genç erkek,
yıllar önce “habercilik ve haber
dili” dersinden
öğrencimdi. aradan 10 yıl geçip gönül verdiği genç kızla evlenirken nikah şahitleriydim çünkü bağımız
hiç kopmamıştı. çok sınırlı geliri olan çiftçi ailenin çocuğuydu genç erkek. yatılı
okumuştu. üniversiteliyken ispanya
kapısı açıldı önüne. sonra gençlik kuruluşunun temsilcilerinden oldu. sık
gidip gelir oldu bir çok ülkeye. bunları
yaparken kültür sanat edebiyat ve dil öğrenmeyi de ihmal etmedi. oysa sayısal (!) bölüm
öğrencisiydi. “sözelden
sanattan edebiyattan psikolojiden bana
ne!” demedi.
diploması ve SÖZEL birikimi olunca da başarılar geldi. dünya çapındaki kuruluşun psikolojik veri analizlerinin
denetleyeni oldu.
içi de dışı da güzel
genç eşi de kasabada başlayan hayatında
devrim yaparak kız meslek lisesinin sınav girişi puan handikaplarına rağmen çocuk
gelişimi bölümünü kazandı ve 1.likle bitirdi...adım adım ilerleyerek de alanında
hakkıyla öne çıkan akademisyen oldu. genç kız genç erkeğe göre
çok daha varlıklı bir ailenin
çocuğuydu. aslında onca eğitiminin ardından kasabasına, annesinin yanına dönüp, börekler açmayı hayal edip kısmetini(!) bekleseydi ailesi daha çok sevip
sayacaktı onu. ama o düşünmeyi, öğrenmeyi ve üretmeyi seçti. bir de gönül verdiği genç
erkekte ısrar etmeyi…
ikisinin yaşadığı med cezirli süreci; umutlarını çabalarını
birebir gözledim ben de büyükleri olarak. gücüm yettiğince hem zaman hem emek
verdim ikisine de. biliyordum çünkü önce Türkiye için kıymetli
olduklarını. evlilik
öncesindeki telaşlarını, zorluklarını, parasızlıklarını gözlerken bazen sert
uyarılarda da bulundum. amma; hepsinden önce cesaret duygularını pekiştirdim.
aslında; genç olsun yaşlı olsun , herkes paradan puldan önce hak ettiği
cümleleri duymak ister. bu cümleler övgü de olabilir ikaz da. yeter ki
samimiyetle olsun. yeter ki, yıkmak için değil yapmak için olsun….
çünkü;
en büyük mutluluk anlaşılmaktır.
en büyük hüsran da duvara konuşmaktır…
bir de
cahillerle yaşamaktır , kahırların en büyüğü…
genç erkek ve genç kadının en çok birbirlerine yaslanarak yürüdükleri yolda geldikleri yer çok büyük başarı. hiçbir yapıya , amcaya dayıya şuna buna dönüp bakmadan, kendilerine güvenerek güle ağlaya geldiler daha güzel günlere. ama son büyük başarıları
onları bile şaşırttı. bir telefonda “ben
bu başarıların geleceğini en az 5 yıl
önceden hem de ortada hiçbir şey yokken defalarca söyledim değil mi” diye sordum. ikisi
birden “evettt hocam neredeyse günü saatiyle söylediniz…” dedi…
yıldız falı
bakmamıştım elbette. hiç inanmam da böyle fal büyü işlerine. yalnızca
akla, emek harcamaya ve hayatın
adaletine inanırım. yıllar öncesinden bile ilk bakışta gördüğüm en temel
özellikleri iki genç insanın da müzmin cehaletle
olan mücadeleleriydi…ikisi
birden doğru yolda yürürken dünyaya da
odaklanmışlardı çünkü. ben de gönlümle hep yanlarında olmuştum…
artık önlerinde daha
büyük güzellikler var tüm dünyayla paylaşacakları…inanın ki daha 30’lu yaşlara bile gelmeyen iki
gencin yaşadığı bir peri masalı değil. bu
dünyada; insana ve KENDİNİZE verdiğiniz
her emeğin karşılığını KESİN OLARAK alırsınız. ama başarı ama şiddet ama
cehalet ama mutluluk olarak !
evet, bazen işler
sarpa sarar umutsuzluğa düşülür ama
insana yatırım yaptıysanız güneş görünür bulutların arasından.. çünkü bütün
dünyada en büyük güç cehaleti fark edip onu aşmaya çabalamış insanların toplamıdır. türkiye bu
gerçeği daha iyi anladığında hızlı
koşacak. o güne kadar da hepimiz
bireysel çabalarımızla dolduracağız bu
boşluğu. anne baba , öğretmen, yayıncı,
komşu, bakkal, pazarcı olarak…çocuk ve gençlerimizden emeğimizi, iki güzel
cümleyi esirgemeyeceğiz. neye aklımız eriyorsa onu anlatacağız. çok kullanılan
örnektir;
“her çaba harcayan başaramaz
ama başaranlar yalnızca çabalayanlardır..”
güzelim türkçemiz de
şunu der;
“harmanda izi olmayanın, sofrada yüzü olmaz…”
ne mutlu harmanda izi
olanlara…
( murat örem / 13 ocak 2017 / ankara…)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder