yol,
yolcu, yolculuk… içinde bambaşka anlamlar taşıyan
kelimeler olmuş tarih boyunca. uzayıp giden , kıvrıla kıvrıla ilerleyen, adım
attıkça yükselen ve aşağıya bakmaktan alıkoyan hatta geride kalanları kaf dağının ardında bırakan yollar, sarp geçitler var...
bir
ideale, ülküye, menzile , hedefe varan yollar var...varamayan yollar var…aşık
veysel misali “bilmiyorum ne haldayım gidiyorum gündüz gece” diye diye yürünen, aşılan, aşılamayan yollar da var ...
masallarda
söylendiği gibi dere tepe düz gittiğini sanıp bir arpa boyu ilerlenemeyen
yollar da var elbette...yol kelimesi, tek başına bile bir hareketi, seyyaliyeti,
akışkanlığı , durum değişikliğini anlatıyor. yolcu kelimesindeyse bir özne
var yolla birlikte anılması gereken ve adı en çok insan olan.
bir
de yolculuk kelimesine yüklenen anlam var. yolun ve yolcunun hemhal olduğu içiçe
girdiği bir vakıa her yolculuk,
nereye götürürse götürsün....
bedenden
ve özellikle de ruhtan içeri içeri yapılan
yapılan yolculuklar da var zihinde , gönülde, hayalde olan...insanın kendisiyle yaptığı
didişmelerle aşılan, aşıldığı sanılan yollar var... dünyanın her hangi
bir yerinde her hangi bir zaman, en güvenli liman olan ana karnından gün
ışığına çıkmak zorunda kalıp da yürünmesi gereken ömür yolu var bir de...
yollar,
yolcular, yolculuklar ne kadar umutlu veya karamsar, sevinçli veya hüzünlü şeyler de taşısa heybesinde, içinde bilinmeyeni de barındıran kocaman bir
gelecek var hepsinde... hazırlanan yol azıkları, çantalar, varılan yerde
karşılaşılacaklara söylenmek için zihinde tasarlanan kelimeler var...geride
kalanların gözbebeklerinin içine saplanmış çivi izleri de var kiminde . uzayıp giden yolların
içinde , bir özne olmaktan çıkıp nesne olmanın korkusunu taşıyan zihinlerin
kaygıları da var....
bir
de ekmek parası için yapılan yolculuklar var insanlık tarihi kadar eski
olan...o yolculukların yarattığı
dostluklar, ahbaplıklar, hısımlıklar hatta hasımlıklar da
var...soğuk tipili , karlı bir yol üstünde verilen mola yerlerinde tadı
ölene dek unutulmayacak olan demlenmiş çaylar, pişirilmiş çorbaların tadı ,
kokusu var...
hayatın tam da kendisi var, yolun, yolcunun,
yolculuğun hikayesinde….
her
seferinde yeniden yeniden yeniden başlayan...
bir gün kesin olarak herkes için bitecek olan....
(murat örem / 18 ocak 2017 / ankara…)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder