Takvimlerden yine böyle yazdı…
Temmuz’du , 2007’ydi…
Her yaz yolumun düştüğü ege’deydim yine…
Arda
daha ilkokuldaydı…
Umur
daha ortaokuldaydı…
Ben saçları simsiyaha
yakın , 40 kapısının eşiğinde
bir adamdım…
Behruz Çinici’nin
çokk yıllar önce güzelim aklı ve emekleriyle yoktan var ettiği Artur’a
gitmiş orada açılan marketten dergiler almıştım…
-Artur deyince çoğunluğun aklına sonradan görme , babadan görme hali vakti yerinde tirit tatilciler gelir, benim aklıma yalnızca Behruz Çinici gelir…Eh, benim aklım da hep böyle ters çalışır zaten...-
İşte bu Artur’daki
marketten biralar almıştım, gazeteler almıştım, çocukların mangalı için kömür
almıştım, et almıştım, ıvır zıvır almıştım…
Alışverişi yapıp
elimdeki torbaları içeriye bıraktıktan sonra balkondaki plastik sandalyelerden
birine her zamanki gibi kaykılarak oturup bacaklarımı da balkon duvarının
küpeştesine amerikalı yuppieler gibi
saygısızca (!) uzatıp elime dergilerden
birini aldığımda kapakta onu görmüştüm…
Ölüm yıldönümünden yola
çıkarak anıyorlardı kendisini…
Sakallı bir adamdı…
Gözlerini kısarak gülen
bir adamdı…
Artık bedeniyle ölmüş
bir adamdı…
Artık , olabilirse , yazılarıyla
yaşayacak bir adamdı…
Reha Mağden’di
adı …
Yazardı…
Gazeteciydi…
Sosyologdu…
Akademisyenliğin
kıyısında dolaşmıştı..
Baba olmuştu…
Koca olmuştu…
Solcu olmuştu…
Çok sarhoş olmuştu…
“Reha sen , sen olmasan
ne olurdun” sorularına
her seferinde
“ çok mahcup olurdum …” cevabını vermişti…
“ çok mahcup olurdum …” cevabını vermişti…
Bunların
hepsini
yaşayıp
bitirip
ölü
olduğunda
daha
51 yaşındaydı
Reha Mağden…
hepsini
yaşayıp
bitirip
ölü
olduğunda
daha
51 yaşındaydı
Reha Mağden…
Şimdi yine takvimlerden yaz…
Aradan 7 yıl geçmiş…
Yıl 2014 olmuş…
Arda lisedeki yıllarını
yarılamış…
Umur çoktan üniversiteli olmuş…
Ben de sakalları
saçları bembeyaza giden kıdemli bir baba olmuşum…
50 yaşa 40 yaştan daha
yakınım artık…
2007 yazından 2014 yazına ulaşırken aradan 7 yıl geçtiğinde , şu Ağustos gecesinde, evimde , bilgisayarın başında birden aklıma düşünce Reha Mağden bu cümleleri yazmak geldi aklıma…
Ben iyi bir okurdum ama Reha Mağden’in iyi bir okuru olmadım…
Fakat kelimelerindeki sahihlik
ve sahicilik hep dikkatimi çekti…
Dilindeki o hesapsız
kitapsız külhanilik de daima yakıştı
sanki ona…
Hiç sahte ve sakil
durmadı…
Reha Mağden’in iyi okuru olmadım ama Mağden’in en yakınlarında olan isimlerden çok değerli birinin endiseliperi.blogspot.com yazılarında / anılarında çok çıktı Reha Mağden karşıma…
Bakın ne yazmış yıllar
önceki yazılarının birinde Reha Mağden ;
“Mutlu insanları
sevmem, biliyor musunuz?
Sanki işaret parmakları hep havada gibi gelir bana; "bak dikkat et, mutlu olmak var," dercesine... Biraz 'kırıtkan' gibi dururlar nedense ve 'kibir' ile kırıtkanlık ne kadar çelişkilidir!
Oysa ne ibneler gördüm, on mutlu maço zamparayı dörde katlayacak kadar delikanlıdırlar...
Ben, başına çorap örmüş insanları severim, başlarını belaya sokmuş insanları, evet!
Emeğiyle geçinen açların göğe doğru lanet savurmalarını severim; gökyüzü üretken bir şiddetle kaynar, oradan acaip bir şefkat duygusu iner yeryüzüne... Onlar, benim adamlarım, ağlarken bıçak çekerler!
(…)
Mutsuzlar sorumsuzdur, evlad-ı ayali ihmal ederler ve hayatları hep vicdan azabı içinde geçer; bir kibrit almak için evden çıkıp, bir yıl sonra dönen sorumsuz, mutsuz, yoksul hikayeleri, bir tür efsane olmuştu. Biz, devrile devrile yürüyen, "sen, sen olmasaydın, ne olurdun," diye soranlara, "mahcup olurdum," diyen adamlarız.
Mutlular ise, şişman
çocuklarına yazlıklar alır, bir garip iç sıkıntısıyla hayatı sürdürürler...
Zenginlik iyi değildir, biliyor musunuz?
Size 'züppelik' imkanı verir ve bu iyi bir şey değildir, değil mi?
Neden bu kadar imkan, içinde -garip ama- bir tür aşağılık duygusunu, 'yetişememeyiş kompleksini' barındıran bir bir küstahlık yaratıyor? Neden insanların farklılığı daha fazla tabak ve yemiş olan bir masanın ayrıcalığına indirgeniyor? Karnımızı doyurmak istediğimizde, neden 'dervişin üç zeytini' hikayesini hatırlamıyoruz?
(…)
Güngörmüş, göçmüş, çökmüş, geçmişteki kıyımları hatırlayan, vicdandan nasibini almış aristokratları, görgüsüz, sonradan görmelere tercih ederim tabii.
(..)
Bir arkadaşım, 70'li yıllar olmalı, "simit ve kaşar peyniri alabilmeli, çay içerken yemeliyim," derdi. Sait Faik'in de böyle bir hikayesi olduğunu bilmiyordu bile.
Otuz üç, ya da başka yaşında başını belaya sokmuş adamların ortak paydası şudur:
Biz göze aldık ve yakışıklıyız; siz semirin durun!
Kızlar bizi sevecek!
Çocuklarımız da...”
**********
Takvimlerden yine böyle yazdı…
Temmuz’du , 2007’ydi…
Her yaz yolumun düştüğü ege’deydim yine…
Arda
daha ilkokuldaydı…
Umur
daha ortaokuldaydı…
Ben saçları simsiyaha
yakın , 40 kapısının eşiğinde
bir adamdım…
.......
.......
Hikayenin devamını
biliyorsun ey okur…
Hikayenin devamını
yukarıda okudun ey okur…
Ölümünün 8. yıldönümünde
Reha
Mağden’e selam olsun ey okur…
(murat örem / 3 ağustos
2014 / ankara..)
merhaba
YanıtlaSilendişeli peri yani olcay öztorunun bloğuna umar törem diye yorum bırakan kişi siz misiniz gerçek adı murat örem peri de her seferinde bu umar törem ismini yanlış yazıyordu. ben böyle bir bağdaştırma yaptım doğru mudur.
inanın ben bile unutmuştum....
YanıtlaSilevet, oğullarım umur ve arda'dan yola çıkarak böyle bir alegori yapmıştım çokk yıllar önce...
selamlar...
http://www.radikal.com.tr/turkiye/reha-magdeni-kaybettik-787025/
YanıtlaSilBirgün Gazetesi Yazıişleri Müdürü Murat Ören: Mesleki olarak tanıdığım en heyecanlı gazeteciydi. Meslektaşlarımız onu örnek almalı. Herkesin önemsiz bulduğu detaylardan haberler çıkaran bir gazeteciydi. '50 yıllık hayatıma, 90 yıl sığdırdım. Gözüm arkada gitmiyorum" derdi.
ben murat örem'im:)) alıntısını paylaştığınız isim murat ören...dikkatsız okurlar için bu hatırlatmayı yapalım...paylaşım ve yorumunuz için size teşekkür edelim...bir de keşke kendi isminizi de ekleseydiniz de "adsız" diye geçmeseydiniz diyelim...
Silselamlar...
murat öreM:)))
merhaba ben dikkatsiz bir okur değil gayet dikkatli bir okurum sizin umar törem diye yorum bıraktığınızı yazan kişi de benim sizde evet ben bile unutmuştum alegori yaptım demiştiniz üstelik çoğu yerde gerçek adınızı vermiyorsunuz bunun dikkatsiz okur olmakla alakası yok ama önyargılı olmakla çok alakası var. murat örem veya murat ören sonuçta bir harf değişik o kişinin de siz olduğunuzu düşündüm bunun dikkatsizlike alakası yok. sorun sizin adınızı kullanmamanızla alakalı kendi adıma gelince diyelim fatma, ayşe esra fark eder mi internet ortamında siz beni tanımıyorsunuz ben sizi tanıyorrum adımı ayşe olarak da yazabilirdim fark eder miydi ya da sizin gibi bir takma isim bulur umar törem yazardım.
YanıtlaSilsayın adsız;
Silyorumunuzu yayınladım....
bunu prensiplerim gereği yaptım...
yayınlamadan önce defalarca okudum...
anlam veremedim çünkü ifadenizdeki siteme...
sonra geri döndüm bir önceki yorumuma baktım...
orada da sizi incitecek bir tarz bulmadım...
aksine yapıcı üslupla tamamlamışım paylaşımlarınızı...
ben size dikkatsiz demiyorum ki..
dikkat etmeyen okurlar için hatırlatma yapıyorum...
bunu kendisini tanımadığım murat ören için de yapıyorum...
zaman zaman böylesi karıştırmalar olduğu için biliyorum...
çoğu yerde gerçek adınızı vermiyorsunuz demişsiniz...
haksızlık yapmışsınız...o alegori dışında....
kaldı ki orada da bunu samimiyetle paylaştım sizinle...
ben onlarca yıldır ismini hiç sakınmayan biriyim...
nereden böyle bir çıkarımda bulundunuz acaba...
adınızı yazmamış olmanıza dikkat çekmemde ne var...
buna rağmen tüm yorumlarınızı yayınladım geçmişte...
yine yayınlıyorum bakın...
ama isminizi okurların bilmesini istemem olumsuz değil ki..
tüm bunlara rağmen yorumunuz yukarıda...
benim de cevaplarım bunlar...
fakat inanın bu tepkiye gerek yok..
sonuçta harfler üzerinden anlaşıyoruz..
ve bunu bir polemik unsuru yapmaya gerek yok...
selamlarımla...
murat öreM:)))