Türkiye’nin
hemen her yerinde çok sıcak bir Ağustos günü...
Her
sene bu günlerde alışık olunduğu gibi...
Farklı
olan, yadırganan, anormal bir durum yok...
Yazlıktakiler
bahçede yudumlarken akşam çayını şehirdekiler sıcak gündüzlerin ardından
çoluk çocuk sokaklarda...
İçeceklerin
en güzeli bir bardak soğuk su....
Türkiye
sıcak geçen Ağustosun yarısını devirmiş gelecek günlerin sıradanlığını
bekliyor...
Ya
da öyle olduğunu sanıyor...
episod
1 /
Çoluk
çocuk dört kişilik Ersen Ailesi evlerine
dönüş yolunda...
Yaşadıkları
şehre vakitlice dönmek, tatil sonunda birkaç gün de evde dinlenmek istiyor
büyükler...
Artık
birer yetişkin olan çocuklar için de hava hoş...
Uzun
süredir ayrı kalınan bilgisayara, internete kavuşma zamanı...
3
gler, akıllı telefonlar, kablosuz bağlantılar , adsller yok daha..
Yıl
1999...
Evin
babası arabayı kullanırken eşine dönerek, eve gitmeden önce büyük teyzenlere uğrayıp
bir gün onlarda kalalım ister misin ?
diyor....
Seviniyor
anne....
Bir
kez daha kocasına derin bir sevgi ve
saygı duyması gerektiğini düşünüyor...
Akşam
olduğunda Gölcük’teki büyük teyzelerin
evinde mutluluk var...
Sofra
donatılmış....
Yemeğin
ardından balkona çıkılıyor babaların elinde küçük kadehlerle... Hanımlar
yatılacak yerleri hazırlıyor...
Büyük teyze hastalıklardan yakınırken enişte lafa girip bir bu kadar daha mı yaşayacağız, bu yaşta
olacak bunlar üzme çocukları diyor...
Konuşmalar,
gülüşmeler derken saat de ev halkının yatması da gecenin 3’üne doğru ilerliyor...
Takvim 16’dan 17 Ağustos 1999’a uzanıyor...
episod
2 /
Remzi
Bey’le Meliha Hanım, orta halli
yazlıklarında oturuyorlar birkaç yıldır...
Sitedeki
daire küçük ama yetiyor onlara...
Komşular
da genellikle yaşıtları...
Sitenin
yaş ortalaması 70’li yaşların birkaç parmak altı...
Herkesin
derdi tasası çocuklar, gelinler,
damatlar, torunlar...
Kadınlar
sabah kahvelerinde bir araya geldiklerinde gelinleri çekiştirecek olsa Meliha
Hanım Anlayışlı olun...Araya kara duman sokmayın diyor gözleri dolu dolu...
Sonra
denizin kirinden, sitenin eksiklerinden, pazar fiyatlarından açılıyor laf...
Remzi
Bey sitenin fahri idari işler müdürü sanki...
Otuz
yıllık memurluğun ardından, can çıkar huy çıkmaz misali , kumlu
ayaklarıyla bahçeye giren gençlere sitem ediyor...
Gençler
genellikle hoş görüyor aksi ihtiyarı...
Allah’ın
sıcağında bile altında bermuda şort
üstünde kravatlı kısa kollu gömlek olan
Remzi Bey’le gençlerin tartışmaya pek niyeti yok...
Ankara’dan
torun bekliyor Remzi Bey’le Meliha Hanım
gece yarısı otobüsüyle....
Meliha
Hanım , kazancı son dönemde çok iyi olan
oğlu eşinden küt diye ayrılsa da , eski geliniyle hala görüşüyor...
Remzi
Bey, sık sık ağlarken gördüğü eşine hep
şunu söylüyor;
İlk
senin oğlun ayrılmadı karısından , son da olmayacak...
Bitirdin
kendini...
episod
3 /
Cemal
güneydoğulu beş çocuk babası bir işçi...
Her
sene bu vakitler para kazanmak için gurbet ellerde...
Bu
kez yanında büyük oğlu da var...
Seneye
üniversiteli olmak istiyor Rahim...
Okuyacak,
adam olacak...
Yıllar
sonra bir evi olursa babası yaşındaki
ustalara ağır işler yaptırmadan ödeyecek yevmiyelerini..
Hallerinden
anlayacağım yaşlı ustaların diyor içinden...
Babası gibi çok içmeyecek sigarayı Rahim ...
Bir
de okul bittiği gibi evlenecek..
Bu
yüzden saat gecenin üçüne doğru ilerlerken
takvim 17 ağustos 1999 olsa bile hala gözüne uyku girmiyor Rahim’in...
Gece
yarısı uykusu kaçıp dışarı çıktığında, elini uzatsa yakalayacak kadar yakın
görünüyor yıldızlar Rahim’in gözüne; Allah’ım hayırlara çıkar diyerek
giriyor içeriye Rahim....
Yarın
çok iş var yine...
the
final cut ;
Yıl
1999 tarih 17 ağustos olduğunda
saat önce gecenin üçünü vuruyor...
Yelkovan bir iki adım daha atıverdiğinde de kıyamet kopuyor, Marmara’nın,
Anadolu’nun her yerinde...
episod
1 / final
Ersen
Ailesi, içlerinden biri hariç büyük
teyzelerin evinin altında yan yana
yatıyor günlerce toz toprak içinde o geceden sonra , dozerler kendilerini bulana
dek...
Bir
bu kadar daha mı yaşayacağız üzme çocukları diyen
büyük enişteyi karısının elini tutar halde buluyorlar yıkıntıların arasından
beş gün sonra...
episod
2 / final
Torunların
gelişinin son anda üç gün ileriye sarktığını
öğrenen
Remzi Bey yılların kuralını bozup balkonda beşinci sigarasını yakmaya
hazırlanırken yaşıyor kıyameti...
Eşi
Meliha Hanım’ı depremle dümdüz olmuş sitenin yıkıntıları arasından on gün sonra
çıkardıklarında tanelerinin çoğu kopmuş
yeşil bir tespih buluyorlar elinde...
Muhtemeldir
ki oğlu ve gelini tekrar bir araya gelsin , yeniden evlensinler diye ettiği duaların içindeyken yakalanıyor zelzeleye Meliha
Hanım..
episod
3 / final
Güneydoğulu
Cemal Usta sarsıntının ilk anında fırlarken yatağından, yıkılıveriyor çürük duvar , oğul Rahim’in üstüne...
Seneye
Cemal Usta kimbilir nerede olacak ama artık Rahim’in olacağı yer belli.....
Aradan
yıllar geçiyor...
Tarih
17
Ağustos 2000,
2001,
2002....
2010,
2011,
2012
oluyor..
17
ağustos 2013 olmasına saatler kalıyor.....
Yıllar
ilerledikçe , Ersen ailesinin hayatta kalan tek çocuğu burslarla okuyup
üniversitede psikoloji hocası olsa da Ağustosu hiç sevmiyor...
Hala
kendini suçluyor o geceden sağ çıktığı için...
Depreme
balkonda yakalanan Remzi Bey bir mucize eseri
kurtulsa da , bir daha o günden
sonra hiç kravat takmıyor, sakal traşı olmuyor... Ahhh Meliha Hanım diye
andığı karısının günler sonra elinde buldukları
taneleri kopuk tespihe bakıp bakıp ağlarken şunu söylüyor ; Meliha
Hanım, oğlun gelininle tekrar evlendi duaların kabul oldu...
Cemal
Usta sıradağlar kaybetmiş baba olarak oğlu Rahim’in ardından hiçbir yere
sığmıyor o geceden sonra....
Böyle
böyle yüz binlerce insan hikayesi 17 Ağustos 1999’la zihinlere acıyla
çivileniyor...
Yıllar
yıllar geçse de
belleklerde
paslı ve acı bir çivi misali yaşamaya devam ediyor...
(
murat örem / 15 ağustos 2013 / ankara...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder