Geceleri,
her şey gibi çalan telefonun sesi de daha güçlüdür. O büyük sessizlikte, bırakın
evinizin duvarında asılı duran pilli saatinizin adımlarını yürek gümbürtüsü
misali tak tak tak diye duymayı, pencereyi
açtığınızda kar tanelerinin yere düşme sesini bile algılayabilirsiniz. Gece
olduğunda günün hayhuyu durmuş, el ayak çekilmiş, iyice sevimsizleşmiş
televizyonlar belki bir umut kapatılmış, belli belirsiz
aşina olunan farklı seslerin zamanı başlamıştır.
Mesela buzdolabının motoru aynı
sesle çalışsa da siz başka algılarsınız. Buz kalıplarının genleşme büzüşme
çıtırtıları çatırtılara dönüşür. Genleşip
büzüşen kalorifer petekleri, çıtırdayan perdeler de katılır ahenksiz koroya
zaman zaman. Evin içinde yalnız değilseniz, karınız , kocanız , çocuklarınız,
büyükleriniz varsa bu sesler pek de rahatsız
etmez sizi ama yalnız
olduğunuz zamanlarda bu seslerin her biri, tahrip gücü yüksek saatli bombalara
dönüşebilir...
Gece
gelen telefonların da böyle bir yanı vardır işte. Hele zaman makul saati aşmış
gece yarısına doğru ilerlemişse çalan her telefon sesi, saliselik süre içinde ürpermelerle karşılanır... Telefon
açılana kadar akıldan onlarca soru geçer bir çırpıda; “Kim
olabilir bu saatte, annem mi, babam mı, yoksa... evladım mı, bilinmeyen biri
mi, ne oldu, ne olacak…” diye diye açılır telefon. Bazen yanlış numaradır,
bazen gecenin bir yarısı insan sesine hasret kalmış çaresiz ve tanıdık bir
isimdir karşıdaki.
Bazı durumlardaysa gerçekten de korkulan olmuştur ve kötü
haberi verecektir karşıdaki birileri.
Ev
telefonu ya da cep telefonu gecenin bir yarısı çaldıysa genellikle kem küm ede
ede verilir karşıdaki sese cevaplar. Bu, arayanla sert bir tonda konuşmak da
olur, münasebetsiz zamanda arayan arkadaşa kızgınca “Yarın konuşalım” demek de... Hele evliyseniz, sevgi saygıyla
birlikte aranızdaki güven de uçup gitmeye hazırlanmışsa, çalan her telefonun
ardından binlerce alarm sesi çalmaya devam eder zihinlerde, yürek ve beyinde.
Gençlere
geceleri gelen telefonlar neredeyse tümüyle cep telefonlarınadır. Ya bir şey
soracaktır en yakın arkadaşı ya da koca gün boyu birbirinin gözünde eridikleri halde
sesini özlemiştir saatin kaç olduğu umurunda bile olmayan sevdiceği. Belki de bu
yüzden artık hepimizin yeni bir uzvu olan cep telefonlarını ya sessizde ya da
titreşimde tutar gençler, büyüklerin yüreği kalkmasın diye.
Cep telefonları
deyince bir de mesajlar vardır. Bin kanallı televizyon yayınlarının, dokunmatik
cep telefonlarının içine doğan kuşakları saymazsak, insanların büyük çoğunluğu,
manyetolu, çevirmeli, ankesörlü telefon günlerini yaşayarak gelmiştir bu zamanlara.
Telefonlu evlerin koca mahallede bile bir ikiyi geçmediği yılların tanığıdır
hemen hepsi.
Bu kuşaklar için çocukluk
ve gençlik günlerinde gece gelen
telefonlar yerine, gecenin bir vakti gelen telgraf günleri vardır en çok. O
zamanlarda da, gece gelen telgrafın
verilmesi için görevli tarafından çalınan ev kapılarının sesi yetmiştir, yürekleri ramazan davulu gibi güm güm
attırmaya.
Ne
çok şey değişiyor hayatımızda hem de ne kadar kısa zamanda ve ne kadar da büyük
bir hızla. Uyuyan insanın burnunu, kulağını yemeye karar veren farenin
ısırmadan önce o yeri nefesiyle uyuşturmaya çalışması gibi, teknoloji de
uyuştura uyuştura nasıl teslim alıyor zamanımızı, ilişkilerimizi, hayatımızı.
Ne
kadar bağımlıyız artık, elektriğe, cep telefonlarına, internete,
bilgisayarlara, ekranlara, ful otomatik arabalara, makinelere. O kadar
bağımlıyız o kadar hızlı ve değişik şeyler yaşıyoruz ki, neredeyse hiçbir şey bizi
şaşırtmıyor artık. Belki korkutup ürkütmüyor da. Her akşam evimize giren haber
bütenlerinde aktarılan vahşi cinayet haberlerine vah vah diye bakıp, kendimizi kameralı hayatlarla, çelik kapılarla
garantiye aldığımızı düşünmek istiyoruz.
Yaşı
kırkı geçenler eski günleri hatırlayıp yaşayanlar dışında, gece gelen
telefonlar sanki hiç de eskisi kadar korkutmuyor yeni kuşakları...Telefonlarına
yeni bir mesaj düştüğünde de biliyorlar ki ya görülmemiş indirim ve tüketim
çılgınlığına davet var bir şirketin pazarlama bölümünden ya da uykusuz
arkadaşlarından bir selam.
Yaz akşamları kapı önlerinde yaşıtlarıyla aylaklık
eden, masum aşklar yaşayanlar da yok artık, bir masanın etrafında toplanıp
saatlere yayılan coşku dolu yemekli akşamlar da.... Herkes yorgun, herkesin
acelesi var. Herkesin bin bir derdi var ve herkes herkesten şüphelenmeye hazır.
Sanki gece gelen telefonlardan eskisi kadar korkmaya bile takati yok yeni
kuşakların. Hele bir de ekranda tanınmayan / bilinmeyen
numara görünüyorsa o telefon sonsuza dek çalabilir gece de olsa gündüz
de...
Hiç
tanımadıkları insanlara sofralarını, evlerini açan insanların Türkiye’sinden; ekranda
tanınmayan / tanımlanmayan numara göründüğünde, telefonlarını bile açmaya
tenezzül etmeyen insanların Türkiyesine hoş geldiniz...
Aradığınız insanlığa ulaşamadığınız günlere hoş geldiniz...
İnsanı kaybettiğiniz günlere hoşgeldiniz...
murat örem / ocak 2011 / ankara "
Şimdi artık sanal arkadaşlarla saatler geçirme zamanı. Eski telefonların yerini akıllı telefonlar aldı, bilinmeyen numaralar için de programlar yazıldı.
YanıtlaSilDaha tembel, daha yalnız nesiller geliyor. 😔