1980’li yılların
hemen öncesi….
tank paletli günlerin eli
kulağında…
tam tarihi
hatırlamıyorum…
‘78 ya da ‘79 haziranı
olmalı…
susurluk lisesinin
mezuniyet töreni var…
susurluk şeker
fabrikasının lokalinde…
hem de gece
yapılacak mezuniyet töreni….
-bir gün birileri susurluk’un
sosyal hayat tarihini hakikaten her haliyle yazacak
olursa susurluk şeker fabrikasına , o sosyal hayatın susurluk’a kazandırdıklarına, toplum katmanları arasında yatay dikey ve çapraz ilişkilere, anılara, dostluklara ve bütün unsurlara hatırlı bir fasikül ayırmak
zorunda…-
ışıklı pırıl pırıl bir
haziran gecesi…herkeste güzel bir telaş var…
susurluk lisesi bir
dönem mezunlarını daha hayata uğurluyor…
tören kalabalık…mezun
olan öğrenciler…lisedeki öğretmenler ve öğretmenlerin aileleri…öğrencilerin
anne babaları da dahil herkes orada…bizler
de oradayız kardeşim ayşınla beraber…lisenin fizik kimya biyoloji dalı
öğretmeni "taşkın hocanın" evladı olmak böyle güzel işte :))…annem müjgan
hocanım da zaten yılların ilkokul öğretmeni olarak hep eşinin yanında….
evet, eskiden susurlukta bile lise mezuniyetleri böyle
güzel yaşanırdı…biz
mesela 1980’lerin tam ortasında aynı okuldan mezun olduğumuzda, gündüz
vakti bile böyle bir organizasyon yapılmadı ! okulumuz tarafından…
yalnızca 6 mat b’liler olarak sınıf öğretmenimizin
böyle iyiniyetli bir çabası oldu ama bu kez de sınıfın huysuz erkek ergenleri olarak biz pek icabet etmedik gündüz vakti susurluk
parkında yapılan bu davete…
her
neyse…
bugüne
bakarken dünü asla unutmayın…
yarınları da tam
da bugünlerin hazırladığını da unutmayın…
işte böylesi güzel bir
törende ben de ilkokulu yeni bitirmiş bir ergenim işte…ergen
dediğin ne yapar…habire of pof , sıkıldım ben der :)) muhtemelen ben de
öyle yapmışımdır….huysuzluğum yeni değil yani sevgili okurlarım:)) susurluk
şeker fabrikası salonunda yapılan lise mezuniyet töreninde o gece de mutlaka
sıkılmış olacağım ki bir ara kapının önüne çıktım…annem babam içeride…kardeşim
de…
salondan güzel ve mutlu insan sesleri geliyordu…
o kadar net
hatırlıyorum ki…
birden içeriden bir
genç kız sesi duyulmaya başladı….
ben bu sesi çok iyi tanıyordum…sesin
sahibini de iyi tanıyordum…
benden çok büyüktü ama
tanıyordum bu mikrofondaki sesi…
çünkü zaman zaman
babamla liseye gittiğimde taşkın hocanın oğlu kontenjanından
liseli büyüklerim benimle de ayrı ilgileniyordu…o
güzelim köhne kantine götürüp gazoz simit çikolata bile alanlar oluyordu…. babam
taşkın hoca yaşıyor olsaydı yazının tam burasında şimdi hemen telefonu
kaldırır teker teker isimlerini bile öğrenebilirdim babamdan o büyüklerimin…
artık o şansım da yok….!!!
işte içeriden gümbür
gümbür , daha doğrusu şıkır
şıkır sesi gelen, liseye gittiğim zamanlarda beni ayrı seven liseli büyük
ablalarımdan biriydi…ben de onu çok severdim…kuka gibi burnu vardı…simsiyah
saçları vardı…güzel çok güzel biriydi…ablaları da en az onun kadar güzeldi.. -hayatım boyunca , çocukluğum dahil , güzel ve zeki kadınları tarifsiz bir saygı da duyarak, çok sevdim...çok da sevildim onlar tarafından...- içeriden
gelen işte o liseli büyüğümün büyülü sesiydi….o kadar güzel bir sesle söylüyordu
ki…ilk defa duyuyordum bu şarkıyı ama ne kadar etkilenmişsem can kulağıyla
dinler olmuştum…
şarkının nakarat
kısımlarında salonda bulunan herkes eşlik ettiğine göre bilinen ve çok sevilen bir
şarkıydı…şöyle diyordu şarkının nakarat kısmında
;
“artık
mum yak da ara,
sen
benim gibisini
benden
sana fayda yok
bul
başka birisini…”
daha öyle aşk acısı
çekecek yaşlarda falan değildim…tam bir ergendim işte…
belki liseli
büyüğüm, kimbilir kimin için söylüyordu o
şarkıyı ciğerden ciğerden…
şarkının sözleriyle şarkıyı söyleyen o liseli ablanın güzel yüzünü gözümde birleştirince şarkı daha da güzel gelmişti…şarkı biterken ortalık alkışlarla inliyordu…ben de son anda sakince salona girdim…
şarkıyı söyleyen liseli
ablayla gözgöze geldik yine…
içimden bir kuş uçtu…
sonra tam bir ergen gibi masaya oturdum…
susurluk yalı gazozumu içtim…
uykum da gelmişti….
gece de bitmek
üzereydi….
işte o gece, anılar denizinin limanına, ışıklı bir kotra daha yanaşmıştı… bugün
bile şu aşağıdaki şarkı ne zaman kulağıma çalınacak olsa taaa o günlere giderim….bilmem
ki o kuka burunlu abla ne oldu…yaşıyorsa ömrü uzun olsun…aramızdan ayrıldıysa, belki taşkın hocasına bir formül
soruyordur yine orada da ; hocam, element tablosunu iyi okumak,
unutmamak için öğrenmeye neresinden başlayalım diye…
kimbilir…
kim bilebilir….
ama siz şu şarkıyı
mutlaka can kulağıyla bir dinleyin….mutlaka….
( murat örem / 18 nisan 2017 /
ankara….)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder