledir kıldır tüydür diye diye gözlerini
belertir ya ... fırsatlar yaratıp senin burcun hamhupşaralop değil mi ben
anlamıştım zaten diyerek birbirine nazire , işve , cilve yapar ya...
oysa bir sektördür bu fal burç işleri
de...
maliyetsiz , sermayesiz , ayaküstü bir
sektördür...
abartmalarla , beyaz yalanlarla
beslenen bir sektördür...
çünkü insan sever, yalandan da olsa umutlanmayı...
çünkü insanların çok ama çok büyük
çoğunluğu kendini dindar görse de ve bütün semavi dinlerde gaipten haber almak/ vermek
ZİNHAR diye yasaklansa da yine de sever büyük çoğunluk, tahrif edilmiş güzel haberler duymayı...
elbette eğrisinin doğrusuna denk
gelmesi misali fincanın içinde kuş görenlerin, yüzük görenlerin , zebellah
görenlerin , dağıttığı baklaları toparlarken sana bir devlet kuşu konacağh aplacığım
diyenlerin dediklerinin bir kısmı da zorlama yorumlarla gerçeğe çıkabilir de...
ve yine elbette herkesin , hepimizin böyle küçük
oyunlarla avunma hakkı da olabilir zaman zaman...
oysa yine analitik bir akıl, 7 milyar insanın 12 burç
kategorisiyle tanımlanmak istenmesinin gerçeküstülüğünü hatta sapına
kadar saçmalığını şıp diye görebilir...
şimdi başa dönelim ;
neden demiş eskilerin bazıları ; “ertesi
güne mutlaka bir iş bırakın” diye...
çünkü yaşlanma ve yaş almayla birlikte insan
sanılanın aksine ölümden daha çok korkar....arkada bırakılacak ve iyi kötü tadı
alınmış bir hayat vardır çünkü...yaşlanan kemikleriniz sızlasa da, gözleriniz
kulaklarınız asli işini unutsa da , dişleriniz kesmese de, gelinleriniz
damatlarınız evlatlarınız sizi ayak altında dolaşan insanlar olarak görse de
görmese de, can tatlıdır....
ve ertesi güne iş bırakmanın arkasında da böyle
bir oyun vardır...
ölüme, daha
gelme çünkü benim bitirilecek işim var demektir bu...
bunlar insani korkulardır...
lakin çünkü ve ama yine de ; korkunun ecele faydası yoktur
kainatın üzerinden nice medeniyetlerin kavimlerin gelip geçtiğini
düşünürseniz bir insan ömrü cim karnında nokta
bile değildir...ölçekleri büyük tuttuğunuzda insan ömrünün uzunluğu
kısalığı gibi kavramların da battala çıktığını görürsünüz....
insan , sevdiklerinin uzun yaşamasını ister...
bunun içinde de binlerce duygu, kaygı, istek ,
beklenti vardır, olabilir...
bizim gibi hala erkek odaklı çalışma hayatının
baskın olduğu sosyo ekonomik toplumlarda ,
evdeki baba öldüğünde, geriye sigortalı maaşı (!) kaldığında acı daha hafif daha
katlanılası olabilir...oysa bir evde anne öldüğünde duvarların bile ağladığını
görebilirsiniz...
ama bir evden bir evlat gittiğinde o evin içinde
hiç bitmeyecek yangın çıkar...
sönmez , söndürülemez bir yangın...
küllenmeyen bir yangın...
hayatın heybesinde hepimiz için bilinmezler
vardır...
aklımız , emeklerimiz, yaptıklarımız ,
öngörülerimiz yalnızca bir kısmına yeter hayatın bilinmezleriyle çarpışmak
için...
ingilizcede ev kelimesini house ve home ayrı
ayrı ifade eder...
house bir evi anlatırken home dediğinizde sıcak bir evi anlatırsınız...
tıpkı türkçemizdeki ev ve yuva
gibi...
sarıdamarlıgüzelgelin evin annesidir....
bunca yıldır , çeyrek asırdır , bildiği
gördüğüyle, emekleriyle samimiyetiyle
çocuklarına verdiği karşılıksız sevgisiyle anne olmanın ve evi yuva yapmanın
gönüllerdeki karşılığıdır sarıdamarlıgüzelgelin ....
hala didişiriz onunla...
dünyaya baktığımız yerler farklıdır, çok
farklıdır...
ben herşeyiçokiyibilsedebinkusurbulmayahazırhuysuzadamıyken
o , kusarakvesusarakiyiintikamalanlargrubununennezihüyesidir...
kelimeler iki ucu keskin sürmene bıçaklarından
daha keskin nasıl olabilir çok yaşamışızdır karşılıklı...ve ihtimal ki, bundan
sonra da taraflardan ikisi de pes
etmeyecektir...
ve ihtimaller çoktur...
ömür dediğimiz şu oyunda bütün bunlar bir yana
emekleri çoktur...emekleri eksik olmasındır...
ömrü uzun gönlü şen olsundur...nice yaşlar
görsündür...
artık 47 yaşın kapısından içeri girdiği şu günde
de sonrasında da
aradan onlarca yıl geçtiğinde bile
sarıdamarlıgüzelgelinin eteklerine her daim
güneşler bulaşsındır....
( murat örem / 26 mayıs 2014 / ankara...)
-başlıktaki resim / yalçın gökçebağ....-
- başlıktaki dizeler / özdemir asaf....-
- başlıktaki dizeler / özdemir asaf....-