çok
güneşli bir ağustos günü olmalı…
erdek tatlısu dalyandayız…
1990’ların
başı…
hayatımın
neredeyse tüm yazlarını rehin verdiğim :))) o
yerdeyiz…
evlatlarım
1998'li arda erhan ve 1994'lü doğumlu umur örsan yok daha hayatımda…
hasılı,
o kadar eski tarih olmuş bir zaman işte…
nazım
hikmet’in o büyük bahri hazer şiirindeki
gibi
“çıkıyor
kayık
iniyor
kayık,
devrilen
bir
atın
sırtından
inip
şahlanan
bir
ata
biniyor
kayık….” misali
,
devriliyor ilk gençliğimin günleri arka arkaya ,
yanımdaki sarı damarlı güzel gelinin rüzgarı gölgesi ve ışığıyla…
devriliyor ilk gençliğimin günleri arka arkaya ,
yanımdaki sarı damarlı güzel gelinin rüzgarı gölgesi ve ışığıyla…
çok
güneşli bir ağustos günü olmalı…
erdek tatlısu dalyandayız…
1990’ların
başı…
yolculuk
hazırlığındayız…
ankara’ya dönüş zamanı artık…
bir
yaz mevsimi kalebentliğim :)) daha bitmek üzere…
iniyorum
her tarafı güz kokan otel odasından…
teras lokanta karışımı yerde bir adamla bir kadın masa futbolunun başındalar…
halk arasındaki tabirle “langırt” oynuyorlar…
adam
, güleç ve insan yüzüyle bizim hayrullah ağabeyimiz…
hani
şu en delişmen lise zamanlarımızdaki ergen halimizle mezbahaspor
adıyla katıldığımız ve babam taşkın hoca'nın antrenörlüğünde , bilal abimizin kaptanlığında fırtına gibi estiğimiz SUSURLUK 1985 / voleybol turnuvasında, bizi biraz da hamhumşaralop kararlarla eleyen şekerspor'daki rakibimiz ve o takımın da kaptanı olan hayrullah ağabey bu susurluk’tan…
ilçedeki ilk gençlik yıllarımızda küçük büyük demeden sokakta yolda belde her karşılaşmamızda nezaketle bize hal hatır
soran, hepimize ayaküstü ağabeylik , yol göstericilik yapan hayrullah ağabey bu…
hemen tanıyoruz birbirimizi karşılıklı…konuşuyoruz oradan buradan…takılıyorum hayrullah ağabey’e…hakem yoksa langırtta bile zor işiniz :))) siz alışmışsınızdır hakemle aynı takımda oynamaya..son dakikada bir şekilde kazanmaya :))) diye…her zamanki nezaketiyle gülümsüyor hayrullah ağabey…hiç itiraz etmiyor…anlıyorum ki onun da aklında kalmış biz tıfılları zamanında biraz da öyle böyle yendikleri…
hemen tanıyoruz birbirimizi karşılıklı…konuşuyoruz oradan buradan…takılıyorum hayrullah ağabey’e…hakem yoksa langırtta bile zor işiniz :))) siz alışmışsınızdır hakemle aynı takımda oynamaya..son dakikada bir şekilde kazanmaya :))) diye…her zamanki nezaketiyle gülümsüyor hayrullah ağabey…hiç itiraz etmiyor…anlıyorum ki onun da aklında kalmış biz tıfılları zamanında biraz da öyle böyle yendikleri…
hayrullah
ağabey'in karşısındaki de eşi olmalı…diyorum
içinden…
o
kadar güzel bir kırmızı etek ve bembeyaz
bir tişört var ki üzerinde…
o kadar güzel gülen bir kadın ki,
o
kadar güzel bir kadın ki…
ve
adamla kadın,
o
kadar güzel bakıyorlar ki birbirlerine…
oyun / langırt
oynarken bile…
aşk
bu olmalı diyorum içimden…
aşkın
daha o yaşta bile çok halini yaşamış biri olarak,
mutlulukla gıptayla bakıyorum ikisine de…
mutlulukla gıptayla bakıyorum ikisine de…
sonra
herkes kendi yoluna gidiyor dalyan’dan kalkan araçlarla…
ve
aradan çok yıllar geçiyor…
hayrullah ağabey susurluk belediye başkanı oluyor…
hem
de hiç hesapta yokken…1999/2004…arasında…
ama
ondan iki dönem önce , 1989/1994 arasında öyle bir efsane başkan görüyor ki susurluk, tahsin bozoğluyla; hayrullah
ağabey'in başkanlığı da yıllar geçse bile sanki o dönemin gölgesinde kalmaya
mahkum oluyor…
ben
ancak uzaktan takip edebiliyorum elbette bunları…
yorumlarım çıkarımlarım da uzaktan uzaktan...
yorumlarım çıkarımlarım da uzaktan uzaktan...
belki daha derinini o dönemde de susurluk’ta
yaşayanlar biliyor…
ve
ben uzaktan uzağa hep güzel ve insan bir ağabey diye biliyorum
hayrullah köroğlu’nu da…
hayrullah köroğlu’nu da…
sonra, zor günler geçirdiğini duyuyorum onun da…
sıkıcı
sıkıntılı , dedikoduya açık ve yaşarken anlatılması zor günler…
ama
insan bu…
oluyor
,
her şey olabiliyor…
her şey olabiliyor…
işte
bu yüzden ne diyor eskiler, atalar ;
“gör
ki neler gelir sağ olan başa…”
fakat
ne olursa olsun hayata hep bir yerinden asılıyor hayrullah ağabey…
yanık
sesiyle şarkılar söylüyor …
çok
derin çok içli vurguyla yıllarca ezan da okuyan bir ses çünkü o….
resim
yapıyor…
hatta
yeni bir teknikle üç boyutlu resimler yapıp sergiler de açıyor…
medyada
haber oluyor bu çabaları…
serdar , gazetedeki köşesinde emek emek haber yapıyor…
bizler
çok uzaklardan okuyoruz…
mutluluk duyarak...
gurur duyarak....
sonra
aradan yine zaman geçiyor…!!!
2015
yılının mayıs ayında efsane başkanı tahsin bozoğlu’nu beyin kanaması
nedeniyle toprağa veren susurluk, aradan bir yıl bile
geçmeden bu kez de bir başka belediye başkanı olan hayrullah köroğlu’nu 2016
nisan’ında bu kez kalp kriziyle
bırakıyor kara toprağa….
çocukluğumun,
ilk gençliğimin bir güzel ağabeyi daha
ölüyor…
gecenin
bir vakti, zaman yeni güne giderken,
taşkın hoca yanımda kendi bilgisayarına dalıp dalıp bakarken ben de klavyemdeki tuşlara tek tek vuruyorum parmaklarımla... aklıma
gelen bölük pörçük anılar bunlar oluyor…
hepsini
şu son iki üç yılda uğurladığımız " ibrahim
balkan’a, ismail özkök’e, tahsin bozoğlu’na selam söyle susurluk’tan, bizlerden hayrullah
ağabey.." diyorum içimden...
ve kendimi gelmeyen uykuma teslim etmeye hazırlanıyorum…
(
murat örem / 18 nisan 2016 / ankara…)
kayıt / seslendiren / hayrullah köroğlu / 2015 /
Murat Bey, başınız sağolsun;
YanıtlaSilCemal Süreyya, "Her ölüm erken ölümdür" diyor ya, gerçekten de, insan kaç yaşında hayata veda ederse etsin, "daha yaşamalıydı" diye düşünüyoruz. Daha doğrusu, hayattan başka şey düşünemiyoruz. Ancak, ölüm hayattan daha gerçek sanki! Biz, "anların tadına varıp" hayatı yaşayabilmek akıl almaz çabalar harcarken, o akıp gidiyor elimizden, kayaya toslar gibi ölüme çarpıyor. İşte biz de hayattan başka şey düşünemiyoruz; elimizdeki tek şey o, ancak bir gün kaybedeceğimiz bilgisiyle evirip çeviriyoruz onu, kimi zaman korkup, kimi zaman umursamayıp devam ediyoruz, ötesi yok! Kafamızı toslayıp toslayıp hayata geri dönüyoruz, tamamen oraya geçene kadar. Ölüm hayatın öbür adı, hayat ölümün... İnsan da bu arada yaşayabildiğiyle kalıyor... Yine aynı yere dönüyor: anlar ve anılar...
Sevgi ve saygıyla...
Kemal Atalay
YanıtlaSiluzun zamandan sonra bir kelam ve kalem ustasının sesini duymak...
anlamlı...
başsağlığı için eksik olmayın...
iyilik dileklerimle...
murat....
Kimler gelip geçiyor dünyadan. Boşuna dememişler fani dünya diye. Yine de insanın sevdiklerinden ayrılması çok zor.
YanıtlaSilHayrullah ağabey de nurlar içinde yatsın diğer değerli kaybettiklerimiz gibi; yıllar sonra facebookta bulmuştuk birbirimizi ne güzel sözler söylemişti ailem için annemle olan komşulukları ve aile dostluğumuz üzerine ki ben çoğunu hatırlamakta zorlanmıştım o kadar yürekten anlattı ki o kadar güzel yorumlar yaptı ki okurken göz yaşlarımı tutamamıştım aynı ölüm haberini aldığım gün gibi... mekanı cennet olsun annemin sınıf arkadaşı İbrahim Balkan gibi (ki büyük oğlu adını annemden alır) Tahsin Bozoğlu gibi, İsmail Özkök ve tonton yanaklım Taşkın Hocam gibi... selam ve sevgiler...
YanıtlaSilfundacım;
Silannen 1925 doğumluydu demek ki ha...
peki sana bir sır daha vereyim o zaman; annenin de ilkokul öğretmeni, babamın öz dedesi ferit dedeymiş o zaman...
çünkü güzel ve hakkıyla zeki insan ibrahim balkan taaaa bin yıl önce biz sarı damarlıyla evlenmek için sözlendiğimizde söylemişti babama bir sohbet anında...balya kökleri üzerine konuşurken iki aile , uzaktan hısımlık falan bile çıkmıştı neredeyse...
ferit dedemizi hatırlayanlar babamı ona çok benzetirlermiş,arda'yı da babama hala çok benzetenler olurdu...
şu dünya ne garip...
ve şu hayat ne gizemli...
çok sevgiler...
çok çok sevgiler sana ve ailene...
murat....