tam tamına,
21 yıl olacak üç beş ay sonra...
1998 yılının upuzun yaz mevsimi,
güneşli ağustosu...
ankara'nın sarı sıcağında
ilerliyorum otomobilimle...
gepgenç bir adamım....
genç bir babayım...
kıdemli bir kocayım da....
şaşırdınız mı,
"gepgenç bir adamım..."
dememe...
şaşırmayın....!
bugün,
50 küsurlu yaşlardan bakınca
30 yaş ne ki...?
upuzun bir konseri
daha üçüncü şarkıda
izlemenin keyfi gibi
ışıltılı yolun başı , 30 yaş...
direksiyonda yalnızım....
otomobilin camları açık...
donanımlı klimalı değil demek ki,
o zaman otomobiller...
ya da bizim
orijinal italyan 1993 uno 60 s
klimalı değil....
bu durum
daha yüksek ihtimal :)))
direksiyonda yalnızım...
otomobilin camları açık...
-kızkardeşim evlilik hazırlıklarında
yeni evini tutmuşuz,
koşturuyorum / z boyası camı kapısı diye...
benim 50 yıldır
ağabey olmaktan
baba olmaktan
evlat olmaktan
sevgili olmaktan
müdür olmaktan
dost olmaktan
anladığım bu...
seviyorsan
önce koşturacaksın...
seviyorsan
önce üreteceksin....
" zktir edeceksin" bu bahislerde
çiçekli doğum günü yemeklerini
fiyakalı lafları, yaldızlı öpüşleri falan...
önce,
içtenlikle sahip çıkacaksın...
işine eşine aşına duruşuna
pazarlıksız bahanesiz sahip çıkacaksın...
her ahval ve şeraitte
zarfa değil
mazrufa bakacaksın...-
işte böyle koştururken
elim otomobilin direksiyonunda
100. yıl pazar yeri kavşağındayım...
bedenim otomobilde ama aklım evde....
aklım annesinin karnında gün sayan bebekte de...
aklım evde...
hem bebekte...
hem de kardeşini nasıl karşılayacağı
muamma olan 4 yaşındaki ilk evladımda...
aklım evde....
aklım kendi kardeşimde...
aklım işimde gücümde...
allahın, allahsız sıcağında
karnındaki yükle sağa sola dönemeyen
güpgüzel annede de aklım...
-aklıma tüküreyim ki
bin yaşına geldim :)))
aklım hala bir yerlerde...
aklım hala birilerinde...
aklım hala her yerde ... -
1998 yazında aklım yine her yerdeyken
gözüm de kavşağın trafiğinde....
ellerim,
orijinal italyan uno 60 s'in direksiyonunda...
fonda bir ses var....
radyonun sesi bu...
dışarıdaki uğultuları bastıracak kadar güçlü...
derken bir keman sesi yükseldi otomobilin içinde,
derken perdesiz gitarın tınlamaları dahil oldu
ve birden kanunun şıngırtaları da doldurdu dört yanı
ve o güzelim kadın sesi hepsinin üzerine şakımaya başladı,
"ardımda kaldı uzun yaz
yorgunum uzaktan geldim...
yol bitti çoktan...
yakanızdaki gül solmuş...
sarılsam üşür müsünüz ....
yakanızdaki gül solmuş...
aşk bitmiş çoktan....
gün bitti yol bitti ay battı...
aşk bitti çoktan....."
açtım radyonun sesini...
bıraktım aklımı o güzel leman sam sesine...
bıraktım aklımı hiç olmazsa 5 dakikalığına....
eve geldiğimde susmuştu leman sam...
aklım yine susmamıştı :))
şimdilerde dar vakitlerde görüşüp ateş aldığımız
ilkgözağrım kapıda karşıladı babasını...
havaalanı yanaklı oğlummm diye diye öptüm koklaya koklaya...
üç saatlik ayrılık hasretiyle :))) sarıldı paçalarıma....
annesi de, uzun yıllar yaptığı gibi kapıdaydı yine
gülümseyen hoşgeldiiin tonlamasıyla....
ben de girerken kapıdan içeri
herkes esenlikte mi dedim...
herkes huzurlu mu...
sen rahat mısın güzel anne...
karnındaki bebek iyi mi...
oğlumuz mutlu mu...
herkes iyi mi...
peşpeşe sıraladım cümleleri....
soğuk su ve elma istedim 4 yaşındaki evladımdan...
bir buse kondurdum güzel annenin yüzüne...
ve yine aynı anda her şeyi düşünür söyler ve yaparken
otomobilin içini dolduran leman sam'ın sesini de hatırladım...
itirafım olsun yeri gelmişken;
aklım benim, her zaman
en büyük akılçelenim oldu :)))
-bir de söz,
bir gün de size,
leman sam'la hatay'da yaptığımız
upuzunnn ve coşkulu sohbetimizi de
yazayım-
evin icinde dolanırken huzurla
artık dem "kıraat" vakti murat örem,
cümlesi dökülürken dudaklarımdan
kırmızı koltukların üzerine atıp kendimi
cemal süreya şiirleriyle dolu kitabı açtım,
"mutsuzluk gülümseyerek gelir (./..)
iki çay söylemiştik orda, biri açık
keşke yalnız bunun için sevseydim seni..."
( murat örem / 24 mart 2019 / ankara...)
leman sam 1998 albümünden....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder