1974 kışı
olmalı...
belki de 1975…
okullu değilim daha.
susurluk lisesi yokuşundaki
kültür sokak’ta oturuyoruz. yine tarifsiz bir kar yağmıştı susurluk’a
da. yollar kapanmıştı. imkanı olan
her aile
yolda kalanları evinde misafir edince, hissemize bigadiçli aile düşmüştü.
iki dedem de zamanında çok emek vermiş bigadiç’e. ekmeğini yiyip suyunu içmiş örem
ve tanyeri Aileleri oranın. bigadiç ilçe parkında ben de üç beş
yaşındayken çok oturmuşum dedem ptt
müdürüyken. izmir yolundan geçen araçların üstünde taşınan triportörlerden birinin
yola düşüvermesini beklermişim alıp eve
götürmek için. babaannem yıllarca gülümseyerek anlattı bu halimi…
çocukluk işte !!! nasıl bir umut denizidir. bilirsiniz.
1974 kışı
olmalı...belki de 1975…susurluk kar altında yine. pencerelerden kılıçlar misali
buzlar sarkıyordu. kar lapa lapa ve kuşbaşı yağıyordu. annem müjgan hocanım her
şeyin en güzelini yapıp koyuyordu önümüze. yaşıtlarım sokaktaydı. ama ben
kapıdan burnumu bile çıkaramıyordum. ateşim
40’larda dolanıyordu günlerdir. yutkunamıyordum. boğazım iki taraflı şişmişti.
“sakınnn
çıkmasın dışarııı..” diyordu
çocukluğumun radife teyzesi. “şöyle
karlarda yuvarlanıp hemen eve dönsem …” diyordum “olmazzz…”
diyorlardı…
Atatürk
cumhuriyetinde
ölümcül olmaktan çıkmıştı kabakulak da. ama erkek çocuklarını baba olamama
tehlikesi bekliyormuş ihmal olursa. bu yüzden yasakmış sokak ve kar bana ! “ ateşin
yükselirse çocuğun olmaz demişti komşu teyzelerden biri pat diye… olmazsa
çocuğum olmasın…çok mu önemli yani baba
olmak !!! cevabım da işe yaramadı elbette…
fakat bir gün akşama
doğru mucize oldu. lahana gibi kat kat giydirildim. babam taşkın hocanın
elinden tuttum ve kültür sokak yokuşunu
indik. inebey ilkokulunun (!) bahçe duvarının yanından beşeylül
ilkokulunun köşesinden ve bakkal cafer amcanın dükkanının
önünden geçip şeker-iş pasajını
solumuza alıp yukarı çıktık. kasaplar çarşısının oraya ilerleyip tarihi belediye pasajının(!) içine girdik. huzur eczanesinin
ışıkları hala gözümün önünde. kural kırtasiyeye soktu babam beni
pasajda. kocamaaan bir amca karşıladı bizi. altı ayrı yüzünde farklı
resimler olan boz yap küplerden beğendim hemen. bir de japonya’dan her nasılsa
gelmiş origami kitabını gösterdi amca. içim gitti. babam “aldık bunu da şadi bey..” dedi. o kocamann amca Susurluk
tarihinde emekleri olan kural Ailesinden, şadi kuraldı demek
ki. büyüdükçe daha iyi öğrenecektim.
karlara bata çıka eve
yürürken nefesim kesilir gibi oldu. hem sevinçten hem hastalıktan. eve
gittiğimde önce origami kitabımı aldım elime. sonra küplerimi…ve bir süre sonra
çocukluğun o huzurlu denizinde kapandı gözlerim hastalık
ve uykudan.
soba gürül gürül
yanıyordu. kar hala yağıyordu. yollar açılmış yatılı misafirler gitmişti…anne
babası ve kardeşiyle mutlu bir çocuktum…takvimlerden haberim varsa yıl 1974 ya da
1975’ti…
bugün 50 yaşındayım
ama ne zaman kar yağsa hala elinde origami
kitabı olan o kabakulaklı çocuğu hatırlarım! duydum ki o çocuk büyümüş. baba da olmuş iki
defa . neredeyse dede olacak yaşa gelmiş. ama inebey ilkokulu, susurluk lisesi, bakkal cafer amcanın
dükkanı, kasaplar çarşısı, tarihi
belediye pasajı...artık YOKMUŞ !!!
bir
de origami
kitabı bende kalmış o kabakulak olan çocuğun !!
1970’lerin o çocuğunu görürseniz buraya iki satır yazıverin. bende kalan emanet origami kitabını geri vermek
lazım değil mi ?
( murat örem / 14 ocak 2017 /
ankara …)
anılar başucumda / kov gitsin ! / NİLÜFER
face ile aranın olmadığını biliyorum benim sayfama ve susurluk sevdalıları sayfasına bloğda yazmayanlar bana yazıyorlar nerde ise senin adına cevap verme durumunda kalacağım yorumları bana yazıyorlar. kimi bayılıyor kimi duygulanıyor bu kadar akıcı duygulu yazma diyemeyeceğim güzelliği orada saklı zaten bloğ niye bazen ulaşadılmadığını tabbiki anladım zaten bende ilk defa her açyıılamamaı normal satfaya bazen yüklenme oranında fzla artış var iyiçalışmalar
YanıtlaSilO masum ve güzel günler ardına bile bakmadan gitti. 😞
YanıtlaSil