*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

14 Mayıs 2015 Perşembe

“ eğer bana gel gel olsa YÜCEDEN / çırpar kanadımı uçar giderim / isteğim yok , gündüz ile geceden / ben bir Mahzuni’yim, naçar giderim…”



Bütün Türkiye’nin tanıdığı isimler vardır...

Politikacılar, sporcular ve özellikle futbolcular listenin başındadır her daim  erkekler için...Kadınlar daha çok şov dünyasının yıldızlarını,  müzik insanlarını, sinema sanatçılarını sayarlar bir çırpıda...

Çocuklara da çizgi roman kahramanlarını çok sevmek kalır... Çizgi film  dünyası  çocukların tüketim kalıplarını kışkırtmaya yönelik olduğu için moda (!) olan isimler her yıl değişir..

Uydurulan (!)  her yeni isim daha çok para kazanmak demektir çünkü şirketler için...Anne babalar da o karakterlerin figürlerini hatırlı paralarla almak zorunda kaldıklarında haberdar olurlar (!)  yeni isimlerden...

Yazarlar, şairler , kitaplar  falan maalesef toplumsal hafızamızın  çok daha altlarında yer alır....Milli takımın on birini bir çırpıda sayanlar,  nobel edebiyat ödülünü almış yazarımız kim ..? denildiğinde   gözüne araba farı tutulmuş tavşana dönerler genellikle...

Maalesef  popüler kültür dünyanın her yerinde her zaman daha çok ilgi çeker..Bu durum yalnızca ülkemize özgü değildir.. Aslında  az tanınmak , işinde yetersizliğin , çok bilinmek de  başarının  tek  göstergesi olamaz...

Bir de şunu söyleyelim hemen ;  bazen insanlar hem toplum tarafından çok bilinirler hem de iyi işler ortaya koyarlar...Burada da müzik, spor ve sinema sanatçıları  düşünürlere , yazar çizerlere göre tanınırlık, sevilirlik anlamında elbette birkaç adım öndedir...

Hayatın ve 21. yüzyılın doğasında vardır bu durum...
Hatta taa eskilerde de böyle olmuştur  ki, bir atasözümüz gözden ırak olan gönülden de ırak olur der...Günümüzün gönülden ve gözden ırak olma durumu televizyon ekranlarından uzaklaşma anlamına gelmiştir daha çok ne hazindir ki…Çünkü hiç bir yazar, bilim adamı haftanın iki günü filmleri yayınlanan, klipleri dönen, maçları izlenen isimlerle yarışamaz  tanınmak konusunda,  hele bizim gibi şifahi ve görsel toplumlarda...

Toplumca bilinen kişilerin  bir çoğu esas isimlerini kullanmaz tanınmaya başladıktan sonra...Fahrettin Cüreklibatur’u çok az kişi bilir de , Cüneyt Arkın derseniz akan sular durur..Bumin Çıtanak kimdir ki..Oysa o da unutulmaz karakter oyuncusu Fikret Hakan’ın ta kendisidir...

Bu isimlerden biri de Şerif Çırık’tır mesela...Şerif Çırık derseniz yine yüzünüze bakarlar ama Aşık Mahzuni Şerif dediğinizde yüzlerin aldığı şekil bambaşka olur...İşte halk müziğimizde bir marka olan    Aşık Mahzuni Şerif    62 yaşında öldüğünde bundan  13 yıl önceydi ve tarih 17 Mayıs 2002’ydi...

İlk plağıyla 1964 yılında müzik sektörüne giren Aşık Mahzuni Şerif ölümüne kadar bu dünyanın tam içinde olmuştu...Siyasi duruşu nedeniyle farklı dönemlerde büyük sıkıntılar da yaşayan Aşık Mahzuni Şerif’in söz ve besteleri müzik dünyasının ve özellikle de halk müziği dünyasının unutulmazları arasına girmiştir….

13 yıl önce Almanya’nın Köln şehrinde öldüğünde Aşık Mahzuni Şerif’ten geriye yüzlerce plak , beste, söz , TRT tarafından çekilmiş belgeseller  ve mezar taşındaki şu çok manidar dörtlük kalır ;

“ Eğer bana gel gel olsa YÜCEDEN  , 
Çırpar kanadımı uçar giderim 
İsteğim yok , gündüz ile geceden
Ben bir Mahzuni’yim, naçar giderim…”   


( murat örem / 14 mayıs 2015 / ankara…) 





1 yorum:

  1. Murat öncelikle kalemine sağlık. Günümüz artık tam manasıyla tüketim toplumu. Herşeyi bir günde bir haftada tüketip yenilerini bekler oldu. Ancak halen eski toprak olan, eski değerleri bilen ve yad eden azda olsa bir azınlık var. Bu değerleri unutmayacak kesimin artması dileğiyle...

    YanıtlaSil