Kayahan
da,
uzun zamandır beklendiği gibi uzaklara gitmiş…
Çok
uzaklara gitmiş…
Bin
yıl olmuştur Kayahan’ı dinlemeyeli…
Sevmiyordum
çünkü, son yıllarında daha da sevimsiz olan ve onudabunudaşunudaeniyiBENNN(!)bilirim"
halini…
Muhtemelen bazıları da sevmiyordu ama muhtemelen yine Kayahan’ın hiç de umurunda değildi etrafa verdiği bu imaj…
Aşk
gibi sevgi gibi sevda gibi her türlü istismara açık ve o oranda da birbirine
çok benzediği sanılan posası çıkarılmış duyguları
, ortalama insanın müzikte anlayacağı forma sokan sahici bir yeteneği vardı
Kayahan’ın…Kendi kulvarında koşanların arasında yine de farklı
diye tanımlanabilecek nevi şahsına münhasırlığı da...
En büyük ve kalıcı patlamasını 1991 yılında körfez krizinin de patladığı dönemde,
gece yarısı yapılan canlı savaş yayınlarının arasındaki boşlukları dolduran flaş
haberlerle bol kesintili albüm tanıtımı şarkılarıyla yapmıştı…
Irak’ta
bombalar patlarken
Türkiye’de
de Kayahan patlamıştı yeniden (!)
Muhtemelen
kendisi de şaşmıştır bu işe…
Hayat
böyledir işte, kiminin bahtına bir büyük
oyunda bombalar düşürür kimilerinin bahtına da bomba gibi(!) şarkıların
yayınlanacağı absürt savaş zamanları…
Laf
aramızda , ortalama insan için besteleri de anlaşılır ve iyiydi Kayahan’ın…
Sesi
de , hafif tarazlı ve boğuk haliyle, farklıydı…
Duruşu
, huysuzluğu , eksantrik tavrı ve
zamanlanmış çıkışları
yaşadığı toplumun tanjantını kotanjantını iyi hesaplamış hocaların temkinliliğiyle(!)
örülmüş gibi görünse de , kendine özgü bir tutarlılığı ve anlaşılırlığı
vardı…
Ağırlıklı
biçimde döne döne sevgiyi ve aşkı aynı tencerede pişirse de insana dair
duyguları da kötü anlatmadı Kayahan…
Mottosu
çok arabesk görünse de, kendi içinde anlaşılır gibiydi ;
“yolu
sevgiden geçen herkesle
bir
gün bir yerde buluşuruz…”
Bir
eğretileme / ironi / mecaz yaparak
söylersek ,
yukarıdaki
cümleyi kuran biri için ölüm zamanı çoktan gelmişti…
Çünkü
Allah selamet versin,
Allah
sonunu hayır etsin ama ;
DÜNYADA yollar
uzun
zamandır
sevgi
yerine
sevgisizlikten
geçer oldu
ne
hikmetse…
Bir
gün ülkenin pop müzik tarihini dört başı mamur biçimde araştırıp yazacakların
uğramak zorunda kalacakları duraklardan biri de elbette Kayahan olacak…
O
durakta herkes kendi ufkunca bir şeyler bulacak…
Kimileri
bir yağmurda sığındıkları bir yer olarak hatırlayacak o durağı, kimileri de çok
sevdiği bir insana kavuşturacak otobüsü beklediği bir tarifsiz anın tanığı…
Bana
sorarsanız ; çocukluktan ilk gençliğe
giderken yalnızca birkaç kez uğradığım bir duraktı Kayahan…Öyle tarifsiz bir
sefere de çıkmadım o duraktan…Sonraki yıllarda hatırladım mı o durağı diye
sorarsanız gönül rahatlığıyla hayır
derim…
Peki,
unuttum mu…
Ona
da Hayır derim..
Kayahan
, uzaklardan bir caz müziği gibi belli belirsiz gelip geçti ömrümden…
O kadar…
O kadar…
Ama
yine de onları büyütürken şu şarkısını çok
mırıldandım içimden ve sırf bunun için bile o
sevimsiz kibrini bağışladım Kayahan’ın;
“ kırmızı pabuçları duruyor başucunda
başı
düşmüş yastığa
dünyalardan habersiz,
uyuyor mışıl mışıl…
e
bebeğim eee”
( murat örem / 05nisan 2015 / ankara…)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder