çok eskiden tanımam
gerekirken….
ben ki toprağı çakılından
insanı cürufundan ayırmakla
övünen
iddialı adem oğluyumdur….
ama onu yeni tanıdım…
tanıyabildim…
kalabalık bir gülümsemenin
ağzında gördüm…
onca sentetik çiçeğin
arasında
ben asil ve gerçek bir
şebboyum / sıklamenim diyordu…
iddialı bir iddiasızlık
içinde
dimdik duruyordu kemikli
hüzünlü ve güzel yüzü…
bazen hayat böyledir…
benzer istasyonlara
uğrasa da katarlar
tutmaz vakitleri
yolcuların yolların…
heyhat…..
ve makas değiştiren
makinistler verir hayatın hükmünü….
onu yeni tanıdım..
eflatun bir kuş
konmuştu hareli gözlerine…
hayatın kahrını yenen
bakışları konmuştu…
umudun gölgesi de konmuştu rujlu dudaklarına….
konuştuk dereden tepeden
uzun vakitler bakışa bakışa…
çın çın vuruyordu
kaşıklar fincana, çay denizinde…
şekerler eriyordu
hayatın dağdağasında…
ve günlerden bir gün
ben
“ yalan gelip başköşeye
oturur” dediğimde bilgiç bilgiç,
“ yalan ağırdır….oysa tüy
gibidir gerçek …”
cümlesiyle bağladı
sohbetin ağzını tam on ikiden uzun saçlarıyla…
dilerim; tüy gibi gerçeklerin yolcusu olur hep…
dilerim ; gerçeklerin tüy
gibi hafifliğiyle geçer ömrü…
ve dilerim
uzaklarda bir yerlerde o katara
her bindiğinde
güzel şeyler düşünmeye
devam eder ;
hayata insana aşka ve paylaşılanlara dair…
onu yeni tanıdım…
isterdim, çok isterdim
onca yolu yürürken de
tanımak
çok ama çok öncelerden….
( murat örem / 23 kasım 2016 / ankara…)
-müzik/türkiyenin
en güçlü erkek seslerinden alpay-
gitme / yanımda kal
/ garlarda yankılanmasın ayrılığımız
raylarda düğümlenmesin hıçkırığımız.. / gitme..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder