Tarık Buğra öleli 20 yıl olmuş...
Dönemeçte’nin , Osmancık’ın , Yağmur
Beklerken’in yazarı öleli 20 yıl olmuş...
Bu roman isimlerinden
sonra bile hala “Tarık Buğra kimdi...” diyenler çıkarsa “1980’lerin fenomen olmuş dizisi Küçük
Ağa‘nın da yazarıydı Tarık Buğra”
dersek , büyük çoğunluk daha bir
iyi hatırlar o çok emek verilmiş çalışmayı, romanı ve yazarını...
Yönetmenliğini Yücel
Çakmaklı’nın yaptığı Küçük Ağa dizisinde , Fikret Hakan, Çetin Tekindor,
Aydan Şener devleşmişti, müzikler Yalçın Tura’ya aitti ve prodüksiyonun arkasında TRT
imzası vardı...
Küçük Ağa’da , bütün
umudunu, inancını kaybetmeye ramak kalarak
cepheden dönmüş ve işgal günlerinde ne yapacağını şaşırmış Çolak
Salih’e bıçak gibi cümlelerle şunları söylüyordu Ali Emmi kahvede ;
“Utan len hafızın oğlu utan.
Koca Memalik-i Osmaniye
senden beter oldu, bin beter oldu.
Kıçı kırık İtalyan
askeri gelmiş ta Akşehir’e dayanmış da Hafız’ın oğlu kolundan budundan konuşur.
Haram olsun o gaza sana
diyecem emme, dilim varmaz utan, utan...”
Tarık Buğra Türk
Edebiyatının ve düşünce hayatının en büyük romancılarındandır...Yaşadığı
dönemde siyasi olarak karşı kamplarda durdukları isimlerin çoğunluğu ve bizim için
de tartışılmaz biçimde hakiki bir edebiyatçıdır Tarık Buğra...
Yaşadığı dönemde romancı, hikayeci, oyun yazarı yönleriyle öne
çıkmaktan daha çok, günlük fıkralar
yazdığı yayın organlarının siyasi yelpazesinin içine sıkıştırılsa da, bu durumu
biraz da kendisi yaratmış olsa da çok büyük
bir kalemdir Tarık Buğra...
Farklı nedenlerle bugün bile birkaç nesil Tarık
Buğra’nın güngörmüş bir nehir gibi akan Türkçesinden mahrum kalmış ,
yazdıklarını okumamış olsa da Tarık Buğra’nın
çok usta bir kalem olduğu gerçeği değişmez...
Yazdıklarının tümünde, yaşanan değişimi insanı merkeze alarak işleyen Tarık
Buğranın romanlarının da ana ekseni değişimin kendisi ve değişim süreçleridir.
Yazının başında
değindiğimiz Küçük Ağa romanı da Tarık Buğra’nın bir çok yazısı gibi resmi
ideolojiyle ciddi anlamda ters düşen saptamalarla doludur. Tarık Buğra, devletin
kontrolüne girmiş veya ideolojilerin
emrine verilmiş bir sanatın, sanat olamayacağını düşünür ve taaa 1980 ler ve 90’ların başında şunları söyler:
“Politikaya karşı
bağımsızlığını koruyamayan edebiyatların, sanatların bulunduğu yerde kültür
çürümeye mahkumdur.
Ve Türkiye’de kültür
yok gibidir.
Türkiye bir kültür
sömürgesi olmuştur.
Açın televizyonunuzu,
bakın yayın hayatımıza…
Bu da büyük çapta
politik kavgalar yüzünden olmuştur.
Değerlerimizi, politik
anlayışların çerçevesi içinden bir türlü ön plana çıkartamamışızdır.
Yıpratmışızdır.”
Bir dönem ve maalesef
belki de her dönem ; her şeyi ve herkesi siyah ya da beyaz olarak
görüp bir kalıbın içine oturtma hastalığımızdan Tarık Buğra da payına düşeni almıştır...Yaşadıklarını
şu cümlelerle özetler Tarık Buğra;
1958-59’da, sağ-sol
meselesi başladığında komünist diyorlardı bana.
1960’tan sonra
birdenbire faşist, ırkçı, şeriatçı, kafatasçı oluverdim.
Ne onunla, ne de onunla
ilgim var.
Mümkün olduğu kadar
dürüst olmaya çalışan, herhangi bir peşin hükme bağlanmamaya gayret eden ve
sloganları kesinlikle küçümseyen bir yazarım”
26 Şubat 1994’te , bundan
20 yıl önce, 76 yaşındayken ölen Tarık Buğra’yı bu kısa yazıyla hatırlamak ne
kadar büyük onursa bizim için, aynı
oranda da sorumluluktur...
( murat örem / 24 şubat
2014 / ankara...)
Büyük bir yazardı. Senin de bahsettiğin gibi küçük ağa adlı eseri çok güzeldi. Diizisi de döneminin en güzel dizilerindendi. (O zamanki diziler esere sadık kalınarak çekilirdi. )
YanıtlaSilHuzur içinde uyusun.