*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

7 Temmuz 2014 Pazartesi

ey ahali ; teknoloji falında "kem gözler" var....dileriz hayırlara çıkar....




Bir önceki yazıda söze ; “ Bırakalım teknolojinin diğer unsurlarını son 15 yılda sırf cep telefonlarının yaygınlaşması bile bütün ilişkileri derinden hatta kökünden etkiledi...”  diye başladık...

Yazıyı okuyanlar hatırlayacak...Okumayanlar da zahmet olmazsa ve niyetleri varsa hala göz atabilir o hemen aşağıdaki yazıya...

Evet ; teknoloji bir yanıyla hayatımızı  çok kolaylaştırırken aslında yeni sıkıntılar da açtı başımıza...Hayatın güzel ve küçük sürprizleri bile azaldı...

Çınlayarak çalan bir telefonun ardında kimin olduğu duygusuyla ahizeyi kaldırmak yok artık...Herkes herkesi ekrandan görebiliyor aradığı ve arandığında..Bilinmeyen numarayla , münasebetsiz telefonlarla rahatsız etmeler neredeyse tarihe karıştı...Bu iyi...Konuşmak istemediğiniz  kişilere cevap vermeyebiliyor, bilinmeyen numaraları  engelleyebiliyorsunuz...Bu da iyi...

Fakat bu yeni durum , yeni kırgınlıkların da kapısı artık...

Çünkü aradığı kişinin telefonunu bilerek  açmadığını  düşünenlerin sayısı artarken   herkesin  aklından  bin  türlü şey geçiyor... Teknoloji  sayesinde ilişkiler bir yanıyla çok şeffaflaşırken farklı bir güven sorunu da öne çıkıyor zamanla  ve  ;

“ Aradığımda cevap vermedi,
hadi aradığımı  duymadıysa bile
onu aradığımı daha sonra görünce
neden beni hala aramadı....?

biçiminde sorular zihinleri kemirip duruyor...

Onlarca yıllık eşler, sevgililer, yakın arkadaşlar  gizliden gizliye birbirlerinin  telefonlarını, mesajlarını  kurcalamayı hak görüyor...Önce kendisine, sonra da ilişkisine ve karşıdakine güvenini kaybedenler farklı yollarla hafiyelik yapıyor... İçlerinden çok gözü kara olanlar, evlerden ırak olsun,  yasadışı dinleme dinletme yoluna bile sapıyor ...

Adına sosyal medya denilen alanlarda yaşananlar da ayrı bir alem elbette...Hayatını,  çoluk çocuk da dahil gereksizce teşhir etmenin tarifsiz egosuna , büyüsüne , kandırmacasına teslim olanlar mı ararsınız ? tavladan , mavladan , okeyden mokeyden yola çıkıp pusulasını şaşıranlar mı ?

Otuz iki kısım tekmili birden ; hepsi var maşallah...

Aslında bütün bu bodoslama yanlışları yaparken , üç hamle sonrasını hesaplamadan  mahremiyetine ne idüğü belirsiz birilerini bilerek bilmeyerek sokarken , ipin ucu nasılsa bende istemezsem koparır atarım diyen büyük çoğunluk yine de  kaybettiği insanı ve insanlığı arıyor...

Bu cümlelerin ardından, teknoloji konusunda yıllardır çok emek verilmiş araştırmalar yaparak okurlarıyla  paylaşan Serdar Kuzuloğlu’nun  yıllar  önceki Fabrika Ayarlarını Güncelleyeceğiz başlıklı yazısından farklı alıntıları okuyalım şimdi...

Şunları diyor Serdar Kuzuloğlu ;

Âdemoğlu 10 bin yıl önce göçebe kabileler halinde doğadaki hayvanları avlayıp meyve-sebze toplayarak hayatını sürdürüyordu. 4.5 milyar yıllık dünya tarihinde dikkate bile alınmayacak bir zaman diliminde geldiğimiz noktaya bakın...(..)

İnsanlar zamanla her ihtiyaç duyduğunda avlanmak yerine tarım yaparak, çiftlik kurarak, depolayarak daha kolay yaşayabileceklerini fark etmişler. Bu da yerleşik kültürü, bolluğu; dolayısıyla uygarlık ve ona bağlı bütün sorunların can suyunu vermiş. (..)Seyyah ve tüccarlar gittikleri diyarlardaki gelişmeleri kendi ülkelerine getirmiş. Çoğu zaman savaşlar bile bunun bahanesi olmuş.

İnsanlık tarihini genel hatlarıyla çok iyi özetleyen ve Gelişimi esas hızlandıran ise matbaa kuşkusuz. Okuma,  öğrenme avantajı kitap sahibi bir avuç aristokrattan yüz binlere, milyonlara yayılmış   diyen Serdar Kuzuloğlu şöyle devam ediyor yazısına ve şu çarpıcı örneği veriyor ;  

Yüzyıllar sonra gelen ve bizim şahit olma ayrıcalığına eriştiğimiz internet ise bilgiyi her an her yerden ulaşılabilir hale getirdi. Ama ne yazık ki hep en kolay yola meyleden doğamız gereği dijital çağ analog / klasik bilgi  kaynaklarını unutturdu. 6 bin yıllık uygarlığımızın ne kadar küçük bir diliminin elektronikleşebildiğinin farkında değiliz henüz. (..) Bütün bu bilgi birikimimize ve bunu kaynaklar arasında dönüştürüp aktarabilme yeteneğimize rağmen hâlâ binlerce yıllık tortuyu tek başımıza, kendi çabalarımızla ve ‘insan hızında’ öğrenmek zorundayız.

Oysa bugünün internet kapasitesinde bir insanın hayatı boyunca öğrenebileceği bütün verileri aktarmak 26 saat sürüyor. Yani Matrix filmindeki gibi ensemizde bir kablo girişi olsaydı, herkes hayatının ilk gününe bütün bilgilere sahip halde uyanabilirdi.

Serdar Kuzuloğlu  Fabrika Ayarlarını Güncelleyeceğiz başlıklı ironik yazısının son bölümünde  tıpkı George Orvell’in yarım asırdan daha fazla zaman  önce yazdığı 1984 isimli romanında yaptığı gibi yeni tehlikelere dikkat çekiyor devlet - insan ilişkisinden yola çıkarak ve yazıyı şöyle bağlıyor ;   

Beyinleri yedeklemek ya da başka beyinlere aktarmak distopik bir bilimkurgu gibi geliyor olabilir. Hele ki devletlerin bize yüklemek isteyebileceği ‘fabrika ayarlarını’ hayal edince.  Ama yakın gelecek -mecburen- böyle bir çağın ipuçlarını veriyor..

Serdar Kuzuloğlu’nun kehanetinden yola çıkarsak ;  ileriki yıllarda insanoğlunun fabrika ayarlarına geri döndürülmesi demek , dünya üzerindeki bütün devletlerin vatandaşlarını istedikleri yurttaş / insan / robot kalıbına kolayca  dökmeleri ve onların zihinsel iradelerini ellerinden almaları da demek olabilir...

Umarız teknoloji bu kadar ileri gitmez...Gitse bile devletler bu yanlışa düşmez çünkü böylesi bir durum kimsenin kimseden farkının kalmadığı tatsız tuzsuz, renksiz, tektip ve kötücül bir dünya demek...

Böyle bir dünyaya uyandığımız gün ,
İşte o zaman , yandı gülüm keten helva...

( murat örem / 2011 -  2014 / ankara...)

-fotoğraf / umur örsan örem / bozcaada / çınarlı bahçe/ 2009 -

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder