“derinden sesler geliyor
durduramaz beni aşkın
bekle geçinceye kadar
yayı daha germe
kıracaksın…
(…)
eser serin bir rüzgâr
sen çok sıcaksın
koptu senden ellerim,
köprü yıkıldı
seni benim tarafa nasıl alabilirim
uzaksın….
diyordu "yay" şiirinde Behçet Necatigil...
13
Aralık 1979’daki ölümünün üzerinden 34 yıl geçmiş Hoca’nın...
Selim
İleri, Behçet Necatigil’i anlattığı kitabının adını
ne güzel ne anlamlı koymuştur “Kırık
Hüzünlerin Şairi” diyerek...
Behçet
Necatigil , Türk Edebiyat tarihi ve şiirinin
en çalışkan, en vefalı ve en mütevazı isimlerindendi....
Şair,
araştırmacı, radyo oyunları yazarı ve Hocaların
Hocası’ydı....
Ölümünün
ardından 34 yıl geçse de Behçet Hoca’dan
geriye şiirleri , araştırma kitapları, radyo oyunları ve etrafındaki herkesle uyum
içinde olan hayatı kaldı...
Behçet
Necatigil öğretmendi ama öğretenlerin
bir kısmının içine düştüğü kibirle , hükümranlık,
despotluk ve nobranlığa hiç sığınmadı.
Bu
yüzden, öğrencisi olanlar da okurları da her daim sevgiyle andı Behçet
Hoca’larını aradan ne kadar yıl geçse
de...
Behçet
Necatigil kendi halindeki insanların aşkları,
umutları, başarıları, coşkuları, yalnızlık ve hüzünlerini anlattı
tekrar tekrar adeta mırıldanan ve kesik kesik dizelerle...
“
Edebiyatçılar, sanatla uğraşanlar, evini
aile hayatını, çocuklarını, sevdiklerini çoğu zaman ihmal eder’
önyargısına inat ailesi ve çocuklarını da
çok önemsedi Behçet Necatigil.
Yıllar
içinde kendileri de yazı dünyasının
güzelliğine katkılar emekler sağlayan kızları, babaları Behçet Necatigil’i
anlatırken onun evdeki halini şu cümlelerle tanımladılar ;
“ Akşamları okul dönüşlerimizde O’nu uzun koridorun sonundaki aralık
kapıdan çalışırken görürdük.
Gözlüğünün
üzerinden şöyle bir bakmasıyla kedimiz Mıcır’la birlikte içeri süzülür ayaküstü
sohbet ederdik.
Bu
sohbetler O’nun artık yalnız kalmak istediğini sezdiğimiz anda ya da yeni gelen
kitapları dergileri elimize tutuşturmasıyla sona ererdi.
Kısacık
zaman dilimleriydi ama çok özeldi.”
Kalın
camlı gözlüklerinin üstünden yanında yöresindekilere bakarken, bildiklerini
öğrencileriyle paylaşırken, dostlarıyla edebiyat sohbetleri yaparken dudaklarının
kenarından tütün hiç eksik olmadı Behçet Hoca’nın.
Maalesef
erken denebilecek ölümünde de tütünün payı ağır bastı...
Ömrü
boyunca en çok çocukları gözeten Behçet
Necatigil bir şiirinde;
“Girer
miydi evinize
Turfanda bir meyva iyi bir besin
kalın
kağıtlarda çöplerimiz
aman çocuklar görüp imrenmesin”
diye
yazarken,
bir
başka şiirinde de anasız babasız kalan çocukları ve boynu bükük kalan çocukların
hüznünü
“Ölürse
annesi babası
Çocuklar
küçükse
onlar
da ölmeli
çünkü
kendi evlerinden gayrısı
el
evleri”
diyerek anlattı...
Yaşadığı
Dar
çağa sakince tanıklık etmeyi yeğledi Behçet Hoca .
Eminiz
ki marketing’ini
öne çıkarsa daha çok tanınırdı ancak Behçet Necatigil’i okuyan herkes bilir ki bunu yapamazdı, yapmazdı.
Çünkü
eski sokakların, günlük hayatların, küçük mutlulukların , ayrıntıların , gizli
sevdaların , evlerin , evlerin içindeki hallerimizin anlatıcısıydı Behçet
Necatigil,
“Kazanmak
her ne şekilde olursa olsun daima kazanmak“
diyenlerin
de hiiiç yanında olmadı….
1970’lerin aşırı politize olmuş ve herşeyi ak-kara, iyi-kötü diye tanımlayan toz dumanı
arasında “toplumsal muhalefete açıktan destek vermek yerine, evleri sokakları,
divaneleri , aşıkları , böcekleri mırıldanarak anlatıyor“ diye yakışıksız biçimde de eleştirilmiştir mutlaka Behçet
Hoca da....
1916
yılında çarpmaya başlayan yüreği durduğunda bundan 34 yıl önceydi ve Behçet Necatigil 63 yaşındaydı.
Adına
ömür denen oyunun sonuna doğru akciğer kanseri olduğunu biliyordu
Behçet Necatigil.
Bir
gün daha fazla yaşasın umuduyla yurtdışında tedaviye gönderilmek istendiğini
duyduğunda,
“
Bu memleketin parasına yazık, öleceksem burada ölürüm”
cevabını
veren de Behçet Necatigil Hoca’nın kendisiydi....
Her
yıl Aralık ayının 13’ünde bir yıl daha geçiyor Behçet Necatigil Hoca’dan
uzaklarda...
Behçet
Hoca’nın ölümünü ortaokul birinci sınıftayken Türkçe Öğretmeni’nden duyan genç adam
öğrenmişti ki ; Behçet Necatigil, Türkçe öğretmeninin de fakülte yıllarından öğretmeniydi ve “Hocaların
Hocası “ deyimi hiç de boşuna
değildi ...
Gizli
Sevda’yı, Dar Çağı, Evleri, Sevgileri
.... kimseler Behçet Necatigil gibi
anlatmadı, anlatamadı…
Türk
Şiir ve Edebiyat dünyasının en hakiki ismini, Türkçenin has şairini, hocaların hocası Behçet Necatigil‘i ölümünün üzerinden 34 yıl geçmiş olsa da bir kez daha saygıyla anmak
istedik...
Bu
yılın eylül ayının sonlarında Behçet Hoca’nın eşi Huriye Necatigil de bindi o sessiz
gemiye….
Behçet
Hoca ne demişti bugünleri taaa 1970’lerden gören gözleriyle o unutulmaz şiirinde ;
sevgileri
yarınlara bıraktınız
çekingen,
tutuk, saygılı.
bütün
yakınlarınız
sizi
yanlış tanıdı.
bitmeyen
işler yüzünden
(siz
böyle olsun istemezdiniz)
bir
bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
kalbinizi
dolduran duygular
kalbinizde
kaldı
siz
geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi
dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
yılların
telaşlarda bu kadar çabuk
geçeceği
aklınıza gelmezdi.
gizli
bahçenizde
açan
çiçekler vardı,
gecelerde
ve yalnız.
vermeye
az buldunuz
yahut
vakit olmadı
( murat örem / 11 aralık 2013 /
ankara...)
Pişman olmayacağın bir hayatı yaşamak. Bittiğinde de iyi yaşadım diyerek kendinle gurur duymak kaç kişiye nasip oldu ki???
YanıtlaSilDostum ellerine sağlık.
Bu yazıları bir gün radyoda seslendirsek izin çıkar mı acaba? Elbette usulüne uygun atıflarda bulunarak... Kaleminize, klavyenize bereket hocam.
YanıtlaSil