*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

10 Aralık 2013 Salı

adile naşit ; göçmüş insanlar bahçesinin mısır patlaklı gülüşügüzeli...



Ali’nin,
Ayşe’nin,
Kemal’in,
Orhan’ın,
Yasemin’in,
Murat’ın,
Tayfun’un,
Necla’nın ,
Özgür’ün ,
Mustafa’nın,
Hakan’ın,
Ayten’in .....

ve farklı farklı  isimlere sahip milyonlarca çocuğun....
Masalcı Teyzesiydi  Adile Naşit...

“kuzucuklarının”  annesiydi....

Ve ;
Adile Naşit , bundan 26 yıl önce
11 Aralık 1987’de öldüğünde
57 yaşındaydı...

Vakti zamanında onlarca  film ve oyunda rol almıştı Adile Naşit ama özellikle 1980’lerin ilk yarısında TRT’de yayınlanan  Uykudan Önce programıyla çocukların   gönlüne gönlüne   girmişti..

1980’lerin darbe günleri tortusundan kurtulamayan Türkiyenin sayılı güzel şeylerindendi Adile Naşit’in her akşam televizyon ekranından sevgiyle, güler yüzüyle, masallarla, itici olmayan nasihatlerle çocuklara seslenmesi...

Ben ve benim kuşağım , o günlerde artık kendini hiç de çocuk saymadığı (!) ve hakikaten de erişkinliğe geçmeye başladığı  için Uykudan Önce’deki Adile Naşit’i bizler daha mesafeli izledik belki ama daha küçükler için gerçekten de bir  fenomendi   Adile Naşit...

Adile Naşit,  1930 yılında İstanbul’da doğmuştu...

Evliliklerinin birinden sahip olduğu tek çocuğunu da 15 yaşındayken kaybetmişti Adile Naşit 1960’ların ortalarında...

O, mısır patlağı gibi gülüşünün ardında, acıların en tarifsizi olan  evlat acısını yaşamış bir anne saklıydı ve istisnalar dışında bunun hiç sözünü etmemiş  arkasına saklanmamıştı ömrü boyunca Adile Naşit...

Tiyatro tarihindeki yeri apayrı olan Naşit Ailesinin diğer fertleri gibi Adile Naşit de vakti zamanı geldiğinde sahnede bulmuştu kendini...

Babası Komik-i Şehir Naşit, Annesi  Amelya Hanım ve ağabeyi  Selim Naşit gibi o da sahnenin tozunu yutmuş ve deyim yerindeyse bir daha iflah olmamıştı...(!)

Sinema dünyasında da, Rıfat Ilgaz'ın unutulmaz eseri Hababam Sınıfı'ndan uyarlanan ve Ertem Eğilmez’in yönettiği  filmlerdeki Hafize Ana rolüyle unutulmaz dev oyuncular  arasına girdi Adile Naşit...
Tabi bir de  Münir Özkul’la karşılıklı oynadığı ve ustalığını konuşturduğu filmlerdeki "Anne" rolleriyle de herkesin gönlünde bambaşka ve güzel bir yer edindi...

Anne rolleri ve  Adile Naşit o kadar içiçe girmişti ki  
1985 yılında Yılın Annesi seçildiğinde kimseler yadırgamadı...

Adile Naşit’i unutulmazlar arasına sokan bir başka yanı da kendine has kahkahasıydı....

Bizim,  mısır patlağı gibi diye tanımladığımız o kahkahanın içinde,  hayata,  insana, sevince ve hüzne  dair o kadar çok şey vardı ki görmek isteyenler için...

Aile Pansiyonu ,  Kuzucuklarım , Şaban Papuçu Yarım ,
Talih Kuşu          Hababam Sınıfı,  Neşeli Günler , Sultan ,
Kibar Feyzo, Şabanoğlu Şaban , İşte Hayat,  Süt Kardeşler ,
Bizim Aile, Canım Kardeşim , Lüküs Hayat...

Adile Naşit’in oynadığı onlarca filmden bazılarının isimleriydi...

Filmlerinin hemen hepsinde
halden anlayan, etrafını hoş gören,
 gücü yetmeyene kol kanat geren anaç kadını,
anneyi  oynarken rol yapmıyordu Adile Naşit...

O hem Şener Şenli, Ayşen Grudalı, Tarık Akanlı , Halit Akçatepeli, Kemal Sunallı Hababam Sınıfı filmlerinin  fedakar, vefakar, cefakar ve daima gülümseyen Hafize Ana’sıydı hem de Turşucuoğlu Ailesi’nde işler çıkmaza girdiğinde kocası Münir Özkul’a “buluruz bir çaresini sıkma canını..”  diyen temel direğiydi evinin...

Bugün ölümünün üzerinden çeyrek asırdan daha fazla  geçmiş olsa da kaç kuşağın gönlünde kocamannnnnn  yeri vardır hala Adile Naşit’in...

Hem de hakkıyla...
Hem de kendiliğinden...

Ölümünün 26. yıldönümünde Türk Sinema Tarihi’nin en güzel isimlerinden olan Adile Naşit’i de   saygıyla, özlemle, rahmetle, sevgiyle  anmak istedik bugün de...

Okurlarımız  arasında, son yazılara baka baka
“yahu bu blog da göçmüş insanlar bahçesine döndü”
diyenler varsa haklarıdır...

Ama bizim de hakkımızdır,
yaşayanların bu kadar süfli işlerle uğraştığı ve
kirlenmişkerekirlenmişbulutlaradöndüğüzamanlarda
ölümlü olduğunu bile bile
bunca kaşkariko içinde yaşadığı günlerde dahi
ölümsüz ve ahlaklı işlere
parayı pulu çok da gözü görmeden
ömürlerini yaptıkları işe adayanlara yaslanmak
ve onların insanlığına sığınmak...

belki de bizim de oksijen çadırımız budur...
ölülerin emeklerini  sevmenin ve kıymetini bilmenin umudundadır...

( murat örem / 10 aralık 2013 / ankara...)

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder