tam
on yıl önce…
yıl 2006…
nisan,
mayıs, haziran, temmuz
uğul
uğul gelmiş geçmiş…
uğul
uğul gelmiş geçmiş…
aylar
geçip giderken,
işe
gidip gelinmiş…
yeni
evler bulunmuş…
tutulmuş,
kiralanmış…
“şah”
çekilmiş…
kah,
mat edilmiş…
kah,
mat olunmuş…
görevler
var denmiş…
vazifeler
var denmiş…
otobüslere
atlanmış tirapizonlara gidilmiş…
bekleyenler
çabuk
dön demiş…
günler
uğul uğul geçerken
yeni
insanlar tanınmış,
yeni
yollar görülmüş,
tirapizondan ankira’ya dönülmüş…
ağustos
gelmiş…
bir
arabaya atlanıp
uzaklara / tatile gidilesiymiş…
tatil
işin bahanesiymiş
arda
erhan,
umur
örsan,
babalarını
bekler imiş…
baba
bir iş gününün ortasında arabaya binmiş…
600 kilometre
gider iken
hilafsız
onlarca kere
şu
aşağıdaki hüzünlü şarkıyı
döne
döne dinlemiş…
arabanın
kasetçalarında
dönerken
“volkan
konak’ın sesi
babanın
gözünden şıp şıp yaşlar damlar imiş…
baba
arda
erhan’ın umur örsan’ın yanına varır iken
ah
be kazım , ah be kazım…. der durur imiş…
volkan
konak o ağıt gibi şarkının bir yerinde
“gene
geldi yaz başı
şenlenir
yüksek dağlar
aman
aman gardaş yara yaralıyım
demedi
mi azrail
var
sevgilisi ağlar
susun
kuşlar susun
kara
karalıyım
aman
aman gardaş
yara
yaralıyım…” dedikçe
,
adam daha bir hüzünlenirmiş…
bir
gece vakti adamın aklına
kazım koyuncu düşmüş yine…
açıp
ağıtlı şarkıyı dinlerken
bu
kelimeler ellerinden döküleyazmış…
yıllar
yıllar geçse de
arda
erhanla baba oğul
bu
ağıdı ne çok ne çok dinlemiş,,,
hikaye
burda biterken
gökten
üç elma düşmemiş…!!!
gökten
bir yıldız kaymış
anadoluya
düşmüş…
(
murat örem / 05 nisan 2016 / ankara…)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder