*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

20 Aralık 2012 Perşembe

Ey Acıpayam'ın İnsanları, Sizin Bessat Aganız Benim de Behzat Dedemdi...



Küçük bir adamdım.

Adam ol(a)madığını bilen  ama çocuk da olmak istemeyen yaştaydım.

İlkokul bitmek üzereydi.

Tarih 23 Nisan 1979’du..

Erkenden gelen yazı andıran bahar günüydü.

Bayram günüydü.



Evimden uzaktaydım.

Uzun süredir hasta olan dedemin yanına gitmek için anne baba ve kardeşimle birlikte şehirler arası yolculukların galaksi değiştirmek kadar zor olduğu eski  zamanlarda uzun bir yolculuğun ardından Denizli Acıpayam’daydım.



Kederli yolculuğun sonunda dedemin yanındaydım..



Hastaydı dedem...

O zamanlar bana bin yaşında gibi görünse de daha 66 yaşındaydı.



Gece yarıları derin nefes almalarla önüne geçilmeye çalışılan öksürük nöbetleri ve yuvalarından fırlamış gözleriyle , pencerelerin ardındaki temiz havanın iyi geleceği umuduyla etrafına aman dileyen nazarlar atan ama buna rağmen küçük bir çocuk gibi kaçak sigaralar içmeye çalıştığı günler geceler  yaşayan  dedem uzun bir yolculuğun eşiğindeydi neredeyse bir yıldır...



Küçük bir adamdım...

Adam olmanın ruhuna uzak , çocuk olmanın ruhuna daha da uzak günler yaşıyordum.

Hayatın kaçınılmaz tarafının dedemin yüzünde yaptığı son rötüşu hem anlayacak hem de anlayamayacak zamanlardaydım...



Çocuklarını çok seven torunlarını daha başka seven ve genellikle her akşam yalnızca bir kadeh içtiği rakısının yanındaki mezelerini güle oynaya bizimle paylaştığı günlerin ışıltısı  ruhuma kazınan dedem , çocuklarını , torunlarını bırakıp çokkk uzun bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyordu.



23 Nisan Çocuk bayramında hem de...



Sabah vaktiydi...

Az sonra olacaklardan habersiz , ben de ilçenin dağdağasından uzakta, etrafımdaki bütün büyüklerin yüzüne sinmiş bakışlardan kaça kaça , bahçedeki badem ağacının dallarına sürgün vermiş  yeşil çağlaların ekşi, buruk , kekre tadına  kaçmıştım ...



Küçük bir adam(mıy)dım...

Tarih 23 Nisan 1979’du.

Sabahın aydınlığında geçmiş olsun dilekleriyle yürüyerek merdivenden inerken  dedem el salladım gülerek...



Denizli’ye gidecek iyileşecekti dedem...

Zaman akacaktı...

Ben büyüyecektim...

Annem ve teyzem babasına biraz daha doyacaktı yıllar içinde...

Dayılarım çok sevip çok saydıkları babalarına biraz daha yaklaşacaktı...

Dedemin kardeşi Nezahat Halam daha abisine ne tatlı kaprisler yapacaktı...

Kocaman gövdesinin içinde her zaman hazır iki damla gözyaşı olan babam,  Behzat  Dedem öldüğünde  ‘kayınpederinin’ ardından hıçkıra hıçkıra ağlamayacaktı bir köşeye çekilip... 

Anneannemin üzerine sıradağlar devrilmeyecekti...



Bunları düşünecek yaşta değildim ama bir ihtimal her şey yoluna girecek ve

iyileşerek yaşayacaktı dedem...



Gene yaz akşamlarında aydaki adamı  anlatacaktı biz torunlarına..

Tandır ekmeğine benzeyen gevrek sesiyle ‘Haticehanım çay var mı çay ?” diye soracaktı daha..

Köylerden gelen onlarca motorsikletli fakir insanın araçlarını tamir edecek ‘insanın teşekkürü, gönülden  duası paradan iyidir’ diyecekti...



Olmadı...

Bunların hiçbiri olmadı...

Merdivenlerden yürüye yürüye inen dedem aradan birkaç saat geçmeden gene evin önüne döndü...



Ancak bu kez kan çanağına dönmüş gözlerin ve ezilmiş omuzların üstünde dualarla çıkıyordu dedem  aynı merdivenleri yürüyerek değil...



Küçük bir adamdım...

Tarih 23 Nisan 1979’du...

Ölümü tanımıştım...

Hayatı tanımıştım...



Bessat Dedemi tanımıştım...



Daha ne olsundu....



(murat örem / 1998 / 2012 / yıllar önce ilk haliyle ergir.com’da yayınlanmıştır...)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder