Tatil...
Beş
harfli sihirli bir kelime...
Öğrenciyken
de çalışırken de dört gözle beklenen...
Tatil
, Farsça kökenli ...
Atalet
kelimesinin
de yakın akrabası !!!
Atalet, dilimizde işlevsizlik , hareketsizlik, tembellik anlamlarında da
kullanılır...
İngilizler
tatile , holiday demiş...
Onun
kökenini de, merak edenler araştırsın artık...
Öyle armut piş ağzıma düş !!! olmaz her zaman ...
Bu girizgahı ara tatilin son
düzlüğünde yazdık çünkü ilköğretim ve lise çağındaki çocukları olanlar için yeniden okul zamanı. Laf aramızda anne baba olmanın keyifli ama bir o kadar da
zor yanlarından biri de çocukların okul dönemiyle başlar. Hele, derslere olan
ilgileri inişli çıkışlı ve dönem dönem vurdumduymaz
da oluyorsa çocukların, çocuklarımızın...
Oysa
çocuklarımız da eninde sonunda idrak
ediyor ki , gelecekteki başarıları kendilerinin olacak anne babalarının değil...Ruhsal
bir sıkıntısı yoksa hiçbir anne baba öğrencilik yıllarında yaşadıklarını
çocuklarının okul başarıları üzerinden temize çekmeye kalkmaz...Hiç kimse
evladının başarısını kendi geleceği için kurgulamaz...Türkçemizdeki o güzel
deyimle , hepimiz evlatlarımızın ‘merde namerde muhtaç olmadan yaşaması için’
başarılı olmasını isteriz...
- değerli okur ; evet ben de
biliyorum evlat kelimesi veled’in çoğuludur...dolayısıyla
evlatlar dememek gerekir...ama bir de şu vardır galat-ı meşhur galat-ı meşrudur... "galat
i meşhur lugat i sahihten yeğdir’e
şimdilik değinmemiş olalım....-
Hepimiz
okul sıralarından geçtik...
İçimizde
her daim birinci olanlar da vardı ama
eski bir deyimle beşten şaşma altıyı aşma tekerlemesini
kendine rehber edinenlerimiz çoğunluktaydı...Laf aramızda güzel bir tarafı da
vardır bu kanaatkarlığın..!!! Tecrübeyle sabittir...
Aslına
bakarsak eğitim ve öğretim kavramları her gelen günle yeniden tanımlanmak
zorunda. Bundan yalnızca 20 yıl , 10 yıl
önceye kadar bile öğreten ve öğrenen arasındaki ilişki çok daha belirgin , keskin
ve hiyerarşikken bu sınırların belirsizliği ve geçirgenliği tahmin edilemeyecek
kadar artmış durumda bugün...
Eski
dönemlerin öğreten ve öğrenenleri arasındaki kalın çizgi inceldikçe
bilgiye dayalı otoritenin
kurulması da çok güçleşiyor...Anlamsızlaşıyor.
Bu
gerçeği , okuldaki öğretmenler kadar bizler de
anne baba olarak evlerimizde yaşıyoruz ...
Eskiden,
öğrenme dediğimiz gerçekliğin en büyük unsuru tecrübe etmek, deneyim
kazanmaktı....Tecrübe de genel olarak yaşla kazanılan bir bilgi ve
pratik olduğu için anne babalar bildiklerini çok daha rahat
anlatırken çocukları üzerinde kendiliğinden
otorite kurabiliyor ve bu durum
çocuğun anne babaya duyduğu saygıyı hatta çekinme duygusunu peşin peşin artırıyordu...
Oysa
artık bunu başarmak eskisi kadar kolay değil hatta mümkün değil...
Teknoloji
hayatımızın her alanına girdikçe herhangi bir teknolojik aleti doğduğu günden
itibaren gören ve kullanan çocuklarımızın karşısında bizler , öğreten
insanlar değil , öğrenen insanlarız çünkü...
Bu değişimden dolayı eski günlerin otoritesini eski metodlarla kurmamız imkansız...Mesela, görüntüsü giden
telefonunuzu, bilgisayarınızı kendiniz mi düzeltiyorsunuz , yüzlerce televizyon
kanalını siz mi ayarlıyorsunuz yoksa her fırsatta işin içinden
çıkamayarak evladım yetiş diye yardım mı istiyorsunuz çocuklarınızdan
torunlarınızdan etrafınızdaki genç insanlardan ?
Hal
böyle olunca ortaya yeni ve hepimizin acemisi olduğu bir başka gerçeklik
çıkıyor....Her gün öğrenen ve öğrenmeye ihtiyaç duyan asıl grup
anne babalar, öğretmenler olurken öğreten ve bilgilerine ihtiyaç duyulanlar da
çocuklarımız , öğrencilerimiz oluyor...
Böyle
bir dünyada da klasik anlamdaki öğreten öğrenen ilişkisi değişirken hepimizi yeni adımlar, yeni imtihanlar ve
yeni bilinmezler bekliyor...Şurası gerçek ve hepimiz kabullenmek zorundayız
ki , içinden geçtiğimiz çağ anne babalarımızın , öğretmenlerimizin bizi
yetiştirdikleri çağ değil...
Artık
bilginin dayandığı en büyük güç yaşlanmak ve tecrübe etmek değil...
Bu
durumda çocuklarımızla öğrencilerimizle aramızdaki duvarları kaldırmak da, yeni bir ilişki
gerçeğine yürümek de öncelikle bu gerçeği
görmekten ve kabullenmekten geçiyor...
Evet
biz büyüklerin hala öğretecek çok şeyi var küçüklere ama eskisinden farklı
olarak onların da bize öğretecek şeyleri günden güne artıyor...
Şimdi
başa dönüp soralım ; tatil ne demekti köken olarak ?
Hatırlayanlar
parmak kaldırsın...
Şimdi
de birkaç yazı önceye dönelim .
Ne
diyordu Özdemir Asaf ;
“Çalışmada
tembel
yaşamada
da tembelse
o
kişi, tembeldir,
değilse
iş başkadır”
Çocuklarınızla ,
öğrencilerinizle kurduğunuz ilişki, eskinin doğru metodları yanında mutlaka başka pencerelere de açık olsun...
Şurada yazıp söylediklerimizi
de hariçten gazel okumak olarak yorumlamayın...
Bu sözlerin arkasında da 45
yıldır "taşkın hocanın ve müjgan hoca'nımın" evladı olma gerçeği , hakiki bir hayat talebeliği ve bir de oğullarım Umur Örsan ve Arda Erhan Örem'e 20 koca yıldır çok gönülden
yapılmış babalık günlerinin tecrübesi var...
Bir de tabi “Susurluk
Lisesi” var...
O lisenin öğretmenlerinin güzel emekleri var...
Behçet abilerin, İsa abilerin.... bile çok emekleri var...
Behçet abilerin, İsa abilerin.... bile çok emekleri var...
Yukarıdaki
paragrafta öğrencilik yerine neden talebelik yazdığımızı merak edenler
çıkıp da daha yazıyı okurken talebe kelimesinin bilgiyi
, öğrenmeyi talep eden anlamına geldiğini hatırlamışlarsa, onlara da can-ı gönülden
selam olsun...
(
murat örem / 07 şubat 2014 / ankara...)
-
fotoğraf / susurluk lisesi gezisi /
1980’ler..../ rahmetli ayhan abi... -
- fotoğrafın üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz....-
sevgili murat kardşim yüreğine kalemine sağlik.ben Taşkin hocamin ve susurluk lisesinin eski bir öğrencisi olarak yazilarinizi tesadufen hocamin sayfasinda gördüm ve beğeniyle takip ediyorum.sağlik ve başari dileklerimle sevgiler...
YanıtlaSilDeğerli Hocam / Sevgili Hülya Hanım ;
YanıtlaSilYukarıdaki yorumunuzun , taltif edici cümlelerinizin ve sosyal platformda yazılarımı paylaşıyor olmanızın benim için çok onurlandırıcı olduğunu bir kez de burada yazıyla yinelemek isterim...
Sayfanızda paylaştığınız her yazım internetin o güzel dehlizlerinde kendine yeni yollar da bularak hiç abartmadan söylüyorum yüzlerce kez daha okunur oluyor...
Sonuçta bu yazıları sevabı günahıyla daima yapıcı olmaya çalışarak ve başka hiçbir amaç gütmeyerek daha çok dostumuza ulaşsın diye yazdığım için ben de bu süreçten tarifsiz mutlu oluyorum...
Sağolunuz , varolunuz...
Bu yazılar vasıtasıyla karşıma çıkan bir başka gerçeklik de evlatları olmamın avantajını kullanarak ilk gençlik zamanlarımda acı tatlı tartışmalar da yaşadığım Taşkın Hocamızın ve Müjgan Hocanımın siz öğrencilerinin gönlünde ne kadar saygıdeğer bir yer edindiklerini bir kez daha görmenin onur verici hazzı oluyor...
Bazı kıymetli öğretmenler nasıl hepimizin zihninde çok müstesna yerlerde yaşamaya devam ediyorlarsa , eminim ki sizler de öğrencilerinizin gönlünde bu manalı yerlerde onlarca yıl yaşayacaksınız...
Size ve kıymetli eşinize saygılarımı sunarken, aile fertlerine de sevgilerimi iletiyorum...
Yeni yazıları güzellikleri umutları paylaşmak dileğiyle...
murat örem....
Yazının en başını hatırlamak gerekirse;
YanıtlaSilTatil geçerliliğini yitireli bence çok oldu. Hayatımızda artık 'tatil' diye nitelendirdiğimiz olaylar 'değişiklik' yapmaktan öte değil.
Bir de olayın başka yanı var. Mesela (yazları diyelim) sevdiğiniz bir işe odaklanıp dünyayı unutmak (misal bilim için çalışmak) kelimenin anlamını karşılamasa da olabilecek en güzel 'tatil'dir. Saygılar.
Değerli Hades Kharon ;
SilBiraz geç bir yanıt vermek zorunda kaldıysam da kusuruma bakmayın...
Şimdi hemen , bir diğer yorumunuza teşekkür etmek için dğer yazıdaki yorumunuza geçeceğim...
Çok selam çok merhaba...
murat örem...
Benim için öğrencilik yıllarımda tatil = okul oldu hep. O yüzden herkesin tatili dört gözle beklediği gibi bende okul dönemini dört gözle beklerdim. Okul her zaman huzur bulduğum, boş vakitlerimde arkadaşlarımla vakit getirebildiğim bir mekanıydı.
YanıtlaSilMurat bu güzel yazın için çok teşekkür ederim. Kalemine sağlık.