ferhan
şensoy çok yıllar
önceki eski ama hala eskimeyen o
ünlü oyununda lafı döndürüp dolaştırıp gazetecilere
getirirdi…
gazetecilik
mesleğinin, gazeteci ve insan olduğunun
farkında olmayan vakanüvislerle, embedded / iliştirilmiş gazetecilerle nasıl
aşındırıldığını , utanılacak durumlara düşürüldüğünü anlatan cümlesini de argo ama çok yerinde bir tabirle
tamamlardı oyunda ferhan şensoy…
sözünü
ettiğim dönem taaa 1980’lerdi, milattan önceydi….!!!
o
zamandan bu zamana köprülerin altından çoook sular geçti…
bozbulanık
sular ama daha çok…
gazeteciliğin
başka hırslara, küçük ya da büyük iktidar odaklarına yaslanması, kalemin ve
vicdanın terazisinden uzaklaşıp sahibinin sesi olması , gerçekler yerine
algılar üzerine konumlandırılması yalnızca bugünün meselesi ve utancı da değildir…
yalnızca
bu topraklara da ait değildir…
dünyanın
her yerinde her zaman iyi(niyetli) gazeteciler ve kötü(niyetli)
gazeteciler olmuştur…tıpkı iyi ve kötü
doktorların, eczacıların , öğretmenlerin kasapların , tesisatçıların olduğu
gibi…
gazeteciliğin
, eğer meslek dersek , -ki
gazetecilik de bir anlamda öğretmenlik gibi meslekten daha ötedir ve yaşam
tarzıdır-
diğer alanlardan en temel farkı, kalabalıklara seslenebilme onları maniple
edebilme hatta körü körüne biçimlendirme yeteneğidir…bu kullanmak isterseniz
bir güçtür ve insanın gözünü alan bir güç de olabilir…
gazeteciliğin
son yıllarda evrile evrile medya çalışanı olma aşamasında geçirdiği dönüşümler
de üzerinde yüzlerce makale yazılacak kadar fazladır ve söylenecekler çok da
umutvar değildir….
iyi
gazeteci olmak için
akıl
, eğitim ve vicdan şart kipidir…
çok
iyi kültürel donanım mütemmim cüzdür…
sentez
yapabilmelidir gazeteci…
bireylerin
ve toplumların dönüşümündeki gücünü ve etkisini istismar etmemelidir gazeteci…parayla
malla mülkle arasına mutlak mesafeyi koyabilmeyi asla unutmamalıdır…
diye
gider bu cümleler….
türk
basın ve medya tarihi Osmanlının son yüzyılını da dahil edersek, susturulan, kalemi elinden alınan, bir
şekilde iktidar odaklarının maşası yapılan , canından bezdirilen, paranın ve
gücün şehvetine teslim alınan daha da ötesi ruhen ve bedenen öldürülen yüzlerce gazetecinin ismiyle dolup
taşar ne yazık ki….
türk
basın tarihi,
susturulan
seslerin ,
kırılan
kalemlerin ,
söylediği
sözlerin,
aktardığı
haberlerin bedelini
canıyla
da ödeyenlerin tarihidir….
ve
bu övünülecek bir tarih değildir….
bir
de yaptıkları işin yoğun sıkıntısı ve stresiyle, sistemli ya da sistemsiz
yıldırmalarla ömür treninin çok erken
istasyonlarında inmek zorunda kalan gazeteciler vardır ki ; onların sayısı
binlerle on binlerle ifade edilebilir….
çoğu
ne yaşarken ne de öldükten sonra haber olabilmiştir ömürlerini geçirdikleri
kuruluşların bültenlerinde, haberlerinde, gazete ve dergilerinde,
programlarında…
silik
sipsilik bir anıdır hepsi….
bakın
mesela daha geçen hafta öldü bedii faik…
ve
bir gazetecilik çınarıydı…
hanginiz
duyup bildiniz…..
gazetecilik
, yayıncılık hakkıyla yapmaya kalkarsanız akıllı insanların talip olacağı bir
iş de değildir…dünyanın en zor , en nankör , en bıçak sırtı ama bir o kadar da
keyifli işlerindendir gazetecilik, yayıncılık…
“bazıları,
bazı
şeylerin
bazı
yerlerde
yayınlanmasını
istemez.
işte
o şeylere haber diyoruz.”
der
siyaset bilimci John KEANE….
gazetecilik
, gerçeğin yanında olabilme dirayetidir…
o
dirayeti gösteremediğiniz anda da , belinizi de , ruhunuzu da , kaleminizi de ,
geleceğinizi de, vicdanınızı da , onurunuzu da unufak ederler ve çoğunlukla
ruhunuz bile duymaz bunu, iyi dekore
edilmiş evinizin salonunda otururken ya da sekiz çekerli jipinize binerken….
siz
kendinizi gazeteci zannedersiniz ama artık işiniz bittiğinde kenara atılacak
bir elbezinden farklı değildir dünyada kapladığınız yer…çocuklarınıza iyi bir
maddi gelecek bırakabilirsiniz belki de iyi bir isim bırakamazsınız insanlığa….
hoş,
bunu göze aldıktan sonra siz , kim ne diyebilir ki….
elbette
her meslek grubunda olduğu gibi ömrü boyunca dört ayağının üstüne düşen /
düşürülen gazetecileri de olmuştur dünyanın ve ülkenin….bu gazeteciler her
dönemde bir şekilde suyun üstünde hatırlıca kalmayı başarmış , birbirine taban
tabana zıt iktidar dönemlerinde bile iliştirilmiş gazeteci olmayı kuşaktan
kuşağa sindirebilmeyi başardıkları için yollarına devam etmişlerdir…bu
gruptakiler de göze alanlardandır bir şeyleri ama neyi göze aldıkları
ortadadır….
bütün
bu denklemlerin arasında bir de kamu gazeteciliği vardır ki o da uzun upuzun
bir tartışmanın konusudur….
artık
aramızda olmayan
cüneyt
arcayürek
iyi
bir gazeteciydi….
neredeyse
çeyrek asır önce gepgenç yayıncıyken kendisiyle bir röportaj yaptığımda kayıt
bitmiş saygılı bir çekingenlikle teşekkür ederken kendisine ben, mavi gözlerini ipil ipil kısarak , külhani
tavrı , gevrek ve biraz da üstten bakan sesiyle bana “ evlat…” demiş ve eklemişti cüneyt arcayürek ;
“
bu işte sesine , aklına , bildiklerine , meslektaşlarına , konumuna , parana
parasızlığına eğitimine gençliğine ,
haber kaynaklarına güven elbette ama en sonunda sezgilerine ve vicdanına
bak…çünkü bu saydıklarımın hepsi yıllar içinde eksilir ya da artar ama sezgi ve
vicdan terazin şaşmaz ….”
bütün
faniler gibi mutlaka onun da kusurları vardı, vardır…
ama
o iyi bir gazeteciydi….
şanslı
bir gazeteciydi…
ömrünün
son anına kadar kalemini kaybetmemişti….
onlarca
meslektaşı gibi bir suikastte öldürülmemişti…
mesleki
taltiflerin de sindirmelerin de bir
çoğunu yaşamıştı…
aman
aman bir parasızlık çekmemişti…
ve
suyun üstünde kalmayı başarmıştı….
daha
da önemlisi suyun üstünde kalmak için kırk takla atmamıştı…
bizim
, ülke olarak, doğru ya da yanlış olsa da aklı erdiğince özü sözü bir insanlara
ihtiyacımız var…
ve
bu gerçek yalnızca bugünün meselesi değil….
bu
onlarca yılın meselesi…
bu
gerçek yalnızca gazetecilerin de meselesi değil….
dünyanın
meselesi….
bir
gazeteci dünyanın meselesini tabi ki çözemez…
ama yeni bir mesele de olmamalıdır…
sel gidip kum kaldığında aynaya
bakabilmelidir…
( murat örem / 23 haziran
2015/ ankara…)
Taşkın Örem:Belirttiğin gibi takla atmayan,parayla satın alınamayan gerçek gazeteci sayısı gittikçe azalıyor.Dolayısı ile toplum kime inanacağını şaşırıyor.Gerçekleri göremiyor.Ülke kaosa sürükleniyor.İlkeli gazetecilerin çoğalmasını diliyorum.
YanıtlaSil
Silinsan şu hayatta en çok vicdanına inanmalı diyeceğim ama....
ona inananların da hali pür melali ortada....
sevgiler ...
murat....