ankara sabahında saksının içinde donan yapraklar/ocak 2017
ana kapıdan çıkıyorsun….
ana kapıdan çıkıyorsun….
adımını
attığında görüyorsun kocaman saksıyı bahçenin içinde…
donmuş
bir su katmanı var hacimli saksının içinde…
o su
katmanının içinde aylar önce dökülen yapraklar var…
o
yaprakların içinde hazan sarısının bin bir tonu var…
renoir
tabloları gibi karşında duran donmuş su…
van gogh sarıları
gibi donmuş sudaki yaprakların
her biri…
biraz
dikkatli bakarsan sisley’in bulutları da var saksının içinde…
elinde de, eh iştenin biraz iyisi telefon var…
çıkarıp
alelacele basıyorsun kameranın tuşuna…
donmuş
suyun içinde
zaten çoktan donarak ölümsüzleşen yaprakları
kendi
zamanının içinde de ölümsüzleştiriyorsun…
oysa
biliyorsun,
ölüm bile ölüyor bir zaman sonra…
hayat o
kadar baskın ki ,
ölüm bile ölüyor az zaman sonra…
zaten ,
insan dediğin ne ki;
kendi
ölümlülüğünü bile bile
elini
değdirdiği her şeyi
ölümsüzleştirdiğini
sanan
bir garip ademoğlu !!!
oyalanıyorsun
sen de işte !!!
o
saksının içindeki yaprakların yakında çürüyeceğini
o
saksının içindeki buz kütlesinin önce su sonra buhar olacağını
o suyun ve o buharın yeniden yeniden hayata
karışacağını
o
saksının içindeki ucu kırık dalın baharda yeniden yeşereceğini
ve o
saksının içindeki toprağın bile toprağa karışacağını
biliyorsun….
hayatın döngüsünü
biliyorsun…
ne
diyordu koca yunus ;
“ toprağa
gark olmuş nazik tenleri
söylemeden
kalmış tatlı dilleri
gelin ,
duadan unutman bunları
ne
söylerler ne bir haber verirler….”
( murat
örem / 23 ocak 2017 / ankara…)
esin afşar / yalancı dünyaya konup göçenler
Hayat bir döngü değil mi sadece içindeki canlıların değiştiği. Ne güzel anlatmışsın bu döngüyü. Kalemine sağlık. 🍀
YanıtlaSil