anıtkabir / ankara / 1990 nisan / çekirdek örem ailesi
puslu yağmurlu cüce şubatın kasvetli akşamı…edremit susurluk arasını kıvrıla
kıvrıla alıyor cenaze aracı…tepesindeki lamba bir mavi oluyor bir kırmızı…geniş
yolda sakince yol veriyor bütün araçlar…
ölüm bir kez daha her şeyi susturuyor…
cenaze aracının içinde örem ailesinden 3 kuşak bir arada…
dede ve baba, taşkın
örem; bir metal
sandukanın içinde…
baba ve evlat, murat
örem; ikili
koltukta, yanında oğul umur var…
evlat ve torun, umur örsan örem; babasının
tam yanında yol boyunca….
ilerlerken cenaze aracı, telefonlar çalıyor, konuşuyorum …
funda arıyor, taşkın hocası için iki gözü iki
çeşme…
yüz yıllık kardeşim melek arıyor şaşkın ve üzüntülü ses tonuyla…
onu sakinleştiriyorum
ben kendimce, yakında güpgüzel anne
olacak melek…
daha araca binmeden susmuyor telefonum ,
daha kimselere haber vermesem de…
daha kimselere haber vermesem de…
ve bir kez daha
anlıyorum, acı haberin ışık hızıyla
yayıldığını….
50 yaşa bir kala, ben de babasız bir erkek evladım artık…!!!
babam taşkın örem, bir başka suların kaptanı artık…
sevmiyorum hiç ömrümce ,
benim acım var demeyi…
dünyaya
gelmek, acılar denizinde yüzmek zaten
!!!
sessize alıyorum
telefonumu bir süre sonra…
arayanları çok sonra , sakin zamanımda yoklayacağım…
artık babamla kalmak
istiyorum…
durup durup siliyorum
gözümün yaşını…
ama silemiyorum özümün
yaşını…
habire yakıyorum cigaramı aracın içinde….
sarılıyor oğlum
umur örsan babasına…
ah umur uh umur
dedikçe ben,
baba
; dedem herkesi
severek , çok sevilerek öldü…
çekmeden
çektirmeden, mutlu öldü …
son
günlerinde tek tek hepimizi görüp adeta vedalaşarak öldü…
sorsaydık
tam da böylesini isterdi dedem …diyor umur
yine en mantıklı cümleleri kurarak …
temmuz 1999 / ankara / ayşın'ın düğün yemeğinde
kelimeler ve anılar bir
uçtan bir uca geziniyor zihnimde…
umur’a baktıkça, 94 temmuzunda, onun doğduğu ilk günü görüyorum….
yine de ; her
daim evlatlar babalarını gömmeli diyorum…
***************
bitmiş bir kitabın son
sayfasını çevirir gibi, hüzünlü bir türküyü hep bir ağızdan mırıldanır gibi
akıyor her şey…“susurluktaki ebedi
istirahatgahına” götüreceğiz babam taşkın hocayı üzerimize düşenleri
yaptıktan sonra…70 küsur yıllık ömrün ardından iki gün süren yoğun bakım zamanı
ve “üstü
kalsın” diyen babam…takvim 9 şubat 2017’yi gösteriyor…ömrü
boyunca hakiki beşiktaşlı olarak
sahada kalan taşkın hoca, yağmurlu bir perşembe akşamı atmayan bir yürekle selamlıyor 50 yılını geçirdiği susurluk’u artık…
pis bir şubat yağmuru
yağıyor her yere….!!!!
lise okul çayında / hiçbirini ayırdetmediği öğrencileriyle /1980/susurluk
**********
o kadar iyi tanıyor(d)um
ki babamı…o yoğun bakım
kablolarının arasında uzun süre durmayıp
bu resti çekeceğinden o kadar emin(d)im ki…ölümüne dakikalar kala, önce elini öpüp, kulağına şunu fısıldıyorum zihnimden;
“ gitmek istiyorsan git baba…
anneni, babanı, ağabeyini, kardeşini
özlediysen git…
şu hayattan her şeyden bizden bile sıkıldıysan git…
bizim için değil , kendin
için ver kararını…
kalmak istiyorsan da
kal…
biz sana hep bakarız …”
“ne içten öptünüz babanızı…” diyor yoğun bakımdaki hemşire… “taşkın
hocalar hakkıyla öpülmelidir” diyorum ve “hele ki önlerinde upuzun bir yolculuk varsa…” diye
tamamlıyorum cümlemi…susuyoruz karşılıklı…
**************
babam yoğun bakımdayken
bile, 50 yıllık eşini kaybetmeyi aklına getirmek
istemeyen anneme, lisanınca anlatmak
için kuruyorum o cümleleri; anne, bu yoğun bakımlar falan iyi de !!!
insanı zorla bitki gibi tutmanın manası yok…gitmek
isteyenin ruhunu daha da üzmenin hayatta da, dinde de karşılığı yok…. diye…
son dakikalarında
onlarca kablonun içinde, dalları yeşil
kalsa da kökünden koparak devrilmiş koskocaman bir çınar olarak yatıyor
taşkın hoca…bunun geri dönüşü yok…yaşarken hepimize yol gösteren berrak zihni olan biteni anlıyorsa çok bunalmıştır babam diyorum içimden…garip
alarm sesleri çıkarıyor başındaki monitörler… adı benim gibi murat olan doktoruna
kuruyorum şu cümleleri tane tane ;
tek bir mimik yok…tek bir bakış
yok…tek bir ses yok iki gündür…
bu kablolar şunlar bunlar babamı yaşatmak mı
oluyor…
sevmez benim babam makine bile olsa birilerine muhtaç olmayı…
gücü olsa
koparır atar…
ben de sevmem…
onun oğluyum…
onun oğluyum…
boynunu büken doktor 3.
krizi az önce geçirdi diyor… üzmeyin o zaman gitmek isteyen babaları diyorum ve
ekliyorum kahretmeyin evlatlarını da… “YARADANIN” kurallarını tababet
diye diye, tıp diye diye, makinelerle zorlamayın… geç kalmasın
kimseler !!! sessizce ve hak verircesine
bakıyor doktor murat yüzüme…
stüdyo hülyam/çekirdek örem ailesi/susurluk/1980
***********
yetişkinlik yıllarında en çok o davudi ve gümbür gümbür eyvallahsız sesti
babam taşkın hoca…en az 25 yıl boyunca susurluk
lisesinin sınıflarına koridorlarına kimya laboratuvarına bahçesine
sinmiş “evladım / yavrum…” diyen o sesti…her
öğrenciyi hem kendine getiren, hem
derlenip toparlanmasına vesile olan, hem
de müşfik baba güvenini istisnasız bütün öğrencilerine karşılıksız
verirken çok da iyi öğretmen olmuş o davudi sesti babam taşkın hoca…
moleküller atomlar
avagadro sayıları diye başlayan kimyanın dilidir taşkın hoca…aritmetiğin
matematiğin mantığın dilidir…yol kütle zaman kuvvet diyen fizik biliminin
sesidir… cumhuriyet türkiyesindeki temel bilimlerin dilidir babam taşkın hoca…öğrencilerine
hem öğretmen hem arkadaş hem ağabey hem de baba olabilmenin dilidir…
bir zamanlar her maçı
izlemeye gittiği susurluk şehir stadının demiryolundaki tribün tarafında 90 dakika boyunca ayakta durup, bir çoğu
öğrencisi olmuş topçu evlatlarına coşkulu öğretmen taktiğiyle ulaştığı ve hatta bazen teknik direktör misali hariçten
gazel okuduğu :) sestir…
*******
cuma sabahı oluyor…ilçedeki
bütün camileri tek tek dolaşıyoruz can komşumuz
ömer
kula ağabeyimle babamın selasını duyurmaları için…bir ara, yahu murat annem öldüğünde bu kadar yanmadım ben diyor ömer ağabey bana… selalar
okunurken biz de yıkayıp paklamaya
koşuyoruz babamı, ailenin bütün
erkekleri olarak yeni mahalle camii gasilhanesinde…damadı
hakan, benim evlatlarım ve aynı zamanda taşkın hocalarının torunları umur örsan ve arda erhan’la birlikte…
son kez evin önüne getirdiğimizde büyük bir kalabalık karşılıyor taşkın hocayı…
meslektaşları, öğrencileri, evlatları, hemşehrileri o keskin soğuğa aldırmadan
bekliyorlar…evin önündeki törende babamın ilk ismi olan ismail’i söyleyip
duraklayan görevliye , saliseler içinde kendiliğinden
“taşkınnn”
diye sesleniyor yüzlerce kişi koro halinde...herkes o kadar iyi biliyor ki insanlıkta ve öğretmenlikte kabına sığmayan taşkın bir nehirdi benim babam...bu yüzden aktı susurluk esnafı, öğretmeni, emeklisi, çalışanı , kadını erkeğiyle evimize, camiye, kabristana hiçbir siyasi sosyal ayrım göstermeden....
herkesin ama herkesin taşkın hocasıydı benim babam
kimseleri gelirine, partisine, şuyuna buyuna bakıp ayırmadan...
varolsun arayanların gelenlerin hepsi...
kimseleri gelirine, partisine, şuyuna buyuna bakıp ayırmadan...
varolsun arayanların gelenlerin hepsi...
bu yüzden aktı öğrencileri türkiyemizin dört bir yanından cenazeye....
bu yüzden yüzlerce mesaj yayınlandı her yerde canı gönülden...
ne onurdu benim için ...ne onur...
ömür boyu layık olunması ne zor bir onur....
mezarlığa gitmeden önce camiye geçiyoruz evin önündeki törenin ardından…kadınlar
erkekler upuzun bir kuyrukla başsağlığı diliyor…can eriklerim umur örsan arda
erhan da hemen yanımda dedelerinin başucunda taziyeleri kabul ediyor
vakarla…camide beklerken yıllardır görmediğim yüzleri kah tanıyor kah
tanıyamıyorum…onların beni tanıması çok daha kolay,
ben babamın yanındayım yine, hep aklına eseni yapan asi oğlu olarak !!!
namazın ardından büyük kalabalıkla gittiğimiz kabristanda babam
taşkın hocayı ellerim/iz/le
toprağa vermek için iniyoruz taze kazılmış mezara ; kardeşimin kocası hakan ve büyük oğlum umur
örsanla birlikte…bıçak gibi bir soğuk var her yerde…babamın neredeyse 50 yıl
önce ilk öğretmen maaşlarından biriyle aldığı çocukluğumun en güzel lacivert grili
battaniyesine sarılı bedenini usulca yatırıyoruz ıslak kara toprağa…
üzerine atılan
topraktan koruyacak tahtaları numara sırasına göre yerleştiriyor görevli, taşkın hocanın iş yaparken kendinden geçen o muhteşem titizliğini önceden bilircesine…saliseler
içinde aklımdan geçiyor, tahtaları numara sırasına göre yerleştirmezse görevli,
eni konu evladım numaraları takip et, işimizi iyi yapalım :) der mi der diye
babam taşkın hoca…yapılması gerekenlerin hepsi bittiğinde elimizde küreklerle
bir sayfayı daha kapatıyoruz tarihteki milyarlarca insanda olduğu gibi…
cüce şubatın buz gibi
ayazında kar atıştırıyor elif elif…
hızla kabristanın
kapısına ilerleyip son kez alıyoruz
başsağlığı dileklerini…
her cenazenin, geride kalan dünyalılar için yıllardan sonra
kavuşma vesilesi olduğunu bilecek kadar yaşadığım için, yıllardır görmediklerime sarılıyorum ben de, birbirine
sarılanlara bakıyorum sevgi saygıyla…
yaşam o kadar güçlü ki…
ölümü bile bile yine de yaşamak,
o kadar güçlü ki…
o kadar güçlü ki…
bana öğrettiğin her şey
için ;
puştluklara sesimi yükseltmek
gerektiğini öğrettiğin için
yaşadığım toprakları eleştirerek sevmeyi öğrettiğin için
ben baba olunca, bazen evlatlarıma karşı susmayı hatırlattığın için
gölgenle bile babalığı
daima hissettirdiğin için
50 yaşına gelsem de
telefonlarımı hep “yavrumm” diye açtığın için
çok iyi bir eş olduğun
için.....
senden razıyım ey taşkın hocam diyorum…
gözüm iki evladım umur
örsan ve arda erhan’ı arayıp buluyor yine…
benim de bir yanım hep
baba işte…
ve bedri rahminin muhteşem dizelerini
mırıldanıyorum , ailemizdeki bütün kayıplar için , bütün yaşayanlar için, kar bir oraya bir buraya savrulup her bir
yana atıştırırken;
“yaşadım!
erik
ağaçları şahidimdir
yıldızlar
şahidimdir.
yaşadım!
avuçlarımın
gücü yettiği kadar
dağları,
kadınları, meyveleri
yaşadım!
incirin
dallarına yürüyen süt
yonca
tarlasından gelen nefes
horozun
ibiğinden damlayan kan
yollar
ve sevgili türküler şahidimdir…..
( murat örem / şubat-mart
2017 / susurluk-ankara)
bu eseri oğul mazlum çimen, kaybettiği babası nesimi çimen için bestelemiştir..
sanılanın aksine aşk şarkısı değildir !!!!
sen benden gittin gideli....
Bizler hep gurbet elde olduğumuz için özlemlere, vedalara alışkınız desek de geri dönülmeyecek yola çıkanlara veda çok zor. Ancak veda mutlaka olacak. Er yada geç. Hani "Allah sıralı ölüm versin." "Bir gün yatak öbür gün kara toprak" derler ya Allah sevdiği kulları böyle alırmış yanına.
YanıtlaSilBizlere düşen, onlara layık evlatlar olabilmek.
Tekrar başınız sağolsun. Babanın mekanı cennet olur inşallah.
varol namıkcım...
Silkıymetli dostum her daim varol...
sevdiklerin de yanında olsun her daim...
murat...
Murat başınız sağolsun. Taşkın hocama Allah Rahmet Eylesin. Mekanı Cennet Olsun.
YanıtlaSilamin değerli ağabey...
Sileksik olmayın, varolun...
sevdiklerinizle artın , eksilmeyin...
murat...
ne güzel anlatmışsın Tonton yanaklımı hem uğurlamanın ne kadar zor olduğunu hem de bırakmak gerektiğini ve bayram gibi bir uğurlama olduğunu zor zamanda dostlar yanında olmalı insanın ben olamamanın hüznünü her zaman hissedecek olsam da yazında Taşkın hocamla tonton yanaklımla anılmanın da mutluluğunu yaşadım sayende... bazıları ölmez arkadaşım sadece gider ve bizlerde yaşamaya devam eder Taşkın hocam gibi annem babam gibi uğurlar olsun ona nur içinde cennet mekanda huzur içinde bizi beklesin...
YanıtlaSilfundacım,kıymetli bin yıllık okul arkadaşım...
Silbütün öğrencilerini severdi taşkın hoca...
öğrencilerini gönül telinde ayrı yerlerde tuta tuta..
ben ufak bir çocukken sokakta herkes selam verirdi babama hocam diye, bazen dalgın olurdu bir baş selamıyla uğurlardı, yahu baba ayıp ediyorsun insanlara derdim..onlar benim evladım gönül koymazlar, sen bana gönül koyar mısın..aynısınız derdi...
anlamazdım ...büyüdüm anladım...öldü eve camiye kabristana koşanları gözümle gördüm anladım...onlar taşkın hocalarına gönül koymadan çok sevmişler...sen de hep onlardandın...bir şubat akşamı tesadüf ben sizi alıp eve getirmiştim...ne sevinmişlerdi arkanızdan...
ne mutlu..hepimize...
sevgiler selamlar sezer ailesine...
murat....
tonton arkadaşım (artık babanın yerine bu hitap sanadır) iyi ki yapılmış o ziyaret iyi ki yapılmış o sohbet anımsadıkça hüzünlü bir gülümseme yayılıyor artık yüzüme hele bir de o gün anlatılan köpek hikayesi vardı bilmem hatırlar mısın işte ona ilişkin sonrasında da Taşkın hocamla epey şakalarımız oldu. Hocama Allah rahmet eylesin. Üç silahşörlere de sevgi ve selamlar...
YanıtlaSilsevgili funda ,
Silbazı tanımlar bazı insanlarla mühürlenir kalır...
o tanımı , belki de yalnızca o kişi hak etmiştir...
arkadan gelen evlat da olsa yakışmaz önceki gibi...
tonton yanaklı tanımı babamındı...öyle derdin sen...
ezer beni bu yük...taşıyamam...
sen bana her zamanki gibi murat de isterim...
çok selam çok sevgi :)))
rahmetle şükranla anıyorum mekanı cennet olsun sevenlerine sabır diliyorum yeri doldurulamaz şahsiyet karakter sevgi dolu insan . yakın zamanda tanımama rağmen bende iz bırakanlardan biri idi. çok üzgünüm yazmak kar etmiyor. ateş düştü bir kere. güzel anılarınla hatırlayacağız. şükranla anacağız güzel Taşkın abimizi. o anlatılamıyor kelimeler kifayetsiz aslında nurlar içinde yat dualarımız senin için TAŞKIN HOCA .
YanıtlaSilçok kıymetli ve susurluk aşığı nurettin ağabeyim;
Silher bir cümlen için
her bir çaban için
susurluk sevgindeki samimiyetin için
ağabeyim olduğun için
kardeşliğe kabul ettiğin için
saygılarımla hürmetlerimle ağabeyim...
murat....
Sevgili dostum. Taşkın hocamızı, Taşkın babamızı maalesef yakından tanıyamadım. Ama senin özünü tanıdığımdan onu da tanıdım.
YanıtlaSilYaşar Kemal'in dediği gibi "O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler". Taşkın Hocanın erdemleri yaşayacak, O Köy Enstitülerinden, Öğretmen okullarından gelen ruh bizlerde yaşayacak. Taşkın Hocam da zaten bunu biliyordu, İnsanlar ölür, fikirler ölmez. Önce senin, sonra Susurluğun, sonra da tüm ülkemizin tekrar başı sağolsun. Rahat uyu, ışıklarla uyu Hocam...
Bilhan DALKILIÇ-EDİRNE
bilhanım, kıymetli dostum ;
Silseninle feriköyde başlayan dostluğumuzda ülkemize dair ne çok umudu paylaştık kah gülerek kah sessizliğe dalarak...
öğretmenliğin bir meslekten çok ötesi olduğunu sen de yaşadın anne babanla...
insan birey olarak mutlaka kusurludur...bunu biliyoruz...ancak aynı insan onca kusurun arasında düz bir çizgide temel değerlerinden ödün vermemeyi de bilerek yaşamalıdır...
bir dönemin öğretmen kuşağı işte bunu başarmış isimlerdi ve bizlere öğrencilerine de döne döne bunu alattılar, hayatlarıyla gösterdiler....
sana teşekkür ediyorum...hocalarıma anne babana iyi bak...gittiklerinde tarif edilemez bir boşluk oluyor inan...
sevgiler biraderim...
murat...
Bir yazınızı okuyayım dedim gelmişken. Sırf başlıktan gittim. Hayatımın on senesini İstanbul Cerrahpaşa Üniversite hastanesinde eşimin, kronik nefrit hastalığıyla başlayıp, diyalizle devam eden tedavisinde( zorla yaşatma diyordum ben de)onun hep yanı başında geçirdim Murat Bey, hem de otuz sekiz yaşımdan kırk sekiz yaşıma kadar. Hastalığının ikinci senesinde on üç yaşındaki canım oğlumu kötü bir kaza neticesinde kaybettim. Ama eşime bakarken, 'ben bir hemşireyim ve görevimi yapıyorum' diye düşünerek ancak acımı ötelemeye çalıştım. Hatta eşim ölürken onun başına üşüşmüş doktorların yaşama döndürme çabalarına, durun, bırakın rahat ölsün diye bağırarak tepki verdim. O vefat etti ve kendimi ötelediğim travmalarım nedeniyle depresyonun kollarında buldum.Hani emekli olunca erkeklerin genellikle sağlıkları bozulur ya.Durduğum an göçtüğüm andı.
YanıtlaSilSonrası bugüne kadar uzanan ve kendimi her gün daha iyi hissettiğim süreç, Yazmak bana çok iyi geldi inanın.
Başsağlığı mesajımı sona bırakmamın nedeni bu arada muhterem babanız hakkında ne yazarsam yine yeterli olmaz düşüncesiyleydi. Ama ölüme bakış açınız tıpkı benim düşündüğüm gibi. Sevilen, sayılan ve bunun boşuna olmadığını anladığım dolu dolu bir insanmış Taşkın ağabeyimiz. Hem de bu sene kaybetmişsiniz. Başınız sağ olsun. Allah rahmet eylesin. Ne kadar sevildiğini gelen yorumlar gösteriyor zaten. Ne mutlu size ki böyle saygıdeğer bir babanız varmış. Susurluğu bir kere gördüm. O sıralar Altınoluğa giderdik gezmeye kızım ve torunumla.
Allah'a ısmarladık derken, hayırlı geceler diyorum.
Dilerim sıralı olur vefatlar. Benim şimdi en içten duam, canım kızımdan önce kavuşmak Rabbime. Selam ve sevgilerimle.
sayın ece evren;
Silyorumunuzu okudum...
bir daha okudum....
bir daha okudum...
kelimelerin harflerin acıların arasında gittim geldim...
ne zor günler acılar yaşamışsınız....
sofokles "kimse son nefesine kadar mutlu hayat yaşadım dememeli..." der tragedyalarında hep...
yaşamak biraz da bu ...
gör ki neler gelir sağ olan başa...misali...
o kadar içten ve doğru cümleler kurmuşsunuz ki hayatınız ve genel olarak hayat hakkında...benim bunca cümle kurmam bile işgüzarlık gibi geliyor...
başsağlığı dilekleriniz için varolunuz...harflerin böyle bir büyüsü var işte...birbirini hiç tanımayan tanıma ihtimali bile olmayan isimleri ortak duygularda biraraya getiriyor harfler kelimeler...
ben de size sağlıklı günler diliyorum sevdiklerinizle birlikte yaşanacak olan...
saygım selamım ve hürmetlerimle...
murat örem....
Geçmişiniz, aileniz ve siz. Gerçekten değerlisiniz. Cevabınız için teşekkürler. Gelmişken bir yayın daha okuyacağım. Bakalım bu defa karşıma çıkan yazınızı nasıl değerlendireceğim? Sevgi ve saygılarımla.
YanıtlaSil