İnsanlar da , toplumlarda
da çelişkilerinin toplamıdır....
Kabul ; “
amma,
bir yere kadar ....”
Her lafında “ hoşgörü , eşitlik , adalet, mazlum insan....”
diyenlerin “hep ama hep daha da eşit olduğu” yer ve zamanlar, geometrik ortalamayla artarsa , bunları
diyenlerin ettikleri onca sözün içi boş
kalır...Samimiyetleri havada kalır...
Hoşgörü diye diye , bir taraftan da nergis, kasımpatı, sarmaşık,
karanfil, ayrık otu demeden elinde
bağ makası ve tırpan , amansız biçimde dikensiz gül bahçesi yaratmanın
peşine düşenlere ; gözünüzü karartıp yanlışını, hukuksuzluğunu söyle(ye)miyor
da deyimi mazur görün ama “kocakarılar
misali” yalnızca söylenmeyi tercih ediyorsanız , bunca zamandır durduğunuz
yerin de içi boş kalır....
Görülüyor ki ;
Ne yazık ki ;
Çok ama çok yazık ki ;
eşitsizler arasında
geçecek,
uzun bir muharebe
dönemi var
TÜM DÜNYADA
önümüzdeki günlerde....
Ne kadar üzücü...
Ne kadar yorucu...
Ne kadar ürkütücü...
Bugün 17
Nisan 2014...
17 nisan 1993’ten sonra,
güneşin etrafında 21 kere döndü dünya...
Aradan 252 ay geçti...
Çarpın 30 günle 252
ayı...
8000 güne ramak kalır...
Bugün 17
Nisan 2014....
Bir kez daha anladım ki ;
O meşhur ve bazen de
yorucu İcraatin İçinden dönemleri biraz da gençliğimin en muhalif
dönemlerine denk geldiği için zaman
zaman haklı biçimde de çok ama çok kızıp
eleştirdiğim Turgut Özal’ı ben yine de çok özlemişim...
Turgut Özallı günleri
çok özlemişim...
Onun, kah üslubunu , kah üslupsuzluğunu bile özlemişim...
Zati Sungur misali gözümüze soktuğu kalemini , kalabalıklar
arasında kendi gibi oluşunu, kruvaze ceketin içindeki hali pür melalini bile özlemişim...
Gevrek sesini , Türkçenin telaffuzda
en netameli sesi olan E
harfini kendince bir üslupla biraz da aça
aça söyleyişini özlemişim...
Turgut Özal’ın , daha
demokrat bir Türkiye özlemi ve kararını kendi bildiğince kurma çabasındaki yetersiz
ama gerçek olan iyi niyetini , aykırı
fikirlere olan tahammülünü, plastik olmayan kalenderliğini , doğup büyüdüğü
topraklarla tutarlı olan kaderciliğini, yanındaki parlak beyinler ve güzel
insanlar olan Adnan Kahvecilerle, İhsan Sezallarla... kurduğu eşitlikçi ilişkiyi , teknolojik,
kültürel ve sosyal olarak batıya
kesin kararla dönerken baskıcı
ve faşist olmayan dindarlığı da hiç ihmal
etmeyip yaşayan , yaşatan yüzünü çok özlemişim...
Bu blogda , hayata ve
insana soldan , sağdan, ortadan , haktan, hukuktan, sanattan, hakiki edebiyattan bakan yazılarımı okuyanlar, böyle bir Turgut Özal yazımla
karşılaşınca bir ihtimaldir ki şaşırıp
yadırgayabilirler bu cümleleri...
Hatta biraz daha ileri
gidip sesli sesli söylenebilirler bile bana...
İçlerinden mutlaka dönek
diyenler, liboş diyenler de çıkabilir...
Alıştık bunlara yıllardır ; biliriz bu övgüleri de (!) sineye çekmeyi...
Yine de hemen elinizdeki
kalemlerin, klavyelerin ucunu, dilinizin kenarını sivriltmeyin sevgili okurlar...
Aradan geçen 21 yılı hatırlaya hatırlaya yapın zihin
egzersizlerinizi...Sonrasında , onca fikri muhasebeden sonra murat örem’e gene de çakacaksanız ; elinizi
kaleminizi korkak alıştırmayın çakın..Ancak
, bir zahmet yapın bu mukayeseyi ...
Evet ;
Sabahlara kadar
konuşabiliriz
Akşamlara kadar
tartışabiliriz
Özallı yılların da ne
kadar yanlışları olduğuna dair...
Daha ileri gidenler büyük
laflar da edebilir...
Hatta birbirimize bir çok
noktada hak da verebiliriz ...
Fakat bütün bunlar ,
benim (de) Turgut
Özallı günleri özlediğimi
hatta çok özlediğimi yazıp söylememe engel olamaz...
Evet ;
Turgut Özallı günlerde de
yaşadık bir çok yanlışı...
Turgut Özallı günlerde de
farklı fikirler de oldu , adaletsizlikler de...
İlk gençlik ve gençlik,
biraz da yetişkinlik günlerimde , sosyolojik ve idari bir tercih olarak bana , benim
kuşağıma , yalnızca öğretmen maaşıyla geçinen aileme “ekonomik anlamda” daima zor
günler yaşatan kemer sıkma kararlarının
altında her daim imzası olsa da, ideolojik olarak kesinlikle pek
yakınımda durmasa da , entelektüel manada daha çok içi boş kavramları karşımıza
çıkarsa da , maksadını aşmış biçimde o biraz da düz teknokrat kafasıyla
edebiyatı , sanatı küçümseyip “ben roman okumam, redkit okurum” dese de , müzik deyince yağmurlu derelerden
çıkmayıp hakiki suları küçümsese de, çok ama çok yanlış anlaşılıp her vesileyle
istismar edilecek biçimde “benim memurum işini bilir, ben zenginleri
severim...” cümlelerini içimdeki
dışımda misali kurup söylese de, daha lumpen bir toplumun görünür olmasına
sebep olsa da, etrafındaki işbilenler kadar, işiniiyibilenlerin de
yeşermesine izin verse de, şairlerin en güzeli cemal süreya’yı canından
bezdirse de, Türkiye’nin en katastrofik yıllarında taa amerikalardan mektuplar yazıp gepgenç insanların idamını
istese de...
.... meğer Turgut Özal’lı günler hepimizin şansıymış...
Bugünden baktığımda
söyleyebilirim ki;
Benim için (de) Turgut
Özallı günlerin ve 1980’li yılların en
büyük anlamı yakın gelecekteki bir gün , Türkiye’nin çok daha eşitlikçi ,
rekabetçi, aydınlanmacı, dindar ama aynı oranda da seküler ülke olma yolundaki ümidinin, toplumun her kesimine farkında olarak ya da
olmayarak nüfuz edebilmiş olmasının
büyüsündeydi, büyüsündeymiş....
Ölümünün 21. yıldönümünde
, bütün günahlarını da bile bile ama
sevaplarının ağır kantarını da canı gönülden yad ede ede Turgut Özal’ı saygıyla, özlemle, rahmetle anıyorum..
Özallı yıllar döneminde , ailemden tek bir kişi bile , bırakın ihale zengini olmayı çöp dahi edinmiş olmasa da, yönetici kadrodan tek bir kişiyi tanıyıp o ekipte yer almasa da , ailecek Özallı , ANAP'lı yılların yalnızca kemer sıkma dönemleriyle müşerref olsak da , hatta ve hatta yukarıda yazdığım gibi ben dahil ailemden birçok isim kendisine her daim muhalif olsa da Turgut Özal'ı yine de büyük bir özlemle anıyorum, arıyorum....
Özallı yıllar döneminde , ailemden tek bir kişi bile , bırakın ihale zengini olmayı çöp dahi edinmiş olmasa da, yönetici kadrodan tek bir kişiyi tanıyıp o ekipte yer almasa da , ailecek Özallı , ANAP'lı yılların yalnızca kemer sıkma dönemleriyle müşerref olsak da , hatta ve hatta yukarıda yazdığım gibi ben dahil ailemden birçok isim kendisine her daim muhalif olsa da Turgut Özal'ı yine de büyük bir özlemle anıyorum, arıyorum....
Oturduğu yerden herkese “geçmez”
deyip, “otur çocuğum sana da sıfır
veriyorum” diyen sevimsiz
muallimlere benzeyen ve yalnızca laf
ebesi olmanın ilmini yapan , kendinden gayrı kimseleri beğenmeyen ileri demokratlara da sevgilerimi
saygılarımı sunuyor , hepsine acil şifalar diliyorum...
Andre Gide’in “gerçeğin
rengi gridir” sözünü , hayata
önce aklı selimden bakmayı şiar edinmiş bütün okurlarımın zihin haritalarına bir
kez daha nakşetmeyi de görev biliyorum...
( murat örem / 17 nisan
2014 / ankara...)
meraklısı için ; bir önceki turgut özal yazısı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder