Seçim
iyidir....
Seçim
yapmak da iyidir...
Güzel
kızarmış patatesin yanında yayık ayranı mı içeyim , salata mı yiyeyim, kolanın yarenliğine
mi sığınayım diye sorarken bile zihniniz bir seçim yapar..
Hafta
sonunda , çoluk çocuk sohbet edeceğimiz bir diyara mı gidelim yoksa devasa mezarlar
olan alışveriş merkezlerinde para harcama kapasitesi olan mutlu aile tablosu mu
çizelim yüz yetmiş yedinci kez (!) diye sorarken de aklınız bir seçim yapar...
Seçim
iyidir....
Seçim
yapmak da iyidir...
Dostlarla
biraraya gelip iki lafın belini kırmak mı yoksa tek kişilik masanın başında
yudum yudum demlenmek mi olsun tercihim diyen gönlünüz de bir
seçim yapar sonunda...
Bizim
gibi, insanların birbirlerini tanıyarak
sevmelerinin önüne töre ahlak namus diye diye bin
bir set koyan toplumlarda da daha çok kadınlar ve genç kızlar kendilerine
talip olan erkeklerin hali pür melalini eni konu kıyaslayarak bir tercihte bulunurlar...
Seçim
yaparlar yani...
Hoş
, bu seçimler çoğu zaman aradan kısa bir süre geçince battala(!) çıkar...Çünkü evliliği bir kadınla isteyerek ve eşit
şartlarda dönüşe dönüşe yaşamak yerine bir kadına sahip olmak sanan neandartal
adamlar “köprüyü geçene kadar” dünyanın
en munis insanı olarak görünseler de aradan üç beş vakit geçince maskeler düşer
ve ilişkiler genellikle ya karakolda biter ya da hüzün tünellerinde güm diye
duvara çarpar...
Amirler
müdürler kıdemli memurlar da sever
tercih yapmayı...
Bir
iş yapılacaksa , yaptırılacaksa en az itiraz edecek olanı , söyleneni
sorgulamadan baş üstüne koyacak olanı
tercih etmek (!) adettendir....
Matematik
ve Mantık biliminin en temel kanunlarındandır ;
“Yaptığınız
her seçim ,
verdiğiniz
her karar
diğer
seçenekleri
aynı anda boşa çıkarır....”
Kızarmış
patatesin yanında ayran içmeyi yeğleyen zihin diğer seçenekleri elemiştir
saniyeler içinde tıpkı dostlar arasında “geyik muhabbeti” yapmak yerine
kendi kendine kalarak iki yudum içmeyi yeğleyen gönül misali...
Karşısına
oturup aval aval bin bir türlü mevzuu like / dislike yaptığınız şu
bilgisayarlardaki bütün işler bile elektronik olarak kesin tercih mantığıyla çalışır...
Hem
de en basit haliyle evet ve hayır
diyerek...
Evet
ve Hayır’ın matematik ve mantık bilimindeki karşılığı
p veya q / 1 veya 0 ‘dır...
Sanılanın
aksine ;
Hayatta
çok tercih çıkmaz önünüze...
Hayat
size tercihler sunmaz bonkörce...
Tercihlerin
sayısını hakiki manada artıran yalnızca sizin
emeğiniz çabanız ve mücadele gücünüzdür...
Hayattaki
tercihleriniz de ödeyeceğiniz bedelleri
göze alırsanız yalnızca size aittir ve sizi ilgilendirir...
Sosyoloji
biliminin en temel kanunlarındandır ;
“
toplumlar ortak karar vermeleri istendiğinde
tercihlerini
çok farklı saiklerle yapar...”
Adam
Smith’in insanlığın başına bitip tükenmez leviathanları saran ve neoliberal politikaların amentüsü yapılan “görünmez el” teorisi
biraz da bu çarpıtılmış gerçeği tepe tepe kullanmanın arsız iktisadi gerekçelerini
üretmeye dayanır...
İnsan
da bütün canlılar gibi yaşadığı her an yeni tercihler yapmaya zorlanır...Oysa yaşayan
milyarlarca insanın gerçekte çok azı bilir ki , tercih etmek zorunda kaldığı
seçenekler büyük oranda aynı kalın bağırsak ürününün morcivertidir...(!)
Anlamayanlar
için örneklersek ;
İstikameti
çoktan belirlenmiş bir taşıtın içinde oturduğunuz koltuğu belirlemeniz
gerçek bir seçenek görünse ve sizi mutlu etse de bu durum aslında
zahiridir / sanaldır..
Çünkü
otobüsün hangi koltuğuna oturacağınıza karar vermeniz gideceğiniz yeri asla ve
kat’a belirlemeniz değildir ki ...(!)
Bir
de hiç unutmayın ;
“yaptığınız hiçbir tercih
sizin sonsuza dek mutlakınız
değişmeziniz değildir...”
sizin sonsuza dek mutlakınız
değişmeziniz değildir...”
Günün
birinde yemek seçenekleriniz, tuttuğunuz takım , oy verdiğiniz parti, yıllardır elini
tuttuğunuz insan , kapısından içeri girdiğiniz işyeri , selam verdikleriniz, hatta içtiğiniz
çayın demi, sigaranın markası bile değişebilir...
Hatta
zaman zaman değişmelidir de...
Mesela
bu blogu takip edenler iyi bilir ki ; benim bir Erhan Dayım vardı...
Bin
yıl önce (!) iki bekar adam olarak birbirimize dayı / yeğen ve can yoldaşı olurken
İstanbul Levent’teki evde , işleri de bölüşürdük...
Çorbayı
Erhan Dayım pişirirdi...Sofraya tabaklara ben koyardım..
Bir
gün yine çorba vakti geldiğinde efsane kaleci Cihat Arman’ın büyük
halama hediyesi tarihi kaseleri koyduğumda sofraya niye tabak koymadın da kase
koydun diye sormuştu Erhan Dayım bana dört yüz seksen üçüncü (!) kez....
Ben
de biraz sitem çokça da sevgiyle “yahu Erhan Dayı artık bir karar ver şu
çorbayı kasede mi içeceğiz tabakta mı ...tabak koyuyorum kase diyorsun kase
koyuyorum tabak diyorsun “ demiştim
de , 57 yaşında kalp krizinden küt diye
ölmeden aylar önceki o diyalogda gözlerini
deli deli belerterek bana şöyle demişti ;
“
oğlum şu dünyada
bir
deliler bir de ölüler
fikir
değiştirmez...
zamanı
geldiğinde
fikir
değiştirmek iyidir...”
O
günün üzerinden onlarca yıl geçti, 1000 yaşında adam oldum...
Ama
Erhan Dayım’ın gözlerini belerte belerte kurduğu bu cümlelerin gerçekliğini ve haklı olma ihtimalini hiççç unutmadım...
Size
de hatırlatayım istedim ey nazenin okurlarım...
(
murat örem / 20 mart 2014 / ankara...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder