Bir
önceki yazıda söze ; “
Bırakalım teknolojinin diğer unsurlarını son 15 yılda sırf cep telefonlarının yaygınlaşması bile bütün ilişkileri
derinden hatta kökünden etkiledi...” diye başladık...
Yazıyı
okuyanlar hatırlayacak...Okumayanlar da zahmet olmazsa ve niyetleri varsa hala
göz atabilir o hemen aşağıdaki yazıya...
Evet
; teknoloji bir yanıyla hayatımızı çok
kolaylaştırırken aslında yeni sıkıntılar da açtı başımıza...Hayatın güzel ve
küçük sürprizleri bile azaldı...
Çınlayarak
çalan bir telefonun ardında kimin olduğu duygusuyla ahizeyi
kaldırmak yok artık...Herkes herkesi ekrandan görebiliyor aradığı ve
arandığında..Bilinmeyen numarayla , münasebetsiz telefonlarla rahatsız etmeler
neredeyse tarihe karıştı...Bu iyi...Konuşmak istemediğiniz kişilere cevap vermeyebiliyor, bilinmeyen
numaraları engelleyebiliyorsunuz...Bu da
iyi...
Fakat
bu yeni durum , yeni kırgınlıkların da kapısı artık...
Çünkü
aradığı kişinin telefonunu bilerek
açmadığını düşünenlerin sayısı
artarken herkesin aklından
bin türlü şey geçiyor... Teknoloji sayesinde ilişkiler bir yanıyla çok
şeffaflaşırken farklı bir güven sorunu da öne çıkıyor zamanla ve ;
“
Aradığımda cevap vermedi,
hadi
aradığımı duymadıysa bile
onu
aradığımı daha sonra görünce
neden
beni hala aramadı....?
biçiminde
sorular zihinleri kemirip duruyor...
Onlarca
yıllık eşler, sevgililer, yakın arkadaşlar
gizliden gizliye birbirlerinin
telefonlarını, mesajlarını
kurcalamayı hak görüyor...Önce kendisine, sonra da ilişkisine ve
karşıdakine güvenini kaybedenler farklı yollarla hafiyelik yapıyor...
İçlerinden çok gözü kara olanlar, evlerden ırak olsun, yasadışı dinleme dinletme yoluna bile sapıyor
...
Adına
sosyal
medya denilen alanlarda yaşananlar da ayrı bir alem elbette...Hayatını, çoluk çocuk da dahil gereksizce teşhir
etmenin tarifsiz egosuna , büyüsüne , kandırmacasına teslim olanlar mı
ararsınız ? tavladan , mavladan , okeyden mokeyden yola çıkıp pusulasını
şaşıranlar mı ?
Otuz
iki kısım tekmili birden ; hepsi var maşallah...
Aslında
bütün bu bodoslama yanlışları yaparken , üç hamle sonrasını hesaplamadan mahremiyetine ne idüğü belirsiz birilerini
bilerek bilmeyerek sokarken , ipin ucu nasılsa bende istemezsem koparır atarım
diyen büyük çoğunluk yine de kaybettiği
insanı ve insanlığı arıyor...
Bu
cümlelerin ardından, teknoloji konusunda yıllardır çok emek verilmiş
araştırmalar yaparak okurlarıyla
paylaşan Serdar Kuzuloğlu’nun yıllar önceki Fabrika Ayarlarını Güncelleyeceğiz başlıklı
yazısından farklı alıntıları okuyalım şimdi...
Şunları
diyor Serdar Kuzuloğlu ;
Âdemoğlu
10 bin yıl önce göçebe kabileler halinde doğadaki hayvanları avlayıp meyve-sebze
toplayarak hayatını sürdürüyordu. 4.5 milyar yıllık dünya tarihinde dikkate
bile alınmayacak bir zaman diliminde geldiğimiz noktaya bakın...(..)
İnsanlar
zamanla her ihtiyaç duyduğunda avlanmak yerine tarım yaparak, çiftlik kurarak,
depolayarak daha kolay yaşayabileceklerini fark etmişler. Bu da yerleşik
kültürü, bolluğu; dolayısıyla uygarlık ve ona bağlı bütün sorunların can suyunu
vermiş. (..)Seyyah ve tüccarlar gittikleri diyarlardaki gelişmeleri kendi
ülkelerine getirmiş. Çoğu zaman savaşlar bile bunun bahanesi olmuş.
İnsanlık
tarihini genel hatlarıyla çok iyi özetleyen ve Gelişimi esas hızlandıran ise
matbaa kuşkusuz. Okuma, öğrenme avantajı
kitap sahibi bir avuç aristokrattan yüz binlere, milyonlara yayılmış diyen Serdar Kuzuloğlu şöyle devam
ediyor yazısına ve şu çarpıcı örneği veriyor ;
Yüzyıllar
sonra gelen ve bizim şahit olma ayrıcalığına eriştiğimiz internet ise bilgiyi
her an her yerden ulaşılabilir hale getirdi. Ama ne yazık ki hep en kolay yola
meyleden doğamız gereği dijital çağ analog / klasik bilgi kaynaklarını unutturdu. 6 bin yıllık
uygarlığımızın ne kadar küçük bir diliminin elektronikleşebildiğinin farkında
değiliz henüz. (..) Bütün bu bilgi birikimimize ve bunu kaynaklar arasında dönüştürüp
aktarabilme yeteneğimize rağmen hâlâ binlerce yıllık tortuyu tek başımıza,
kendi çabalarımızla ve ‘insan hızında’ öğrenmek zorundayız.
Oysa
bugünün internet kapasitesinde bir insanın hayatı boyunca öğrenebileceği bütün
verileri aktarmak 26 saat sürüyor. Yani Matrix filmindeki gibi ensemizde bir
kablo girişi olsaydı, herkes hayatının ilk gününe bütün bilgilere sahip halde
uyanabilirdi.
Serdar
Kuzuloğlu Fabrika Ayarlarını
Güncelleyeceğiz başlıklı ironik yazısının son bölümünde tıpkı George Orvell’in yarım asırdan daha
fazla zaman önce yazdığı 1984 isimli
romanında yaptığı gibi yeni tehlikelere dikkat çekiyor devlet - insan
ilişkisinden yola çıkarak ve yazıyı şöyle bağlıyor ;
Beyinleri
yedeklemek ya da başka beyinlere aktarmak distopik bir bilimkurgu gibi geliyor
olabilir. Hele ki devletlerin bize yüklemek isteyebileceği ‘fabrika ayarlarını’
hayal edince. Ama yakın gelecek
-mecburen- böyle bir çağın ipuçlarını veriyor..
Serdar
Kuzuloğlu’nun kehanetinden yola çıkarsak ; ileriki yıllarda insanoğlunun fabrika
ayarlarına geri döndürülmesi demek , dünya üzerindeki bütün devletlerin vatandaşlarını
istedikleri yurttaş / insan / robot kalıbına kolayca dökmeleri ve onların zihinsel iradelerini
ellerinden almaları da demek olabilir...
Umarız
teknoloji bu kadar ileri gitmez...Gitse bile devletler bu yanlışa düşmez çünkü
böylesi bir durum kimsenin kimseden farkının kalmadığı tatsız tuzsuz, renksiz,
tektip ve kötücül bir dünya demek...
Böyle
bir dünyaya uyandığımız gün ,
İşte
o zaman , yandı gülüm keten helva...
(
murat örem / 2011 - 2014 / ankara...)
-fotoğraf / umur örsan örem / bozcaada
/ çınarlı bahçe/ 2009 -
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder