*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

20 Ağustos 2013 Salı

ümit yaşar oğuzcan ; her sevdadan alacaklı olan adam....



Ben acılar denizinde boğulmuşum
İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını
Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni
Duyarım yosunların benim için ağladıklarını

Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime
Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını
Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle
Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını

Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma
Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek
Baksana; herkes içime dökmüş artıklarını

Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa
Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse
Yılların içimde bıraktıklarını...

87 yıl önce,  1926 yılının 22 Ağustos’unda doğan ve 1984 yılı Kasım’ında öldüğünde 60 yaşına gelmeden bu dünyadaki konukluğu sona eren Ümit Yaşar Oğuzcan ‘Acılar Denizi’ şiirinde çok şey anlatıyor görüp duymak isteyene....

 Hayatındaki  zorlu iniş çıkışların yanında,
acıların  en büyüğü olan 
evlat acısını da yaşamış biriydi
Ümit Yaşar Oğuzcan...

Ümit Yaşar  nispeten daha çok tanınan  şairlerden  olmuş,  yaşadığı dönemde de hakkında  olumlu / olumsuz  en fazla görüş belirtilen isimlerin  başında gelmiştir...

Eskilerin deyimiyle bamya misalidir şair Ümit Yaşar ; seveni çok sevmiş sevmeyen de şiirlerini, yazdıklarını hatta yaşadıklarını küçümsemeyi yeğlemiştir...

 Bilenler bilir ; Münir Nurettin Selçuk bestesi ve Timur Selçuk yorumunda    unutulmazlar arasına  girmiş  şiirinde de şunları der  Ümit Yaşar;

Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın


Marazi aşkın ve mazoşist acının şairi Ümit Yaşar,  58 yaşındayken aramızdan ayrıldığında yıl 1984’tü.
Bir genç adam lise öğrencisiydi ölümünü duyduğunda.
Hayatı, yüzündeki sivilceler ve okul aşklarından ibaret sayanların aksine, kitapların, şiirlerin, şairlerin limanına sığınıyordu her ölüm ve acıdan sonra.
İşte o günlerden birinde duyduğu haberi yanındakilerle de  paylaşmak için “ Ümit Yaşar Oğuzcan ölmüş” dediğinde  Kimmiş ki O” diyen gözlerle bakanlar çok daha fazla olmuştu  arkadaşlarından o genç adamın…

Şaşırmış, üzülmüş  kızmıştı genç adam bu duyarsızlığa…
Büyümesine, hayatın herkes için aynı sevinçleri, aynı acıları ifade etmediğini öğrenmesine daha çokk yıllar  vardı…

Oysa, o genç adamın her biri ayrı ayrı sevda acısı çeken okul arkadaşları bilselerdi ki, Türkçenin en güzel şiirlerinde, şarkılarında Ümit Yaşar’ın da imzası vardır…Belki  bu kadar umursamaz davranmazlardı ?
Bir gün gelir de unuturmuş insan
En sevdiği hatıraları bile
Bari sen her gece yorgun sesiyle
Saat on ikiyi vurduğu zaman
Beni unutma

Çünkü ben her gece o saatlerde
Seni yaşar ve seni düşünürüm
Hayal içinde perişan yürürüm
Sen de karanlığın sustuğu yerde
Beni unutma...
O saatlerde serpilir gülüşün
Bir avuç su gibi içime, ey yar
Senin de başında o çılgın rüzgar
Deli deli esiverirse bir gün,
Beni unutma...

Ben ayağımda çarık, elimde asa
Senin için şu yollara düşmüşüm
Senelerce sonra sana dönüşüm
Bir mahşer gününe de rastlasa,
Beni unutma....


Beni Unutma şiirinde böyle yazmıştı Ümit Yaşar Oğuzcan .
Yıllar sonra Selda Bağcan’ın sesinde bu şiir de  unutulmazlar arasına girmiştir…

Ey okur ,  bir gün birileri size, “ Türk Şiiri’nde marazi  aşkın, mazoşist  acının ve bitmeyen özlemin  delidolu, naiv  şairi kim ?” diye sorarsa hiç düşünmeden Ümit Yaşar Oğuzcan yanıtını verebilirsiniz…

 “Efendim, imgelerin dışavurumunda büyük banallik seziliyor, bu da hissiyatı avamlaştırıyor mirim“  mealinde fikirler (!)  beyan edenler için daima küçümsenen bir isim de oldu  Ümit Yaşar  Oğuzcan ...

O da, parasızlığın  getirdiği çaresizlikle vasat politik taşlamalar, çalakalem şiirler yazarak  bu görüşü  savunanların elini çok güçlendirdi yaşarken…

Kendisine yönelik eleştirilerin belki farkındaydı Ümit Yaşar Oğuzcan ama uyarılara çok da kulak asmadı…İçinden geldiği gibi yaşamayı seçerken hayatının iniş çıkışları şiirlerine de yansıdı…

Türk edebiyatı  ve gazeteciliğinin kadri kıymeti maalesef hiç bilinmemiş ismi Halit Çapın’ın da yazdığı gibi,  neredeyse iki ayda bir intihar girişiminde bulundu Ümit Yaşar…

Bu girişimlerin altında ölmek istemekten çok  yaşarken farkına varılmak, kendini değerli hissetmek , sevilmek  duyguları  vardı  oysa….

Ümit Yaşar Oğuzcan’ın evladı Vedat,  belki de bilerek babası gibi şanslı olmadı  intihar girişimlerin ilkinde…

Galata Kulesi’nden başka bir dünyaya atlarken babasına da adeta “öyle olmaz böyle olur bu işler...” dedi oğul Vedat...

Yalnızca sıradan  güzellikleri ister görünse de sanki derinlerde bir yerlerde hep yeni duygular aradı Ümit Yaşar  doyumsuz bir sevda denizinde yüzmek ister gibi…Tıpkı  Mektup şiirindeki gibi…  

İstersen mutlu oluruz seninle
Evimiz ve çocuklarımız olur
Yemek pişirirsin kendi elinle
Kalplerimizde esenlik ve huzur
İstersen mutlu oluruz seninle
Birbirimiz için yaratılmışız
Ruhlarımız düşüncelerimiz bir
Bizim gibi olur çocuklarımız
Ben şair, sen baştan ayağa şiir
Birbirimiz için yaratılmışız
Ayrılık olmaz fikirlerimizde
Kahkahamız ta uzaklardan duyulur
Mutluluk parıldar gözlerimizde
Rüyalarımız bile aynı olur
Ayrılık olmaz fikirlerimizde
Ne hayaller kurarız uzun uzun
Üzüntüleri atarız bir yana
Gizli bir şeyi kalmaz ruhumuzun
Bütün şiirlerimi okurum sana
Ne hayaller kurarız uzun uzun
Kim ne derse desin mutlu oluruz
İçimizde ümit, arzu teselli
Bende aşk ve sende güzellik sonsuz
Aşkımız gözlerimizden besbelli
Kim ne derse desin, mutlu oluruz

Bir İstanbul sevdalısıydı Ümit Yaşar.
Matematik dersini sevmeyip
matematik öğretmeninin güzellik ve zarafetine vurgun
yeniyetme bir genç öğrenci gibi  
hep kırık, hep isyan dolu, hep uzaktan
ve  hayalindeki haliyle  sevdi o şehri....
İstanbul’u...

Tevfik Fikret’in,
“ Bin  kocadan arta kalan bakire.. ” diye tanımladığı  İstanbul’un da   verebileceği bir şeyler yok muydu Ümit Yaşar’a?  diye bir soru yöneltecek olursanız,  Hayat  deriz sana ey okur...

“Hayat,  biraz da yanıtsız sorular, sorusuz yanıtlardır”  işte…

Yollarımız burada ayrılıyor
Artık birbirimize iki yabancıyız...
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet her şeyi unutmalıyız
Her kaderin tesellisi bulunur, üzülme
İnsan ne kadar sevse unutabilir
Mevsimler, gelir geçer, yıllar geçer
Sen de unutursun bir gün gelir
Hiç yaşamamışçasına, hiç sevmemişçesine
Unutursun o günlerimizi, gecelerimizi
O günlerce gecelerce sevişmelerimizi
Her şeyi evet her şeyi unutabilirsin
Hatta bütün yazdıklarımı satır satır
Kalırsa, içinde bir derin sızı kalır....

Çok şiir yazdı Ümit Yaşar Oğuzcan....
Hatta fabrikasyon diye tanımlanabilecek çok  kötü  şiirimsiler de yazdı.

Ama bütün bunlar Ümit Yaşar’ın  iyi şiirlerinin, çok iyi şiirlerinin  hakkını teslim etmemize, onları tekrar tekrar okumamıza engel değil...
Bestelenmiş şiirlerinin şarkı  olmuş hallerini dinlerken, bambaşka diyarlara gitmemize de engel değil...

Gittiğimiz yerlerde “Ayrılanlar İçin’i, Beyaz Güvercin’i, Beni Unutma’yı, Kum şarkısını dinlemek isteriz” diye tempo tutarken bu şarkıların  bestelenmiş Ümit Yaşar şiirleri olduğunu sevgiyle hatırlamamıza mani değil....

Hayatında resim sanatı da olan ve tabloları bulunan Ümit Yaşar Oğuzcan’ın  Rıhtımda  şiiri de  adeta  hüzünlü bir tablo kadar sahihtir ....

Bir beyaz gemiydi ayıran onları
Kadın güvertedeydi, adam rıhtımda
Şimdi unuttum yüzünü kadının
Adamın gözleri aklımda

Kana bulanmış bıçaklar gibi
Uzun kirpikleri ıslaktı
Adam dertli, adam darmadağın
Dokunsalar ağlayacaktı

Adam bitkindi, adam seviyordu
Kalan kederdi, giden gemiyse
Taş olduğu içindir dedim
Rıhtım taşları erimediyse

Derken bir düdük öttü ansızın
Bembeyaz gemi gitgide ufaldı
Korkunç yalnızlığıyla başbaşa
Rıhtımda bir adam kaldı

Ümit Yaşar Oğuzcan imzalı “İki Kişiye Bir  Dünya’yı, Üstüme Varma İstanbul’u, En Eski Yalnızlığımdır Aşk Benim’i okudunuz mu ?

Ya da  Sahibini Arayan Mektuplar’dan, Hüzün Şarkıları’ndan, Mihriban’dan   haberiniz var mı ?

Peki tüm bunlardan haberiniz olmasa bile karşınızdakinin gözünün bebeğine bakarak Sen aşk nedir bilmezsin / beni sevmedin ki diye sitemler etmediniz mi kah fısıldayıp , kah kükreyerek   ? 

Üstüne titrediği oğlu Vedat’ın, Galata Kulesi’nden yokluğa atlayışını yaşamış bir babadır Ümit Yaşar Oğuzcan.

Bunca dramdan önce de sonra da sevginin ve aşkın üvey evlat muamelesi gördüğü bir çağda  Aslolan daima aşktırdiyerek yollara düştüyse Ümit Yaşar Oğuzcan, biraz da hayat ölüme teslim olmasın diyedir.

Bakın, Türk şiirinin   Garip lokomotifi ve yüz akı olan Orhan Veli Kanık’ı nasıl anlatmış yıllar önce  Ümit Yaşar  Oğuzcan ;

“ Yıl, bin dokuz yüz kırk altı
Ankara’da Şükran Lokantası
Köşede bir masa,
masa da bir tabak,
tabakta marul salatası.
Bir sandalyede sen vardın Orhan Veli,
bir sandalyede ben.
Kadehlerimizde Kulüp Rakısı.
ve dudaklarımızda  yarım kalmış mısralar
Hala gözlerimin önündedir
O sarhoş gecenin hatırası
Şimdi mahzun kaldı şiirlerin
Gittin “sereserpe”  Hürriyet’e Doğru
Kitab-ı seng-i mezarın, Altındağ’ın Rüyası
Hey !  Koca Orhan Veli hey,
Ne sana kaldı, ne bana kalır
Bu gözünü sevdiğimin dünyası.”

Ansiklopedilerde, aramayı bilenler için  çağın bilgi hazinesi,  bilmeyenler için de  çöplüğü olan internet denizinde  Ümit Yaşar’la ilgili kolaylıkla bulacağınız bilgiler de dahil bundan sonrası okurun işi....

Kötü yazdığı, çalakalem yazdığı şiirler ve taşlamalar için ne kadar borçluysa insanlara Ümit Yaşar Oğuzcan, sonu keyif ya da hüzünle biten her sevdadan da bir o kadar alacaklıdır…

Çünkü ;
Sevda gençlerin işi değildir...
Sevda gençleştiren bir iştir...

Ümit Yaşar bu işin kendince hakkıyla erbabı bir isimdi....
Bir şiirinde de şunu yazmıştı ;

“ Süzülüp mavi göklerden yere doğru
Omuzuma bir beyaz güvercin kondu
Aldım elime, usul usul okşadım
Sevdim, gençliğimi yeniden yaşadım..”

( murat örem / 20 ağustos 2013 / ankara...
68. yaşına merhaba diyen annem müjgan örem’e...)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder