dede torun / selahi örem murat örem/1995
1980’lerin başı…
Susurluk’tayım…
Lisede öğrenciyim…
Televizyon yayınları siyah beyazdan
renkliye geçmiş geçmemiş…
Hayat
zaten uzun süredir siyah beyaz tüm ülkede…
Darbe olmuş yahu, var mı ötesi…!!!
1980’lerin
başı…
Susurluk’tayım…
Lisede öğrenciyim…
Kenan
Evren yüzde 92’yle devlet başkanı (!) olmuş , olmamış…Tek kanallı televizyon ekranından habire
nutuk çekiyor…
Kenan Paşa’daki nasıl bir özgüvense
artık ;
aşurenin nasıl yapılıp kaynatılacağından tutun da , sıcak günlerde
seferi olanların oruç tutmamalarına hatta evlerdeki fazla ampullerin
söndürülmesi gerektiğine dair her konuda söyleyecek sözü var zat-ı
şahanelerinin…Kimseler hatırlatmamış olacak herhalde kendisine o toz dumanda ;
bu dünyanın sultan süleyman’a da kalmadığını zahir…
Tarih
nasıl da tekerrür ediyor yahu şu kocaman dünyada…
Ve
kimbilir daha nasıl da tekerrür edecek…
İnanın ki , inanılır gibi değil…
1980’lerin Türkiyesinde o zamanlar bile daha hala çoğu evde olmayan portatif
schaup-lorenz
teybimizde , önceden doldurttuğum kasetleri dinliyorum…İlkokul arkadaşım
kardeşim Murat Çağıran’ın abilerinden ve dolayısıyla bizim de güzel abilerimizden
olan Ahmet
ve Mehmet abilerin dükkanına gidiyor şarkı listemi veriyor akşama
doldurulmuş kasetimi alıyorum…
Korsandan
morsandan hiçbirimizin haberi yok daha…!!!!
Kütür
kütür liste veriyoruz onlara ve onlar da akşama 60’lık 90’lık kasetlere listedeki şarkıları çekip (!) bize veriyorlar cüzi bir bedel karşılığında…
Arada
hoşluklar da olmuyor değil elbette…Mesela sizin verdiğiniz liste kasetin
süresinin altında kalıyorsa Ahmet abi doldurduğu Pink Floyd’un arkasına dönemin rengine göre (!) kasetin sonuna İbrahim
Tatlıses’ten bir “ muavi muaviii muasmuavi veya gulümmm benim
gulümmm benim …” şarkısını attırıveriyor…
Eh,
Ahmet
abi bu hikmetinden sual olunmaz…
Ahmet
abi ne kadar yedi kralla barışıksa , kalın camlı
gözlüklerinin ardından bakan Mehmet abi bir o kadar kendine dönük
bir adam…Ağzından laf alma ihtimali , yüzünden anlam çıkarma ihtimali benim bu
yaştan sonra dünya 100 metre şampiyonu olmamdan bile daha uzak ihtimal inanın
ki…!!!
Bir
gün yine dükkana uğradığımda Ahmet abi her zamanki güleç yüzüyle
karşılıyor beni…Ben de artık ergin
olacak yaşa doğru ilerliyorum ama neticede Taşkın Hocanın Müjgan Hocanımın
oğluyum…Neredeyse bütün ilçenin bize göre daha ileri yaştaki gençleri özellikle
lisede öğretmen olan babam Taşkın Hocanın rahlei tedrisinden vakti
zamanında geçtiği için işim her zaman her yerde daha kolay…Eh , bir de Murat
Çağıran’ın en yakın arkadaşıyım ben…Hepsi birleşince Ahmet
abilerin dükkanında her maça 3-0 önde başlıyorum…
Ahmet
abilerin dükkanı
aynı zamanda bir fotoğraf stüdyosu…Ahmet abi de Mehmet abi de, ilkokul arkadaşım Murat Çağıran da Bedri
Hocanın oğulları…O Bedri Hoca ki haza beyefendi bir
güzel adamdı…Bir devrimci adamdı…Devrimci deyince bazı okurların aklı vurdu
kırdıya gitmesin hemen…Devrimci , hangi bedeli öderse ödesin, hayatı ileriye doğru dönüştüren adamdır ve aslında herkes hayatının devrimcisi olmalıdır...O küçücük ilçede ne kadar yenilik hamlesi varsa
1960’lardan beri hemen hepsinde devrimci Bedri Hoca’nın imzası vardı çünkü….
O
Bedri Hoca ki 1970’lerin Susurluk’unda ASİLLER
isimli orkestrayı oğullarıyla birlikte
kurmuş önlerini açmıştı ve kütür kütür müzik yaptırırdı gruptaki herkese…Hakikaten ismiyle
müsemma bir orkestraydı Asiller ….Birbirinden güzel
müzikleri akustik biçimde çalarlardı düğünde dernekte…
Biz
böyle medeniyetten geliyoruz işte ey okur…
Bakmayın
şimdi böyle kıstırıldığımıza 21. yüzyılın çiğliğine….
1980’lerde
aynı orkestraya baba tarafımdan akrabamız ve çok sevdiğim Özden Dayım da
saksafonuyla katılmıştı ve her etkinlik bambaşka bir zenginlik olmuştu
Susurluklulara…Özden Dayım da o saksafonu hakikaten konuştururdu her
seferinde…Vakti zamanında Cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrasının da
demirbaşlarındandı çünkü Özden Söyler Dayım…
Şu
hayatta iki şeyi tarifsiz bir huşu
içinde yapmıştır Özden Dayım bence…O saksafonuyla sololar attırmak ve sonrasında
da aradan yıllar geçtikten sonra hidayete erip kaza namazları kılmak…
Hoş
, işte bu efsane Asiller orkestrasının da fikir babası olan aynı Bedri
Hoca benim 10 yaşındaki sünnet fotoğraflarımın hepsini tek tek çekmiş
sonrasında da karanlık odada lambayı yakarak (!) negatiflerin hepsini bir güzel
yok etmiş , olay ortaya çıktıktan sonra da üzüntüsünden kahrolmuş da biriydi
ama şimdi hepsi birer hatıra oldu…
Şu
hayatta hangimiz hata yapmıyoruz…
Neticede
benim sünnetimden geriye kalan yalnızca üç beş fotoğrafım vardır ve
fotoğrafların hiçbiri sünnet yatağımdan değildir ama o günlerin şahitleri çok
şükür yaşıyor…Aynı fotoğraf kıtlığı askerlik günlerimde de vardır…Negatifler yanmadı ama üç
beş fotoğrafımdan biri de rahmetli Selahi Dedemle çektirdiğim pozlardır
, dünyaya bezginkerebezgin bakan boynu sola yatmış bir genç adam olarak…
Şimdi
işgüzarın(!) biri çıkar, murat
örem askerlikte bezgin olduğunu belirtip halkımızı askerlikten soğutmak istiyor falan der diye hemen ekleyeyim , bezginliğim
askerlikten değildi sevgili okur, benim dünyaya ve hayata adaptasyon (!) problemimdendi…Yoksa yapanlar bilir , askerlik
güzide ülkemizin en kutsal vazifelerindendir ve günün birinde mutlaka Erkin
Koray’ın bin yıl önceki teklifi ciddiye alınarak kızlar da askere alınmalıdır hem de
erkeklerin iki katı sürelerle…O , koca kazanların içine soyulmuş patates yetiştirmek
için saatle yarıştıkları günleri hatırlayıp belki de ilerideki yıllarında kocalarının
önüne habire makarna pilav altın karmasını(!) koymaz olurlar böylece kızlarımız
kadınlarımız…
Bir de üniversite mezuniyet yıllığındaki
fotoğraf çekimlerine katılmamıştık beş arkadaş…O kelle gibi sırıtan çakma papaz kılıklı kepli fotoğrafları
çektirmeyi reddetmiştik…Kepleri cüppeleri falan da zinhar giymemiştik…Herkes stüdyoda fotoğraf
çektirme derdine düşmüşken biz Sahara Kafe’ye gidip batak , king,
çanak falan oynamıştık…Hesabı da Hüseyin ödemiştir muhtemelen...
Her
yazıya başladığımda diyorum ki kendi kendime; ey murat örem, kimsenin vakti yok
böyle pehlivan tefrikası yazıları okumaya , kısa kes de aydın havası olsun…Ama
her ne hikmetse yazı beni alıp götürüyor kah oraya kah buraya…ve çok şaşırtıcı
biçimde bu tür yazılar yüzlerce kere okunuveriyor…
Demek
ki hala kör satıcının kör alıcısı var bu blog aleminde…!!!
Neyse artık mevzuyu toparlayıp çuvalın
ağzını bağlayalım…Ama şunu da
ekleyeyim yahu; 1980’lerde Cumhuriyetle
birlikte evimize giren iki gazeteden biri olan Milliyet’teki İslam
Çupi’nin spor/futbol/fenerbahçe yazılarına bayılırdım ben…İslam
Çupi –artık
kim hatırlıyor onu- lafa bir zamanlar gittiği çiçek
pasajından başlar, karayollarındaki tabelaların eksikliğine değinir
oradan bertrand russel’in hiçlik felsefesine dokundurur , sözü mutlaka
fenerbahçeye getirir ve istanbul’a dair sitemli kibar cümlelerle
yazıyı virgüllerdi…Ben bayılırdım onu okumaya ama Taşkın Hoca, yahu
ben bu adamı okurken yazının başını unutuyorum derdi…Muhtemelen şimdi
de benim yazılarım için de bu haklı eleştiriyi getiriyordur Taşkın Hoca…!!!!
Evet artık bu yazıda dükkanı
kapatıyoruz sevgili okur….!!!!
1980’lerin
başı…
Susurluk’tayım…
Lisede öğrenciyim…
Televizyon yayınları siyah beyazdan renkliye
geçmiş geçmemiş…
Hayat
zaten uzun süredir siyah beyaz tüm ülkede…
Darbe
olmuş yahu, var mı ötesi…!!!
İşte
o günlerin en unutulmaz müziği benim için İlhan İrem imzalıdır…
Olanlar
Olmuş şarkısıyla sosyolojik felsefenin dibine vuran İlhan
İrem özellikle 1983 yılındaki Pencere albümüyle kendini aşmış bir
isimdir…Ki, Pencere albümü Köprü ve ve ötesi albüm üçlemesinin ilkidir ve benim için özellikle Pencere
albümü muhteşemdir…
Ve
İlhan
İrem de benim gençliğimdir…
İlk
gençliğimdir…
Liseli
ergen halimdir…
Yazın
en sıcak günlerinde evin bir köşesine çekilip okuduğum, Türkçenin en namuslu
kalemlerinden olan Hasan İzzettin Dinamo külliyatının
yol arkadaşıdır…
Asiller
orkestrasıdır…
Ahmet
Abidir…
Dünyanın
en dingin isimlerinden olan Mehmet Abidir…
Susurluk’un
artık yerinde yeller esen parklı günleridir…
Annem
Müjgan Hocanımın siyah simsiyah saçlarıdır…
Babam
Taşkın Hocadır…
İlhan
İrem’in Pencere albümünde yer alan şu muhteşem dizelerdir ;
Kimi
derin derin bir uykuda
Kimi
de sonsuz bir yolculukta...
Yağmur
ölgün ölgün damlamakta
Gece
bile sinmiş bir kenara sokakta
Ne
düşünüyor dersin?..
Gece
böyle kara kara...
Neye
ağlıyor dersin?...
Geceler
kara kara.....
Sana
mı...Hıı?..
Bana
mı...Hıı?..
Yoksa
ona mı...Hıı?..
Yoksa
eriyip, geçip giden
Zamanlara
mı?...
Yoksa
birbirlerine sırt çeviren
İnsanlara
mı?...
Biz
geçeriz...Zaman geçer...
Dünya
kalmaz yerinde...
Ölüm
çiçektir dostum...
Taze
kalmaz günlerce......
Ne
ağlayan gece kalır...
Ne
de derin uykular.....
Yine
kendi kendine
Koşuşturur
insanlar......
Yalnızlık
Penceresi (*)
Aralarında
geçiyorum
Hiçkimse
el-ele değil
Herkes
kendine dönmüş diyorum...
Birkaçının
içine bakıyorum...
Hiçkimse
kendisiyle barışık değil...
Herkese
kendini anlatıyorum
Kime
kendini anlatsam şaşırıyor..
Kendimi
kime anlatacağım
Şaşırıyorum...
Hiçkimse
ilkin kendisine alışık
değil...
(*) Özdemir Asaf
Tembellik etmeyin de dinleyin şu aşağıdaki
şarkıları , Asilleri de dinleyin…
Ama öyle muhabbete meze etmeden
kelimelere dikkat ede ede dinleyin.
Sonra, ömrümüz varsa yine konuşuruz, benim
gençliğimden, sizin gençliğinizden, Susurluktan, İlhan İrem’den , askerlikten, Kenan
Paşa’dan….
Peki
tamam , Kenan Paşa’dan konuşmasak da olur…
O zaman bir gün size darbeleri de
anlatırım…
Darbelerin rezilliğini de anlatırım…
Ama araya insanların da rezilliğini de
sıkıştırarak ve cevabını sizlerden de öğrenmek isteyerek….
( murat örem / 26 mayıs
2015 / ankara…)
-fotoğraflar
ilhan irem susurluk konseri / 1989
dede selahi örem torun murat örem
askerlik hatırası /1995-
Taşkın Örem:Sevgili oğlum.Yine beni eski günlere götürdün.O günleri çok güzel(olumlu.olumsuz yönleryle)anlatmış ve hatırlatmışsın.Kalemine ve hafızana sağlık.Sevgiyle öpüyoruz.
YanıtlaSilYazı, hafızanın unutan unutturan katil tarafından kurtarabildiklerimize yarar der bir büyük felsefeci..Türkiye gibi ülkelerde , Cemil Meriç'in tabiriyle " düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı .." yerlerde yazı yazmak , okumak aylakların, megolamanların işi gibi görülür ne acıdır ki...Bu yüzden de her şeyin bezirganları bu halkı bütün ninnilerle uyutabilir yüzyıllardır...
SilOysa yazının olduğu yerdedir medeniyet...
Yazının olduğu yerdedir soru sormak , itiraz etmek ve uzlaşmayı aramak...
Dünya ölümlüdür...
Kişiler ölümlüdür...
Her hal ama her hal geçicidir...
Arapların tabiriyle "küllü halin yezuldur..."
İşte yazı , bu geçiciliğin uçuculuğun önündeki tek engeldir....
Seninle annemle sizinle fikirsel olarak çok çatıştık bundan sonra da yaparız bunu...
Ama yazının hiç bir zaman hor görülmediği bir evde yetişmenin ne büyük nimet olduğunu iyi bilirim ben...Yalnızca bunun için bile ikinize de MİNNETTARLIĞIM bakidir...Çocuklarıma verebildiklerim de sizden aldıklarımın üstüne koyduklarımdır...
Çok selam çok sevgi çok saygı....
Evladınız murat örem....
Günaydın,
YanıtlaSilGene bütün dünyayı, bütün insanlığı içine alan bir yazı yazmışsın.
Bu nasıl bir hayat, nasıl bir çevre...
Bugün umudumu yitirmememin, yarından umudumu kesmememin nedeni işte bu zenginlik, bu yaşanmışlık, farklılıkların büyük bir doğallık içinde birbirinden rahatsız olmadan bir arada bulunması.
Okuyunca içimi sonsuz bir umut kapladı..Hocam herkesin iyiliğini, mutluluğunu, refahını istemeye devam....
Umut verenlerin çok olsun
Saygılarımla
Ayşe
Değerli Ayşe
SilBütün yazılar o kim olduğunu bile bilmediğimiz bir tek kişiye yazılır....
Bütün programlar o kim olduğunu bile bilmediğimiz bir tek kişiye hazırlanır...
Sonra o bir tek kişiler biraraya gelip çok olur...
Kalemine kelamına kıymet bilen yanına sevgilerim ve selamlarımla...
murat...
Biraderim,
YanıtlaSilTek kelimeyle yine müthiş bir yazı...
Tıpkı diğer yazıların gibi.
Diğer yazılarını da seviyorum ama ben içinde "Susurluk" geçen yazılarını bir başka okuyor, bir başka seviyorum.
Okurken, o yılları yaşattın tekrar.
Yaşadıklarımız birebir aynıydı.
Kaset doldurmalar,
İlhan İrem şarkıları,
Ahmet Abiler,
Mehmet Abiler,
Bir an fotoğraf stüdyosunda Bedri Hocanın halleri geldi gözümün önüne, rahmetle andım.
Doldurduğum kasetlerin müzikleri kulağımda çalındı.
Yazını tekrar tekrar okudum.
Böyle yazılarını kopyalıyorum bir dosyada.
Açıp bir daha, bir daha, bire daha okuyorum.
Kardeşim,
Çok teşekkürler her şey için.
Ellerine, beynine,yüreğine, vicdanına sağlık...
Çok sevgi, çok selam, çok muhabbetle...
Serdar Topraktepe / Susurluk
Serdarım
SilDostum
İnsanın senin gibi kıymet bilen okuru olsun da , daha ne olsun...
Sevgi selam muhabbetle...
murat....
Allah herkese rahlei tedrisinden geçmekten haz alacağı öğretmenler versin.
YanıtlaSilKalemine, yüreğine sağlık.