enikonu
kar beklenen
bir
ankara sabahında yola koyulurken
ve
arabanın içindeyken de
arabanın
dışındaki çok eksili dereceyi görürken,
her
nedense aklıma mitos nejat geldi…..
belki
de aklıma mitos nejat geldi demek yerine
aklıma
birden mitos nejat düştü demem gerekir,
türkçenin
o güzel tabiriyle…
bazen
insanın aklına bir şey gelmez de
aklına
bir şey düşer çünkü…
bundan
20 küsur yıl önce
yine
çok soğuk ankara günlerinde
ağırlamıştık
mitos
nejat’ı…
daha bir kaç yıllık evliydik sarı damarlı güzel gelinle....
daha bir kaç yıllık evliydik sarı damarlı güzel gelinle....
mitos
nejat, isimler
karışmasın diye zihnimizdeki tamlamaydı…
bu tabiri birkaç kişi ya bilir ya bilmezdi….
en
küçüğümüzle aramızda 10’dan fazla yaş vardı mitos nejat’ın…
biraz
sait faik biraz behçet necatigil’di fizik olarak mitos nejat…
zayıf
çok zayıf bir adamdı…
kahverengi
kadife pantolon üzerine giydiği kazaklar vişne çürüğüydü…
şu
hayat denen muammayla “normal” ilişki kuramayan bütün
vicdanlı insanlar gibi boynu hep biraz
yana eğikti, yürürken de dururken de konuşurken de büyüğümüz mitos
nejat’ın…
ince
uzun parmaklarının ucunda daima yanan bir sigara olurdu…
birinci
de içerdik birlikteyken gitanes de…
paramız
çok olmadığı için en çok birinci içerdik elbette…
samsun
, maltepe de….
tok
sesliydi mitos nejat…
bayağı
bayağı bas baritondu…
bunda,
yıllardır sektirmeden içtiği günlük dört
paket sigaranın da katkısı (!) vardı…
sigarayı
içmez adeta yerdi mitos nejat…kelimeler ağzından çıkarken sanki kocaman bir kaya eğimli araziden tangır tungur gürültüyle hızla
ilerliyormuş gibi hissederdiniz ama bundan
rahatsız olmazdınız…
keyfi
olursa saatlerce konuşmaktan hiç geri
durmazdı mitos nejat…
saatlerce
anlatırdı…
saatlerce
susardı…
anlatırdı…
susardı….
anlatırdı…
susardı…
susardı..
susardı…
çok
şeyi bilirdi…
çok
şeyi
çok
iyi bilirdi
mitos
nejat…
gramsci’nin
hayat adamı tabirini ilk ondan duymuştum mesela ben 20’li yaşlarımın
başındayken erhan dilligil dayımlı
bir toplantıda…bir resim sergisi nedeniyle annemlerde bulunduğu susurluk
akşamında, benim de çok yakın
arkadaşlarım olan ilçenin gençleri, tiyatro tarihimizin yaşayan isimlerinden olan erhan dilligil dayımı dinlemek
istemişler, bu isteği ilettiğim dayım da ilçenin kültürevinde annesi
aktris nezahat tanyeri’den babası avni dilligil’den , istanbul şehir
tiyatrolarından, 1950’lerin istanbul’undan söz etmişti uzun uzun…ben de bir karış sakallı
halimle erhan dilligil dayımın hemen yakınındaki masada tatlı bir
duyguyla onun konuşmasını, kendisine sorulan sorulara verdiği cevapları izlemiştim sessiz sedasız bir mutlulukla…
konuşma
ve sohbet bittiğinde sormuştum mitos nejat’a; nasıl buldun dayımı diye…o
yıllanmış tiyatrocuların kibirli hali yok dayında demiş ve
eklemişti; gramsci’nin hayat adamı gibi işte…iyidir , böyle insanlar , iyidir,
kendi gibidir…
mitos
nejat, hekimlere göre ciddi bir rahatsızlığın
eşiğindeydi yıllardır…
yıllardır
çalışmıyordu ve ilaçlarını aksatmaması gerekiyordu…
aslında
zihni hiç durmadan ve haddinden fazla çalışıyordu ve olan bitenin çoğu da
bundan kaynaklanıyordu ama mutlaka hayatta bir karşılığı vardı zihinsel
olarak normal insanlardan daha sağlıksız
(!) olma halinin….
aradan
yıllar geçti…
hepimiz
bir yerlere savrulduk…
aradan
çok yıllar geçti…
hepimiz
yaşlanırken
birileri
doğdu,
birileri
de öldü gitti…
1990’ların
tam başında çok soğuk bir ankara gecesinde evimizdeki yünden yer yatağında da
ağırladığımız mitos nejat’la bir daha
hiç 1990’ların başındaki kadar yakından
sohbet etmedim, edemedim…seyrek susurluk ziyaretlerimde üç beş yılda bir ya
görür oldum ya olmadım mitos nejat’ı…bir süre sonra da
istanbul’da yaşamak zorunda kaldığı haberini aldım ablasıyla…
ve birkaç yıl önce uzaklardan gelen bir telefonda
mitos nejat da ölmüş dedi karşıdaki ses…
mitos nejat da ölmüş dedi karşıdaki ses…
ölmeyecekti
de ne yapacaktı dedim içimden…
iyi
dayandı yine de dedim içimden…
60 bile yoktu değil mi
diye sordum dışımdan….
enikonu
kar beklenen
bir
ankara sabahında yola koyulurken
ve
arabanın içindeyken de
arabanın
dışındaki çok eksili dereceyi
görürken,
her
nedense aklıma birden mitos
nejat geldi…..
oturdum
bu yazıyı yazdım…
(
murat örem / 20 ocak 2016 / ankara…)
-fotoğraf / bayazıt meydanı
çınaraltı /mayıs 2015 / sahaf şair hüseyin avni dede…-
Üzüldüm...
YanıtlaSilbir caz müziği gibi mi....
Siledip cansever'in mendilimde kan sesleri şiirini oku...
ve yukarıdaki dizenin olduğu anda daha yavaş oku....
murat....