geçmiş günlerin ağustosu gitmek
üzere….nasıl bir yağmur ve fırtına var ankara’da….öyle böyle değil…sitenin bahçesindeki çam ağaçlarının
iğnelerini yumak yumak koparıyor…kopardığı yetmediği gibi bir de alıp 4.
katın balkonuna kadar savuruyor…
gökyüzü kara kapkara…duman duman gökyüzü….bir misafir
bekliyorum uzaklardan…aklım biraz da onda…uçaktan nasıl inecek taksiyi nereden
bulacak…falan filan…aklımın bir yeri de küçük evlat arda erhan’da…şemsiyesi var mı …taksiye
binmesi gerekirse parası yanında mı…falan filan….
yağarken yağmur eserken fırtına, akşam da bastırıyor…zaman akıyor…önce misafir
giriyor kapıdan içeri…bir süre sonra da arda…ikisi de taksiden inip eve gelene
kadar bile “sucuk” olmuş…
derken bir mesaj düşüyor telefonuma …“herşeyin teorisi” filmi akşam 9’da mutlaka izleyiniz... diye…okuyorum mesajı ama filmi pür
dikkat izlemem zor…çünkü evde misafir var…misafire anlatmam gerekenler var, onu dinlemem
gerekenler var…bölük pörçük konuşup yarım gözle bakarken ekrana, üç kişi iki lokma yerken biz, film de bitiyor gecenin
11’inde….
“çat” diye bir mesaj daha geliyor telefonuma ; hawking'li bir film izledim başarmışlar..."
minvalince yazılmış cümleler…filmi yarım yamalak izlediğim
için birleştiremiyorum mesajdaki cümlelerle hikayedeki parçaları…
“iyi bir şey mi söyledin yoksa kötü bir şey mi :)))” diye yazıyorum ben
de…“ iyi bir şey söyledim . filmi
izlemedin mi yoksa sen ?” diye geliyor cevap !!!
kem küm edip top çeviriyorum emojilerle, gülen
adamlarla…ertesi gün hem çok garip hem de mutlaka beklediğim şeyler
oluyor…kopuyor dananın kuyruğu; bir rüzgar daha esiyor….bu
kez kopmuyor çam ağaçlarının iğneleri ama olması gerekenler oluyor….
hukukçulara da fikir olsun diye bir tabirle söylersem ; esas yönünden kusurunuz
olmasa da usulde büyük hatanız varsa , usuldeki yanlış esasın doğruluğunu da yutabilir…ve
usulde tümüyle hatalı olursanız esasta
pir ü pak olmanıza bakmaz sizi en çok sevenler ve hayat bile :)))) tam da oradayım işte !!!
aradan iki gün geçiyor….bir not düşüyor telefonun ekranına…herşeyin
teorisi filminin tekrarı digiturk yayınımızın şu kanalında şu saatte…diye…
arda arkadaşlarıyla akşam gezmesinde…
ev sessiz….ben yalnızım…
muhtemelen artık uzunca süre öyleyim…
çünkü cezalandırılmanın da
yalnız kalmanın da vahşi bir tadı var :)))
bu kez geçiyorum televizyonun başına….
fooşş diye çeviriyorum şişenin kapağını…
fulok fulok fulok diye doluyor bardak…
çıtır çıtır çıtır ediyor dişlerimin arasında patates cipsleri…
zorluyorum kendimi başladığım filmi bitirmek için….
çünkü çok çabuk sıkılan ukala bir izleyiciyim ben…
senaryoda kusur bulurum, dublajda kusur bulurum…
oyuncuların yeteneklerine takılırım…
hiçbir şey bulamasam , şu filmi izlerken 50 sayfa okurum
diye diye yan çizerim…bırakırım filmi izlemeyi…
yapmıyorum bu kez böyle bir şey…
başladığım filmi bitiriyorum…
çünkü hakikaten çok emek verilmiş bir film var…
çünkü hakikaten çok emek verilmiş bir hayat var…
stephen hawking var…onu önce çok önemseyen sonra
adım adım ondan uzaklaşan hawking’in karısı jane’in hayatı var…. aralarındaki bağ var...ortak evlatları var...
film bittiğinde söndürülmüş izmaritleri sayıyorum…sonra telefona gidiyor elim…iki gün önceki mesaja bir daha bakıyorum…okuyorum tane tane….bir daha bir daha okuyorum…“hakikaten iyi bir şey yazmışsın, şimdi anladım...ama, too late :))) ” diyorum aralık kalmış pencereden üfleyerek nefesimi…
bu kaçınçı gol, kendi kalene bile isteye :))) yahu beyim :)) diyorum…
bugün alınca ölüm haberini yüzyılın dehasının oturup bu yazıyı yazıyorum filmi ve STEPHEN HAWKING'ı anarak...
tavsiyem olsun siz okurlara ne yapın edin herşeyin teorisi filmini mutlaka ama mutlaka izleyin hawking'i uğurlamamızın ardından....
tavsiyem olsun siz okurlara ne yapın edin herşeyin teorisi filmini mutlaka ama mutlaka izleyin hawking'i uğurlamamızın ardından....
( murat örem / 14 mart 2017 / ankara....)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder