*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

11 Aralık 2013 Çarşamba

behçet necatigil ; " uzayacağa benzer / tutuştuğumuz lades / ölüm / sen beni aldatamazsın / aklımda...."


“derinden sesler geliyor
durduramaz beni aşkın
bekle geçinceye kadar
yayı daha germe
kıracaksın…
(…)
eser serin bir rüzgâr
sen çok sıcaksın
koptu senden ellerim,
köprü yıkıldı
seni benim tarafa nasıl alabilirim
uzaksın….

diyordu   "yay"    şiirinde  Behçet Necatigil...

13 Aralık 1979’daki ölümünün üzerinden 34 yıl geçmiş Hoca’nın...

Selim İleri,  Behçet Necatigil’i anlattığı kitabının adını ne güzel ne anlamlı koymuştur  Kırık Hüzünlerin Şairi”   diyerek...

Behçet Necatigil , Türk Edebiyat  tarihi ve şiirinin en çalışkan, en vefalı ve  en mütevazı  isimlerindendi....

Şair, araştırmacı, radyo oyunları  yazarı ve Hocaların Hocası’ydı....

Ölümünün ardından  34 yıl geçse de Behçet Hoca’dan geriye şiirleri , araştırma kitapları, radyo oyunları ve etrafındaki herkesle uyum içinde olan  hayatı kaldı...

Behçet Necatigil  öğretmendi ama öğretenlerin bir kısmının  içine düştüğü kibirle , hükümranlık, despotluk ve nobranlığa hiç  sığınmadı.

Bu yüzden,  öğrencisi olanlar da  okurları da her daim sevgiyle andı Behçet Hoca’larını  aradan ne kadar yıl geçse de...

Behçet Necatigil  kendi halindeki insanların aşkları, umutları, başarıları, coşkuları, yalnızlık ve hüzünlerini anlattı tekrar tekrar adeta mırıldanan ve kesik kesik dizelerle...

“ Edebiyatçılar, sanatla uğraşanlar,  evini aile hayatını, çocuklarını, sevdiklerini  çoğu zaman  ihmal eder’  önyargısına inat ailesi ve çocuklarını da çok önemsedi Behçet  Necatigil.

Yıllar içinde  kendileri de yazı dünyasının güzelliğine katkılar emekler sağlayan kızları, babaları Behçet Necatigil’i anlatırken onun evdeki halini şu cümlelerle tanımladılar ;

Akşamları okul dönüşlerimizde O’nu uzun koridorun sonundaki aralık kapıdan çalışırken görürdük.
Gözlüğünün üzerinden şöyle bir bakmasıyla kedimiz Mıcır’la birlikte içeri süzülür ayaküstü sohbet ederdik.
Bu sohbetler O’nun artık yalnız kalmak istediğini sezdiğimiz anda ya da yeni gelen kitapları dergileri elimize tutuşturmasıyla sona ererdi.
Kısacık zaman dilimleriydi ama çok özeldi.”

Kalın camlı gözlüklerinin üstünden yanında yöresindekilere bakarken, bildiklerini öğrencileriyle paylaşırken, dostlarıyla edebiyat sohbetleri yaparken dudaklarının kenarından tütün  hiç  eksik olmadı Behçet Hoca’nın.

Maalesef erken denebilecek ölümünde de tütünün payı ağır bastı...

Ömrü boyunca en çok çocukları gözeten  Behçet  Necatigil bir şiirinde;

“Girer miydi evinize
 Turfanda bir meyva iyi bir besin
kalın kağıtlarda çöplerimiz
 aman çocuklar görüp imrenmesin

diye yazarken,
bir başka şiirinde de anasız babasız kalan çocukları ve boynu bükük kalan çocukların hüznünü

“Ölürse annesi babası
Çocuklar küçükse
onlar da ölmeli
çünkü kendi evlerinden gayrısı
el evleri”   

 diyerek anlattı...

Yaşadığı Dar çağa sakince tanıklık etmeyi yeğledi Behçet Hoca .

Eminiz ki marketing’ini öne çıkarsa daha çok tanınırdı ancak Behçet Necatigil’i okuyan  herkes bilir ki bunu yapamazdı, yapmazdı.

Çünkü eski sokakların, günlük hayatların, küçük mutlulukların , ayrıntıların , gizli sevdaların , evlerin , evlerin içindeki hallerimizin anlatıcısıydı Behçet Necatigil,

“Kazanmak her ne şekilde olursa olsun daima kazanmak“
diyenlerin de hiiiç yanında olmadı….

1970’lerin  aşırı politize olmuş ve  herşeyi  ak-kara, iyi-kötü diye tanımlayan toz dumanı arasında  toplumsal muhalefete açıktan  destek vermek yerine, evleri sokakları, divaneleri , aşıkları , böcekleri mırıldanarak  anlatıyor“ diye yakışıksız  biçimde de eleştirilmiştir mutlaka Behçet Hoca da....

1916 yılında çarpmaya başlayan yüreği durduğunda bundan 34  yıl önceydi ve Behçet Necatigil  63  yaşındaydı.

Adına ömür denen oyunun sonuna doğru akciğer kanseri olduğunu biliyordu Behçet Necatigil.

Bir gün daha fazla yaşasın umuduyla  yurtdışında tedaviye gönderilmek istendiğini duyduğunda,
“ Bu memleketin parasına yazık, öleceksem burada ölürüm”
cevabını veren de Behçet Necatigil Hoca’nın kendisiydi....

Her yıl Aralık ayının 13’ünde bir yıl daha geçiyor Behçet Necatigil Hoca’dan uzaklarda...

Behçet Hoca’nın ölümünü ortaokul birinci sınıftayken  Türkçe Öğretmeni’nden duyan genç adam öğrenmişti ki ;  Behçet Necatigil,  Türkçe öğretmeninin de  fakülte yıllarından öğretmeniydi ve “Hocaların Hocası deyimi  hiç de boşuna değildi ...

Gizli  Sevda’yı,  Dar Çağı, Evleri, Sevgileri .... kimseler  Behçet Necatigil gibi anlatmadı, anlatamadı…

Türk Şiir ve Edebiyat dünyasının en hakiki ismini, Türkçenin has  şairini, hocaların hocası Behçet  Necatigil‘i  ölümünün üzerinden 34  yıl geçmiş olsa da bir kez daha saygıyla anmak istedik...

Bu yılın eylül ayının sonlarında Behçet Hoca’nın eşi Huriye Necatigil de bindi o sessiz gemiye….

Behçet Hoca ne demişti bugünleri taaa 1970’lerden gören gözleriyle o unutulmaz  şiirinde ;  
sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk, saygılı.
bütün yakınlarınız
sizi yanlış tanıdı.
bitmeyen işler yüzünden
(siz böyle olsun istemezdiniz)
bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı
siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
yılların telaşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklınıza gelmezdi.
gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı,
gecelerde ve yalnız.
vermeye az buldunuz
yahut vakit olmadı

                       ( murat örem / 11 aralık 2013 / ankara...) 



2 yorum:

  1. Pişman olmayacağın bir hayatı yaşamak. Bittiğinde de iyi yaşadım diyerek kendinle gurur duymak kaç kişiye nasip oldu ki???

    Dostum ellerine sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Bu yazıları bir gün radyoda seslendirsek izin çıkar mı acaba? Elbette usulüne uygun atıflarda bulunarak... Kaleminize, klavyenize bereket hocam.

    YanıtlaSil