- aşağıdaki müziklerle okumanızı önererek...-
işim
gereği ,
aşım
gereği ,
aklım
fikrim gereği ,
yaşım
gereği
çok
dolaştım türkiyeyi…
türkiyemizi…
en
güneyini de gördüm…
en
kuzeyini de…
doğusunu,
güneydoğusunu
da…
karadenizin
dalgaları karşısında da içtim sigaramı
hatay’ın
dafnesi
/ harbiyesinde de…
egenin
tütün sarısı tarlalarını da gördü bu gözler…
diyarbakır’ın kara taşlarını da…
ömrümün
ilk yirmi yılı zaten ülkemin batısında
geçti…
gidip
gördükçe
havasını
soludukça
tütününü
içtikçe
kararmış
çaylarını yudumladıkça
erzurumun,
adananın, bursanın, sinopun, denizlinin…
bin
türlü fikir geçti zihnimden…
gittiğim
her yerde,
elinden
tuttum sevdiklerimin…
vardığım
her yerde ,
elimden
tuttu tanıyıp sevenlerim…
istanbuluna, gençliğimi verdim…
balıkesirine, çocukluğumu verdim…
ankarasına , neredeyse ömrümü verdim…
geçerken
takvim yaprakları bir bir ,
iki
güzel , iki insan, iki vicdan yumağı çocuğumla
umur
örsanımla,
arda
erhanımla
büyürken
muratörem
muratörem ,
durup
baktığımda söyleyebilirim ki;
ülkemi,
insanlarımı, toprağımı
bütün
ömrüm boyunca
ağız
dolusu, akıl dolusu, fikir dolusu eleştirmiş olsam da
yine
de şükrettim
bu toprakların çocuğu olduğuma…
yine
de,
pek
sevdim anadolulu tarafımı ,
pek
sevdim türkiyeli tarafımı…
içlerine
çok girmedim belki camilerin
ama
iyi bir müezzinin sesinde çoğalan ezan
huzur
verdi ruhuma ülkemin her yerinde…
zamanında
gittiğim bayram namazlarında
kurarken
bağdaş halıların üzerinde ,
ıtri’nin segah tekbirini
gürül
gürül söylerken kalabalıklarla,
en iyi milliyetçiliğin, en iyi dindarlığın
önce
iyi insan, doğru insan olmakla
başladığını hiç unutmadım…
bayram
namazlarından sonra çok öptüm anne babamın elini…
çok
aldım taşkın hocanın müjgan hocanımın bayram hediyelerini…
çok
koştum yanlarına, kilometreleri yara
yara…
çocuklarıma
çok öptürdüm elimi bayram sabahlarında…
yıllar
yıllar içinde
kesilen
kurbanların kanı da sürüldü alnıma
belaları
defetsin diye….
kavurmalar da pişirildi
koca
kazanlarda kimyon kokularına bulanan…
bir çok
kurban bayramında
taşkın hocayla kasap da aradık kış günlerinde
yedi paya ayrılan hayırları da dağıttık
hali
vakti yerinde olmayanlara…
yaşım
ellinin kapısına geldiğinden beri
neredeyse
hepsini hatırlar oldum eski bayramların…
birlikte çok az bayram gördüğüm
behzat dedemin
tütün ve benzin kokan sakallarını
çok özledim…
anneannem
hatice tanyerinin
pütür pütür elleriyle saçımı
okşamasını da
çok özledim…
birlikte bir çok bayram gördüğüm selahi
dedemin ,
beni hep adam yerine koyan mavi
gözlerini çok özledim..
en güzel babaanne
bedia babaannemin ,
"muratım , aslanımmm..."
deyişini de hep özledim...
bedenim
yaşlansa da
saçlarım
aklaşsa da
pek
bir güzel insanın tabiriyle
gümüşinin
en güzeline dönse de
ruhum
hep genç kaldı….
ruhum hep türkiyemde kaldı...
ruhum hep türkiyemde kaldı...
ve o ruh hep
o soru sorup itiraz eden çocuğun halinde oldu…
aklım,
sevmenin , itiraz etmenin, paylaşmanın
yanında oldu…
şairlerin
şairi çok şey anlattığı
unutulmaz
otobiyografi
şiirinin sonunda
“….insanca yaşadım diyebilirim
ve
daha ne kadar yaşarım
başımdan
neler geçer daha
kim
bilir......”
der…
tarihin
en kahırlı en zorlu en kaygan coğrafyasında
gözümü
açtığımdan beri gördüğüm hilalli bayrağı da sevdim…
içlerine
pek girmediğim camilerde
bayram
sabahı namazlarında dağılan kalabalığı da,
tarifsiz
bir huzurla hatırladım hep…
bayrağımı
istismar edenleri hiç sevmedim…
duaları
hayatına uyarlamayanları da hiç sevmedim…
ama
çok sevdim doğup büyüdüğüm toprakları
daha
güzeli görsün diye diye
akıl
dolusu eleştirme ve mimlenme pahasına….
biliyorum
ki türkiye dünyanın en müreffeh ülkesi değil…
biliyorum
ki türkiye dünyanın en hoşgörülü ülkesi değil…
biliyorum
ki türkiye dünyanın en entelektüel ülkesi de değil…
ama
türkiye benim ülkem…
ama
türkiye benim tarihim…
ve
biliyorum ki
her
ne olursa olsun
her
ne yaşarsam yaşayayım
ne
kadar ağız dolusu eleştirsem de
ölü
halim de , diri halim de
en
çok bu ülkeyi sevdi…
en
çok türkiyeyi sevecek…
vakti
saati geldiğinde
bir
çınarın gölgesinde
sonsuza
dek dinlendiğinde
ruhum
da bedenim de murat örem murat örem ;
iyi
ki diyeceğim
iyi
ki, bu toprakların çocuğu oldum…
iyi
ki bu topraklarda baba oldum, evlat oldum…
iyi
ki bu toprakların bayramlarını yaşadım…
ve iyi
ki bu topraklarda yaşlanıp yaşayıp öldüm…
(
murat örem / 23 eylül 2015 / ankara…)
-fotoğraf / çok eskilerden bir kurban bayramı sabahı / susurluk
90’ların başı / baba oğul öremler /
taşkın örem / murat örem….-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder