*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

24 Ağustos 2015 Pazartesi

" bu kadar bilgiyi nasıl edindin sen ? başkaları konuşurken onları dinlemedim...düşündüm yanlarında..." özdemir asaf / yuvarlağın köşeleri...






-kıymetli okur ;  
bu uzun yazıyı
yukarıdaki fotoğrafları
zihninize nakşederek
okuyunuz…

yazının sonunda
muhtemelen
fotoğraflara alıcı gözle
bir daha bakacaksınız…-

“ömrüm boyunca ne çok hediye aldım….”

türkçenin  böyle alengirli tarafları da vardır işte….

“ömrüm boyunca ne çok hediye aldım” dediğinizde, cümlenin gelişine göre ;  kısmen birbirini tamamlasa da , birbirinden epeyi  farklı iki ayrı anlam çıkabilir….

aynı cümle, ifadeniz ve hatta vurgunuza göre  

hem yıllar içinde size alınan hediyeleri
hem de sizin hediye olarak aldıklarınızı 

tanımlayabilir….

ben her iki anlamda da ömrü boyunca ne çok hediye alan gruptan oldum laf aramızda…küçücük bir çocukken,  şair ahmet müfit’in unutulmayacak yaprak kasırgası isimli şiirindeki dizeden ödünç alarak tane tane söylersem “yeşecik bir çocukken”  yaratıcı aklıyla (!) yeni doğan kız kardeşine ok atan oyuncak(!) almakla başlayan serüvenim,  yarım asırlık ömrümde ne mutlu ki yakamı hiç bırakmadı….

sevdiklerime, çok sevdiklerime her fırsatta bir şeyler almanın yolunu gözledim cebimdeki paranın varına yoğuna, azına çoğuna bakmadan….bazen bir kalem oldu aldığım , bazen bir toka , bazen bir kupa, bazen üç kuruşluk üniversite harcı(rahı)mla kardeşime aldığım pardesü…

ama en çok kitap…
ama ne çok kitap…

yeri geldi onlarca kere  yükte hafif pahada ağır şeyler de aldım en sevdiklerime…aradan yıllar geçti ve ne acıdır ki aylardır bir dolabın dibine atıp unutmak istediğim o yükte hafif pahada ağır şeyler zabıtlara geçirildi utanılmadan…ar etmeden…

yine çok yıllar önce bir uzun maratonun  tam ortasındayken dostça yanyana koştuğumuz meslektaşım deniz demir’e tarifsiz emekleri için aldığım hediye,  aziz nesin’in 1940’lardaki ilk baskı kitabıydı sayfaları bile daha açılmamış haliyle…

–ki ömrünü yazıya , seslendirmeye, programa vermiş bir adam olarak , yaptığı işi çok çok iyi yapmaya alışmış bir ak saçlı yayıncı olarak,  ağzımı doldura doldura söylemek isterim ki deniz demir metin yorumlamada türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi kadın sesidir benim tanıdığım…bir edebi metni yüreğinin teliyle  seslendirmesi için,  onlarca sayfaya bir kez bakması yeterlidir deniz demir’in…yıllardır yüzünü görmediğim  deniz’e de selam olsun bu yazıyla…

dostum , kardeşim deniz demir’e çam sakızı çoban armağanı misali hediye olarak aldığım kitabın  içine şunları yazmıştım mealen yıllar önce ;

“sevgili deniz
sen olmasaydın da
bu program yine olacaktı …
ve çok emek vererek  yaptığım her şey gibi
çok çok iyi olacaktı…
ama işin içinde sen de oldun
mükemmel oldu…”

övünmek gibi olmasın ama , ben , ömrü boyunca sevdiklerimden güzel , anlamlı hediyeler de aldım…fakat inanın ki , bana her biri birbirinden anlamlı hediyeler almada ve bu hediyeleri sunmada açık ara birinciliği kimselere kaptırmaz / kaptırmamıştır büyük oğlum umur örsan örem

bir gün bakarsınız elinde spinoza’nın kitabıyla çıkar gelir umur eve…başka bir gün bakarsınız ki kapıya dayanmış kargocunun elinden aldığınız zarfın içinden rusya’da basılmış şair nazımın pul kataloğu çıkar….aldığı küçük büyük her şeyde mutlaka bir koca akıl küpünün ve kendini emek emek yetiştirmenin  izleri vardır umur’un…

babasını yıllarca gözlemiş evladın terazisi vardır…

bir avrupa seyahatinden geldiğinde güdük boylu yayvan paketli  filtresiz camel çıkarır çantasından umur ve baba gençliğinin sigarasını aldım sana der….gerçi aldığı 10 paket camel’in yalnızca birini verir 9’unu kendine saklar ama verdiğini gönülden verir  umur ve o kadar kusur bilirsiniz kadı kızında da olur !!!!….

aynı umur , avusturya’ya gittiğinde ergen yaşıtları gibi laylaylom yapmak yerine  gustav klimt’in müzesini gezer saatlerce ve oradan da bulur mutlaka babasına getirecek bir şeyler ve bir bakarsınız ki, insanlık tarihinin en lanetli isimlerinden adolf hitler’in tarihteki rezillikleri unutulmasın diye basılan pul serisi çıkar çantasının içinden…hınzırca göz kırparak uzatır pulları…

ve bir gün budapeşte’ye düşürür yolunu umur

şehrin en kenar semtlerindeki bronz heykellerin peşine düşer ve fotoğraflarını çeker getirir…o heykeller ölümsüz pal sokağı çocukları kitabının ölümsüz  çocuklarınındır...dönüp geldiğinde açtığı çantanın içinden , yukarıda fotoğrafını  gördüğünüz kitap çıkar bir de…çocukluğumun en güzel , en kült kitabının macarca orijinal baskısıdır bu kitap ve sünnet yatağımda döne döne ne çok okumuşumdur…türkçemize de birebir biçimde pal sokağı çocukları olarak çevrilen french molnar imzalı muhteşem macarca kitabın bir örneğidir elindeki…bununla da bitmemiştir umur’un güzelim mizanseni, gittiği yerde babasının en sevdiği kitabın orijinal baskısını aramış bulmuştur ama yapacağı bir iş daha vardır…

kitabın 1968 yılı baskısını bulup almak….

çünkü babası murat örem 1968 doğumludur ve umur bir işi yapacaksa mutlaka bir illiyet bağı olmalıdır hamlelerinin arasında…öyle de yapmıştır işte yine…

işte bugün , böyle illiyet bağı bulunan incelik ve nezaket örneği bir muhteşem kitap  daha gördü murat örem…

yorgun ama huzurlu geçen bir günün ardından , gün akşama dönerken, dünyanın en güzel muratlarından biriyle otururken ve insan müdürlüğünü yine filizlendirirken  bir haza hanımefendi ;  önce dinç tuncel girdi içeriye…sonra selim karakaya dost

aldım elime tutuşturulan zarfı…
bir baktım yine bir kitap…
ama ne kitap…
açtım sayfalarını dinç’in yardımıyla…
gördüm 1961 yılı imzasını  özdemir asaf’ın
solmuş dolmakalem mavisindeyken gözlerim…
tomurcuklandı gönlümde yaşlar…
sezdirmedim kimselere…

şair şunu der bir şiirinde ;
“… sizlere selam olsun makineler
entertipler, rotatifler, bobinler…”

ben de şunu diyeyim ağız dolusu;

sizlere selam olsun
muratlar, dinçler, selimler, banular, denizler hafizeler…

sizlere selam olsun
umurlar ardalar örsanlar erhanlar…

sizlere selam olsun
güzel güpgüzel insanlar….

( murat örem / 24 ağustos 2015 / ankara…) 
          - fotoğraflar / arda erhan örem - 







2 yorum:

  1. Ben yıllar içinde öğrendim ki, bir "nesne"nin gerçek kıymeti varolan marifetleriyle değil, onunla buluşanın bakışlarındaki samimiyet marifetiyle ölçülmeliymiş. Ne mutlu ki, iki marifeti buluşturabilmek de bize nasip olmuş. Vesilenin mutluluğu da bize şımarıklık olarak kar kalsın müsaadenizle :)
    Ne mutlu ki tanıdık sizi. Ne mutlu ki, sıfatlardan öte bir insan olarak tanıyabildik sizi. Varolun..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsan yüzyüze iki kez beşer dakika merhaba dediği birine dostum der mi ?
      Vallahi billahi tallahi der....
      Hem de canı gönülden der....
      Dostum , kalemin gönlün hep insanı göstermeye devam etsin...

      murat örem....

      Sil