belki kimseler farkında değil ama...
bir çok isim, gözümüzün önünde yaş aldı...
yaşlandılar, yaşlandık !!!
mesela hala başka önemsediğim nilüfer...ben nilüferi 1970'lerde dinlerken, kısa pantolonlu çocuktum...nilüfer daima apayrı kıymette görünürdü gözüme...
bir kere müthiş bir ses derinliği vardı hep...o notalarla inanılmaz oynardı sesinin inişi çıkışıyla...hangi eseri söylerse söylesin sesinde bir umut vardı...hayatın üstüne üstüne gitmenin eyvallahsızlığı vardı...son pişmanlık fayda etmez git ona söyle derken bile bağışlayan ve nefrete tenezzül etmeyen bir tarzı vardı :))) aşktan bile kahır çıkarmayı gereksizce başarabilen acılı kültürümüzde, bu ne asil bir haldir...ne zaman aklıma nilüferin sesi düşse hafızam beni bin yıl önceye götürür...ve hep aynı kareler canlanır zihnimde mutlulukla...
tarih, 1970 lerin ikinci yarısının sonları...hala susurluk inebey ilkokulunda öğrenciyim...güneşli bir haziran günü....karneler alınmış...hepsi pekiyili haliyle çantaya konmuş...balıkesirdeki, babanneme dedeme gösterilecek gururla...
susurluk balıkesir yolundayız...öyle çift şerit mift şerit , bölünmüş yolun falan hayali bile yok...daracık , patika gibi yol...ince kalın uçurumlar da bonus:)) yolun kilometresi 50'ye yakın...ve o yolun süresi en az 1 saat ve genellikle de epeyi fazlası...bir de yola çıkmak için beklemek falan derken en az 2 saate yakın herşey...hususi araç da neredeyse kimselerde yok....bizde de yok !!!
dedim ya...1970 lerin ikinci yarısının sonları...artık şimdiki haliyle ilgisi olmayan eski susurluk garajındayız..garajdaki küçücük odanın önünde, tarihi akın dolmuşlarının dolunca kalkmasını bekliyoruz, dolmuşun koltuklarına eşyalarımızı önceden koyarak...dört kişilik örem ailesinin yanında en küçük dayım da var...biz balıkesirde ineceğiz babaannemlere gitmek için...o bir kaç vasıta daha kullanarak, acıpayama vasıl olacak...bayağı bir macera 1970 lerde susurluk acıpayam arasını gitmek gelmek...o macerayı kaç defa yaşadık...10 , 20, 30 40 50..belki daha fazlası.....
ben sevinçliydim babaanneme dedeme gidiyorum diye...akın minübüslerinin odasının önünde bekliyoruz herhangi bir ford dolmuşun müşterilerini...öyle midibüsler bile çok daha sonrasıdır....dolmuşun kalkmasını beklerken birden o güneşli haziran gününde bir şey oldu...
nilüferin sesi kapladı her yanı eski susurluk garajında...
belki radyodan geldi o ses...belki susurluk garajının o yıllarındaki tatlı serdengeçtilerinden biri plak ya da kaset koydu....bilemiyorum...ama hepsi birbirinden ilginç hafif külhanı serdengeçti yüzler bir çok yerde olduğu gibi susurlukta da vardı...ve şimdi düşünüyorum da hiçbirinin en ufak bir huysuzluğuyla tehdidiyle karşılaşmazdı ahali...varsa bir zararları, en çok kendilerineydi alkol tütün diyerek....biz çocukları aksine uzaktan korur kollardı birçoğu....masal gibi gelebilir size, ama hakikaten öyleydi....bir zamanlar inanın hepimiz çok daha tehlikesiz yaşardık ve akşam eve gelirken kimse kimseleri dakikada bir aramazdı cep telefonlarıyla :))) çünkü evlerde bile telefon yoktu ama herkes daha huzurluydu...
aslında o susurluk balıkesir arası yolculuklar da apayrı bir yazının konusu....koltuklar dolunca paralar hemen toplanacak...şoför mutlaka bismillah diyerek afili bir haraketle koltuğa oturup kontağı çevirecek...sonra yola çıkacağız....bu arada yolculardan biri de mutlaka ama yüksek sesle ve arkaya da dönerek şu cümleyi kuracak ; "cümleten hayırlı yolculuklar...."
eğer dolmuşta babam taşkın hoca varsa genellikle o kurardı daha hemen yolun başında kalın öğretmen sesiyle ve çok içinden gelerek "cümleten hayırlı yolculuklar inşaallah " cümlesini....aminn hocammm cevabı gelirdi yolculardan da...sonra da bazı dudaklar kıpırdanırdı dualar için...
bugün bile ne zaman yola çıksam...uçakta gemide aracımda şurada burada yanımda kim olursa olsun...hep o güneşli haziran günü gelir aklıma...susurluk garajındaki akın minübüsleri gelir..."hayırlı yolculuklar cümleten..." diyen babam taşkın hoca gelir....
gözümü kapatır bir nilüfer şarkısı okur söylerim hemen zihnimden...
sen daha çok yaşa nilüfer, güzel seslerin prensesi derim...
"yaaaa, abi, nilüferin sesi de gitmiş artık..." diyen kendini bilmeyenlere de hiç lafımı esirgemeden " hadi oradan kelek , nilüferin ölmüş sesine bile sen kurban ol ....boyundan büyük laf etme" demeyi de ihmal etmem....
çünkü nilüfer benim en güzel çocukluğumdur...
nilüfer hepimizin çocukluğu yetişkinliğidir...
nilüfer en çok sobalı kestaneli elektrik kesintili 1970 lerdir....
ve nilüfer eskisi yenisiyle çok büyük sestir....
taaa uzak yollardan gelen o büyük sestir....!!!!
( murat örem / 28 mart 2017 / ankara )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder