Bütün Türkiye’nin
tanıdığı isimler vardır...
Politikacılar, sporcular
ve özellikle futbolcular listenin başındadır her daim erkekler için...Kadınlar daha çok şov
dünyasının yıldızlarını, müzik
insanlarını, sinema sanatçılarını sayarlar bir çırpıda...
Çocuklara da çizgi roman
kahramanlarını çok sevmek kalır... Çizgi film
dünyası çocukların tüketim
kalıplarını kışkırtmaya yönelik olduğu için moda (!) olan isimler her yıl değişir..
Uydurulan (!) her yeni isim daha çok para kazanmak demektir çünkü şirketler için...Anne
babalar da o karakterlerin figürlerini hatırlı paralarla almak zorunda
kaldıklarında haberdar olurlar (!) yeni isimlerden...
Yazarlar, şairler ,
kitaplar falan maalesef toplumsal
hafızamızın çok daha altlarında yer
alır....Milli takımın on birini bir çırpıda sayanlar, nobel edebiyat ödülünü almış yazarımız kim ..?
denildiğinde gözüne araba farı
tutulmuş tavşana dönerler genellikle...
Maalesef popüler kültür dünyanın her yerinde her zaman
daha çok ilgi çeker..Bu durum yalnızca ülkemize özgü değildir.. Aslında az tanınmak , işinde yetersizliğin , çok
bilinmek de başarının tek
göstergesi olamaz...
Bir de şunu söyleyelim
hemen ; bazen insanlar hem toplum
tarafından çok bilinirler hem de iyi işler ortaya koyarlar...Burada da müzik,
spor ve sinema sanatçıları düşünürlere ,
yazar çizerlere göre tanınırlık, sevilirlik anlamında elbette birkaç adım
öndedir...
Hayatın ve 21. yüzyılın
doğasında vardır bu durum...
Hatta taa eskilerde de
böyle olmuştur ki, bir atasözümüz gözden
ırak olan gönülden de ırak olur der...Günümüzün gönülden ve gözden ırak olma
durumu televizyon ekranlarından uzaklaşma anlamına gelmiştir daha çok ne
hazindir ki…Çünkü hiç bir yazar, bilim adamı haftanın iki günü filmleri yayınlanan,
klipleri dönen, maçları izlenen isimlerle yarışamaz tanınmak konusunda, hele bizim gibi şifahi ve
görsel toplumlarda...
Toplumca bilinen
kişilerin bir çoğu esas isimlerini
kullanmaz tanınmaya başladıktan sonra...Fahrettin Cüreklibatur’u çok az kişi
bilir de , Cüneyt Arkın derseniz akan sular durur..Bumin Çıtanak kimdir
ki..Oysa o da unutulmaz karakter oyuncusu Fikret Hakan’ın ta kendisidir...
Bu isimlerden biri de Şerif
Çırık’tır mesela...Şerif Çırık derseniz yine yüzünüze bakarlar ama Aşık
Mahzuni Şerif dediğinizde yüzlerin aldığı şekil bambaşka olur...İşte
halk müziğimizde bir marka olan Aşık
Mahzuni Şerif 62 yaşında
öldüğünde bundan 13 yıl önceydi ve tarih
17 Mayıs 2002’ydi...
İlk plağıyla 1964 yılında
müzik sektörüne giren Aşık Mahzuni Şerif ölümüne kadar bu
dünyanın tam içinde olmuştu...Siyasi duruşu nedeniyle farklı dönemlerde büyük
sıkıntılar da yaşayan Aşık Mahzuni Şerif’in söz ve besteleri müzik dünyasının
ve özellikle de halk müziği dünyasının unutulmazları arasına girmiştir….
13 yıl önce Almanya’nın
Köln şehrinde öldüğünde Aşık Mahzuni Şerif’ten geriye
yüzlerce plak , beste, söz , TRT tarafından çekilmiş belgeseller ve mezar taşındaki şu çok manidar dörtlük kalır ;
“ Eğer bana gel gel
olsa YÜCEDEN ,
Çırpar kanadımı uçar
giderim
İsteğim yok , gündüz
ile geceden
Ben bir Mahzuni’yim,
naçar giderim…”
Murat öncelikle kalemine sağlık. Günümüz artık tam manasıyla tüketim toplumu. Herşeyi bir günde bir haftada tüketip yenilerini bekler oldu. Ancak halen eski toprak olan, eski değerleri bilen ve yad eden azda olsa bir azınlık var. Bu değerleri unutmayacak kesimin artması dileğiyle...
YanıtlaSil