Ben acılar denizinde boğulmuşum
İşitmem vapur düdüklerini, martı
çığlıklarını
Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar
beni
Duyarım yosunların benim için
ağladıklarını
Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime
Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını
Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle
Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını
Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma
Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek
Baksana; herkes içime dökmüş artıklarını
Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa
Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse
Yılların içimde bıraktıklarını...
87
yıl önce, 1926 yılının 22 Ağustos’unda
doğan ve 1984 yılı Kasım’ında öldüğünde 60 yaşına gelmeden bu dünyadaki
konukluğu sona eren Ümit Yaşar Oğuzcan ‘Acılar Denizi’ şiirinde çok şey
anlatıyor görüp duymak isteyene....
Hayatındaki
zorlu iniş çıkışların yanında,
acıların en büyüğü olan
evlat
acısını da yaşamış biriydi
Ümit
Yaşar Oğuzcan...
Ümit
Yaşar nispeten daha çok tanınan şairlerden
olmuş, yaşadığı dönemde de hakkında
olumlu / olumsuz en fazla görüş belirtilen isimlerin başında gelmiştir...
Eskilerin
deyimiyle bamya misalidir şair Ümit Yaşar ; seveni çok sevmiş sevmeyen de
şiirlerini, yazdıklarını hatta yaşadıklarını küçümsemeyi yeğlemiştir...
Bilenler bilir ; Münir Nurettin Selçuk bestesi
ve Timur Selçuk yorumunda unutulmazlar arasına girmiş şiirinde de şunları der Ümit Yaşar;
Beni
kör kuyularda merdivensiz bıraktın
Denizler
ortasında bak yelkensiz bıraktın
Öylesine
yıktın ki bütün inançlarımı
Beni
bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın
Marazi
aşkın ve mazoşist acının şairi Ümit Yaşar, 58 yaşındayken aramızdan ayrıldığında yıl
1984’tü.
Bir
genç adam lise öğrencisiydi ölümünü duyduğunda.
Hayatı,
yüzündeki sivilceler ve okul aşklarından ibaret sayanların aksine, kitapların,
şiirlerin, şairlerin limanına sığınıyordu her ölüm ve acıdan sonra.
İşte
o günlerden birinde duyduğu haberi yanındakilerle de paylaşmak için “ Ümit Yaşar Oğuzcan ölmüş”
dediğinde “Kimmiş ki O” diyen gözlerle bakanlar çok daha fazla olmuştu arkadaşlarından o genç adamın…
Şaşırmış,
üzülmüş kızmıştı genç adam bu
duyarsızlığa…
Büyümesine,
hayatın herkes için aynı sevinçleri, aynı acıları ifade etmediğini öğrenmesine
daha çokk yıllar vardı…
Oysa,
o genç adamın her biri ayrı ayrı sevda acısı çeken okul arkadaşları bilselerdi
ki, Türkçenin en güzel şiirlerinde, şarkılarında Ümit Yaşar’ın da imzası
vardır…Belki bu kadar umursamaz
davranmazlardı ?
Bir
gün gelir de unuturmuş insan
En
sevdiği hatıraları bile
Bari
sen her gece yorgun sesiyle
Saat
on ikiyi vurduğu zaman
Beni
unutma
Çünkü
ben her gece o saatlerde
Seni
yaşar ve seni düşünürüm
Hayal
içinde perişan yürürüm
Sen
de karanlığın sustuğu yerde
Beni
unutma...
O
saatlerde serpilir gülüşün
Bir
avuç su gibi içime, ey yar
Senin
de başında o çılgın rüzgar
Deli
deli esiverirse bir gün,
Beni
unutma...
Ben
ayağımda çarık, elimde asa
Senin
için şu yollara düşmüşüm
Senelerce
sonra sana dönüşüm
Bir
mahşer gününe de rastlasa,
Beni
unutma....
Beni
Unutma şiirinde böyle yazmıştı Ümit Yaşar Oğuzcan .
Yıllar
sonra Selda Bağcan’ın sesinde bu şiir de
unutulmazlar arasına girmiştir…
Ey
okur , bir gün birileri size, “
Türk Şiiri’nde marazi aşkın, mazoşist acının ve bitmeyen özlemin delidolu, naiv şairi kim ?” diye sorarsa hiç
düşünmeden Ümit Yaşar Oğuzcan yanıtını verebilirsiniz…
“Efendim, imgelerin dışavurumunda büyük
banallik seziliyor, bu da hissiyatı avamlaştırıyor mirim“ mealinde fikirler (!) beyan edenler için daima küçümsenen bir isim de
oldu Ümit Yaşar Oğuzcan ...
O
da, parasızlığın getirdiği çaresizlikle
vasat politik taşlamalar, çalakalem şiirler yazarak bu görüşü
savunanların elini çok güçlendirdi yaşarken…
Kendisine
yönelik eleştirilerin belki farkındaydı Ümit Yaşar Oğuzcan ama uyarılara çok da
kulak asmadı…İçinden geldiği gibi yaşamayı seçerken hayatının iniş çıkışları
şiirlerine de yansıdı…
Türk
edebiyatı ve gazeteciliğinin kadri
kıymeti maalesef hiç bilinmemiş ismi Halit Çapın’ın da yazdığı gibi,
neredeyse iki ayda bir intihar girişiminde bulundu Ümit Yaşar…
Bu
girişimlerin altında ölmek istemekten çok yaşarken farkına varılmak, kendini değerli
hissetmek , sevilmek duyguları vardı oysa….
Ümit
Yaşar Oğuzcan’ın evladı Vedat, belki de
bilerek babası gibi şanslı olmadı intihar
girişimlerin ilkinde…
Galata
Kulesi’nden başka bir dünyaya atlarken babasına da adeta “öyle olmaz böyle olur bu
işler...” dedi oğul Vedat...
Yalnızca
sıradan güzellikleri ister görünse de
sanki derinlerde bir yerlerde hep yeni duygular aradı Ümit Yaşar doyumsuz bir sevda denizinde yüzmek ister
gibi…Tıpkı Mektup şiirindeki
gibi…
İstersen mutlu oluruz seninle
Evimiz ve çocuklarımız olur
Yemek pişirirsin kendi elinle
Kalplerimizde esenlik ve huzur
İstersen mutlu oluruz seninle
Birbirimiz için yaratılmışız
Ruhlarımız düşüncelerimiz bir
Bizim gibi olur çocuklarımız
Ben şair, sen baştan ayağa şiir
Birbirimiz için yaratılmışız
Ayrılık olmaz fikirlerimizde
Kahkahamız ta uzaklardan duyulur
Mutluluk parıldar gözlerimizde
Rüyalarımız bile aynı olur
Ayrılık olmaz fikirlerimizde
Ne hayaller kurarız uzun uzun
Üzüntüleri atarız bir yana
Gizli bir şeyi kalmaz ruhumuzun
Bütün şiirlerimi okurum sana
Ne hayaller kurarız uzun uzun
Kim ne derse desin mutlu oluruz
İçimizde ümit, arzu teselli
Bende aşk ve sende güzellik sonsuz
Aşkımız gözlerimizden besbelli
Kim ne derse desin, mutlu oluruz
Bir
İstanbul sevdalısıydı Ümit Yaşar.
Matematik
dersini sevmeyip
matematik
öğretmeninin güzellik ve zarafetine vurgun
yeniyetme
bir genç öğrenci gibi
hep
kırık, hep isyan dolu, hep uzaktan
ve hayalindeki haliyle sevdi o şehri....
İstanbul’u...
Tevfik
Fikret’in,
“
Bin kocadan arta kalan bakire.. ” diye tanımladığı İstanbul’un da verebileceği bir şeyler yok muydu Ümit
Yaşar’a? diye bir soru
yöneltecek olursanız, “Hayat” deriz sana ey okur...
“Hayat,
biraz da yanıtsız sorular, sorusuz
yanıtlardır” işte…
Yollarımız
burada ayrılıyor
Artık
birbirimize iki yabancıyız...
Her
ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her
şeyi evet her şeyi unutmalıyız
Her
kaderin tesellisi bulunur, üzülme
İnsan
ne kadar sevse unutabilir
Mevsimler,
gelir geçer, yıllar geçer
Sen
de unutursun bir gün gelir
Hiç
yaşamamışçasına, hiç sevmemişçesine
Unutursun
o günlerimizi, gecelerimizi
O
günlerce gecelerce sevişmelerimizi
Her
şeyi evet her şeyi unutabilirsin
Hatta
bütün yazdıklarımı satır satır
Kalırsa,
içinde bir derin sızı kalır....
Çok
şiir yazdı Ümit Yaşar Oğuzcan....
Hatta
fabrikasyon diye tanımlanabilecek çok kötü şiirimsiler de yazdı.
Ama
bütün bunlar Ümit Yaşar’ın iyi
şiirlerinin, çok iyi şiirlerinin hakkını
teslim etmemize, onları tekrar tekrar okumamıza engel değil...
Bestelenmiş
şiirlerinin şarkı olmuş hallerini
dinlerken, bambaşka diyarlara gitmemize de engel değil...
Gittiğimiz
yerlerde “Ayrılanlar İçin’i, Beyaz Güvercin’i, Beni Unutma’yı, Kum şarkısını
dinlemek isteriz” diye tempo tutarken bu şarkıların bestelenmiş Ümit Yaşar şiirleri olduğunu
sevgiyle hatırlamamıza mani değil....
Hayatında
resim sanatı da olan ve tabloları bulunan Ümit Yaşar Oğuzcan’ın Rıhtımda şiiri de adeta hüzünlü bir tablo kadar sahihtir ....
Bir beyaz gemiydi ayıran onları
Kadın
güvertedeydi, adam rıhtımda
Şimdi
unuttum yüzünü kadının
Adamın
gözleri aklımda
Kana
bulanmış bıçaklar gibi
Uzun
kirpikleri ıslaktı
Adam
dertli, adam darmadağın
Dokunsalar
ağlayacaktı
Adam
bitkindi, adam seviyordu
Kalan
kederdi, giden gemiyse
Taş
olduğu içindir dedim
Rıhtım
taşları erimediyse
Derken
bir düdük öttü ansızın
Bembeyaz
gemi gitgide ufaldı
Korkunç
yalnızlığıyla başbaşa
Rıhtımda
bir adam kaldı
Ümit
Yaşar Oğuzcan imzalı “İki Kişiye Bir Dünya’yı, Üstüme Varma İstanbul’u, En Eski
Yalnızlığımdır Aşk Benim’i” okudunuz mu ?
Ya
da Sahibini Arayan Mektuplar’dan, Hüzün
Şarkıları’ndan, Mihriban’dan haberiniz
var mı ?
Peki
tüm bunlardan haberiniz olmasa bile karşınızdakinin gözünün bebeğine bakarak “ Sen
aşk nedir bilmezsin / beni sevmedin ki “ diye sitemler etmediniz mi kah
fısıldayıp , kah kükreyerek ?
Üstüne
titrediği oğlu Vedat’ın, Galata Kulesi’nden yokluğa atlayışını yaşamış bir
babadır Ümit Yaşar Oğuzcan.
Bunca
dramdan önce de sonra da sevginin ve aşkın üvey evlat muamelesi gördüğü bir
çağda “Aslolan daima aşktır” diyerek
yollara düştüyse Ümit Yaşar Oğuzcan, biraz da hayat ölüme teslim olmasın
diyedir.
Bakın,
Türk şiirinin Garip lokomotifi ve yüz akı olan
Orhan Veli Kanık’ı nasıl anlatmış yıllar önce Ümit Yaşar
Oğuzcan ;
“
Yıl, bin dokuz yüz kırk altı
Ankara’da
Şükran Lokantası
Köşede
bir masa,
masa
da bir tabak,
tabakta
marul salatası.
Bir
sandalyede sen vardın Orhan Veli,
bir
sandalyede ben.
Kadehlerimizde
Kulüp Rakısı.
ve
dudaklarımızda yarım kalmış mısralar
Hala
gözlerimin önündedir
O
sarhoş gecenin hatırası
Şimdi
mahzun kaldı şiirlerin
Gittin
“sereserpe” Hürriyet’e Doğru
Kitab-ı
seng-i mezarın, Altındağ’ın Rüyası
Hey
! Koca Orhan Veli hey,
Ne
sana kaldı, ne bana kalır
Bu
gözünü sevdiğimin dünyası.”
Ansiklopedilerde,
aramayı bilenler için çağın bilgi
hazinesi, bilmeyenler için de çöplüğü olan internet denizinde Ümit Yaşar’la ilgili kolaylıkla bulacağınız bilgiler
de dahil bundan sonrası okurun işi....
Kötü yazdığı, çalakalem yazdığı
şiirler ve taşlamalar için ne kadar borçluysa insanlara Ümit Yaşar Oğuzcan,
sonu keyif ya da hüzünle biten her sevdadan da bir o kadar alacaklıdır…
Çünkü
;
Sevda
gençlerin işi değildir...
Sevda
gençleştiren bir iştir...
Ümit
Yaşar bu işin kendince hakkıyla erbabı bir isimdi....
Bir
şiirinde de şunu yazmıştı ;
“
Süzülüp mavi göklerden yere doğru
Omuzuma
bir beyaz güvercin kondu
Aldım
elime, usul usul okşadım
Sevdim,
gençliğimi yeniden yaşadım..”
(
murat örem / 20 ağustos 2013 / ankara...
68.
yaşına merhaba diyen annem müjgan örem’e...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder