*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

11 Aralık 2012 Salı

Aradığınız İnsanlığa Ulaşamadığınız Günlere Hoşgeldiniz...






Geceleri, her şey gibi çalan telefonun sesi de daha güçlüdür. O büyük sessizlikte, bırakın evinizin duvarında asılı duran pilli saatinizin adımlarını yürek gümbürtüsü misali tak tak tak diye duymayı, pencereyi açtığınızda kar tanelerinin yere düşme sesini bile algılayabilirsiniz. Gece olduğunda günün hayhuyu durmuş, el ayak çekilmiş, iyice sevimsizleşmiş televizyonlar belki bir umut kapatılmış,  belli belirsiz aşina olunan farklı seslerin zamanı başlamıştır. 

Mesela buzdolabının motoru aynı sesle çalışsa da siz başka algılarsınız. Buz kalıplarının genleşme büzüşme çıtırtıları çatırtılara dönüşür. Genleşip büzüşen kalorifer petekleri, çıtırdayan perdeler de katılır ahenksiz koroya zaman zaman. Evin içinde yalnız değilseniz, karınız , kocanız , çocuklarınız, büyükleriniz varsa  bu sesler pek de rahatsız etmez  sizi ama   yalnız olduğunuz zamanlarda  bu seslerin  her biri, tahrip gücü yüksek saatli bombalara dönüşebilir...

Gece gelen telefonların da böyle bir yanı vardır işte. Hele zaman makul saati aşmış gece yarısına doğru ilerlemişse çalan her telefon sesi,  saliselik süre  içinde ürpermelerle karşılanır... Telefon açılana kadar akıldan onlarca soru geçer bir çırpıda;  Kim olabilir bu saatte, annem mi, babam mı, yoksa... evladım mı, bilinmeyen biri mi, ne oldu, ne olacak…” diye diye açılır telefon. Bazen yanlış numaradır, bazen gecenin bir yarısı insan sesine hasret kalmış çaresiz ve tanıdık bir isimdir karşıdaki. 

Bazı durumlardaysa gerçekten de korkulan olmuştur ve kötü haberi verecektir karşıdaki birileri.

Ev telefonu ya da cep telefonu gecenin bir yarısı çaldıysa genellikle kem küm ede ede verilir karşıdaki sese cevaplar. Bu, arayanla sert bir tonda konuşmak da olur, münasebetsiz zamanda arayan arkadaşa kızgınca “Yarın konuşalım” demek de... Hele evliyseniz, sevgi saygıyla birlikte aranızdaki güven de uçup gitmeye hazırlanmışsa, çalan her telefonun ardından binlerce alarm sesi çalmaya devam eder zihinlerde,  yürek ve beyinde.

Gençlere geceleri gelen telefonlar neredeyse tümüyle cep telefonlarınadır. Ya bir şey soracaktır en yakın arkadaşı ya da koca gün boyu birbirinin gözünde eridikleri halde sesini özlemiştir saatin kaç olduğu umurunda bile olmayan sevdiceği. Belki de bu yüzden artık hepimizin yeni bir uzvu olan cep telefonlarını ya sessizde ya da titreşimde tutar gençler, büyüklerin yüreği kalkmasın diye.

Cep telefonları deyince bir de mesajlar vardır. Bin kanallı televizyon yayınlarının, dokunmatik cep telefonlarının içine doğan kuşakları saymazsak, insanların büyük çoğunluğu, manyetolu, çevirmeli, ankesörlü telefon günlerini yaşayarak gelmiştir bu zamanlara. Telefonlu evlerin koca mahallede bile bir ikiyi geçmediği yılların tanığıdır hemen hepsi. 

Bu kuşaklar  için çocukluk ve gençlik günlerinde  gece gelen telefonlar yerine, gecenin bir vakti  gelen telgraf günleri vardır en çok. O zamanlarda da,  gece gelen telgrafın verilmesi için görevli tarafından çalınan ev kapılarının sesi yetmiştir,  yürekleri ramazan davulu gibi güm güm attırmaya.

Ne çok şey değişiyor hayatımızda hem de ne kadar kısa zamanda ve ne kadar da büyük bir hızla. Uyuyan insanın burnunu, kulağını yemeye karar veren farenin ısırmadan önce o yeri nefesiyle uyuşturmaya çalışması gibi, teknoloji de uyuştura uyuştura nasıl teslim alıyor zamanımızı, ilişkilerimizi, hayatımızı. 

Ne kadar bağımlıyız artık, elektriğe, cep telefonlarına, internete, bilgisayarlara, ekranlara, ful otomatik arabalara, makinelere. O kadar bağımlıyız o kadar hızlı ve değişik şeyler yaşıyoruz ki, neredeyse hiçbir şey bizi şaşırtmıyor artık. Belki korkutup ürkütmüyor da. Her akşam evimize giren haber bütenlerinde aktarılan vahşi cinayet haberlerine vah vah diye bakıp, kendimizi kameralı hayatlarla, çelik kapılarla garantiye aldığımızı düşünmek istiyoruz.
 

Yaşı kırkı geçenler eski günleri hatırlayıp yaşayanlar dışında,  gece gelen telefonlar  sanki hiç de eskisi kadar korkutmuyor yeni kuşakları...Telefonlarına yeni bir mesaj düştüğünde de biliyorlar ki  ya görülmemiş indirim ve tüketim çılgınlığına davet var bir şirketin pazarlama bölümünden ya da uykusuz arkadaşlarından bir selam. 

Yaz akşamları kapı önlerinde yaşıtlarıyla aylaklık eden, masum aşklar yaşayanlar da yok artık, bir masanın etrafında toplanıp saatlere yayılan coşku dolu yemekli akşamlar da.... Herkes yorgun, herkesin acelesi var. Herkesin bin bir derdi var ve herkes herkesten şüphelenmeye hazır. 

Sanki gece gelen telefonlardan eskisi kadar korkmaya bile takati yok yeni kuşakların. Hele bir de ekranda tanınmayan / bilinmeyen numara görünüyorsa o telefon sonsuza dek çalabilir gece de olsa gündüz de...

Hiç tanımadıkları insanlara sofralarını, evlerini açan insanların Türkiye’sinden; ekranda tanınmayan / tanımlanmayan numara göründüğünde,  telefonlarını bile açmaya tenezzül etmeyen insanların Türkiyesine hoş geldiniz...

Aradığınız insanlığa ulaşamadığınız günlere hoş geldiniz...
İnsanı kaybettiğiniz günlere hoşgeldiniz...

murat örem / ocak 2011 / ankara "

1 yorum:

  1. Şimdi artık sanal arkadaşlarla saatler geçirme zamanı. Eski telefonların yerini akıllı telefonlar aldı, bilinmeyen numaralar için de programlar yazıldı.
    Daha tembel, daha yalnız nesiller geliyor. 😔

    YanıtlaSil