" Ben memur çocuğuyum. Bizi bize benzeten
bazı şeyler vardır. Öyle çok uyanık değilizdir. Elif Demirsoy demişti, varsa
cebimizde para, faturanın son tarihi gelmeden gider öderiz. Borçlu yatağa
girsek uykusuz kalkarız. Kedi yavrusu görsek sokaktan toplamalara kalkarız.
Pazar akşam üstüleri az geriliriz. Yaşımız büyüse de belli belirsiz bir çamaşır
kokusu duyarız, anneler önlüğü ütüler, pek bir sinirli olur. Babalar hep
meşguldür...
Babalık ne zor zanaat, bütün işleri kadınlar yaptığı halde hep onlar
meşguldür. Bir de benim gibi tembel ruhluysanız, bitmemiş ödevleriniz gelir
aklınıza. Pazar gecesi yatağa girerken ayrı bir sıkıntıya kapılırsınız. Kışsa
yorganı çeker unutmaya çalışırsınız. Olmaz. Derin nefesler de işe yaramaz.
Postacıysanız zarfların, şoförseniz direksiyonun, memursanız evrakın,
hocaysanız ödev okumanın ağırlığı tatil sonrası daha bir artar...."
Koray
Çalışkan bir yazısında paylaşmıştı bu cümleleri...Şair Mehmet Müfit de ‘Yaprak Kasırgası
‘ isimli unutulmaz şiirinin bir yerinde şöyle der ; ‘Sınavlara ve sevdalara her an hazırdım / orta halli memur çocuklarının
kaderinde yazılıdır bu ...’ Eğitim süresinin uzaması, tıbbi gelişmelerle
insan ömrünün gün gün artması bir yanıyla büyük bir nimet ancak öte yandan da
yeni sorunlar demek...
Hayata atılmak için donanımlı olma zamanının gittikçe
ileriye atılması demek...İlköğretim, ortaöğretim, üniversite , yüksek lisans ,
doktora derken yılların peş peşe akıp gidivermesi demek....
Şairin de dediği
gibi, her daim sınavlara ve sevdalara hazır olmak demek ....
Günümüzde sınav sözcüğü kullanılsa da biraz eskiler hala çocuklarına,
torunlarına şu soruları sorar: ‘İmtihanın
nasıl geçti ?‘ İmtihan kelimesi , aslen
Arapça’dır ve mihnet kavramına
dayanır. Zorlama, çabala(t)ma, çaba
harcatma gibi anlamlarla yüklü bir kelimedir imtihan. Günümüzde imtihan
sözcüğünün yerine konulan sınav kelimesi de
sınamak , yoklamak, tartmak kavramlarını barındırır bünyesinde. Bu
bilginin ardından sınav kelimesinin imtihan kelimesinin yerini tam karşılayıp karşılamadığının kararı sizlere kalsın.
Sevda sözcüğünün yerine
kullanılan kelimelerden biridir
sevgi. Gerçi sevda, sevginin daha da tutkuya dönüşmüş hali olarak algılanır
zihinlerde... Mesela, kara sevda deriz ama kara
sevgi dememiştir hiç kimse. Sevginin, sevdanın tanımı ve nedenleri
konusunda da insanlık daima farklı şeyler söylemiş.
Şair Metin Altıok,
"kendine yöneliktir sevda dediğin, / sevgili onu varetmeye yarar
ancak" der bir şiirinde. Attila
İlhan , ‘ayrılık da sevdaya dahil ‘ diyerek
koymuştur noktayı...Kim ne derse
desin sevda vardır hepimizin hayatında. Hüzün gibi, mutluluk gibi, keyif gibi,
acı gibi vardır sevda da.
İnsan bir ağaca da sevdalanabilir, bir buluta da,
bayrağına, vatanına da. İnsan bir başka insana da sevdalanabilir...İlle de karşılıklı
olması gerekmez hem de. Nazım Hikmet ,
yani sen elmayı seviyorsun diye / elmanın
da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık /yahut
hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
diyerek
anlatır sevdadan ne anladığını...
Sevda bu, kimin nerede ne şekilde karşısına çıkacağı belli olmaz.
Hem imtihanlar, sınavlar , çoğu zaman önceden haber verir geleceğini. Oysa sevda öyle mi , sevdalar öyle mi ? Bazen rüzgarın en deli estiği zamanlarda , uzaklardan belli belirsiz ışıkları görünen liman gibi ‘o zorlukları aşarsan ben seni burada bekliyorum’ der sevda da ...
Sonrası size kalmıştır. Tıpkı hayat gibi...
(murat örem / ocak 2011 / ankara ...)
- başlıktaki alıntı / ahmet erhan / " oğul " isimli şiiri -
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder