-aziz nesin yıllar önce şöyle bir cümle kurup yine fincancı katırlarını ürkütmüştü ; "türkiye'de her 10 kişiden 11'i şairdir...." bu cümlede elbette bir kara mizah, eleştiri ve somut gerçeklik vardı...insanlarımızın okumadan yazmaya çok meyyal olan taraflarıyla ince kalın dalgasını geçiyordu türkçenin gelmiş geçmiş en büyük yazarlarından olan aziz nesin...hakikaten adına yanlış biçimde sosyal medya denilen alan yaygınlaştıkça herkes her konuda pek güzel ahkam keser oldu...daha da önemlisi her şey ama her şey ölümler de dahil tüketilen bir nesne oldu sosyal medyada...bu işin pek duracağı da yok...
elbette yazmak kimsenin tekelinde değildir...ama yazmadan önce okumaktır işin amentüsü...bu yazıyı aylar önce yazmıştım,bu toz duman dağılsın, günlük gözyaşları bitsin, yazı daha sakin bir zamanda okunsun diye...vakit bu vakitmiş demek ki diye paylaşıyorum türk tiyatro tarihinin kilometre taşı olan aktörünü saygıyla saygıyla saygıyla anarak....-
*****
dünya
sinema sanatının büyük yönetmenlerinden Federico Fellini sinemayla ilgili çok
önemli bir tespit yaparak; “iyi bir filmin kusurları olması gerekir, hayat
gibi….insanlar gibi….” gibi der….
fellini’nin
bu cümlesinde çok önemli bir gerçeklik vardır; çünkü insan ruhu fıtratı ve özü
itibariyle kusurlu bir canlıdır…eksiktir…tamamlanmayı beklemektedir…bir insan yaşarken eksiklerini tamamlamaya
çalıştıkça “kamil olma” yolunda ilerler…
dünyanın
bütün sanat dalları aslında insanlığın
eksikli olma duygusuyla
mücadelesinin yansımasıdır….eksik olduğunu, ölümlü olduğunu , kainatta bir toz
zerresi kadar yer kapladığını bilen “insan/lık” ölümünden sonra da hatırlanmak ister…bütün
çabası farkında olsun olmasın bu yöndedir…
sinemayı
diğer sanat dalları arasında biraz daha öne çıkaran teknolojik gücüdür….bir
film, basit korunma koşulları sağlandığında 100’lerce yıl bozulmadan kalabilir…zamana
direnebilir…hele bugünün dijital teknolojisinde bu daha da kolay hale
gelmiştir….sinemanın bir başka gücü de dünyanın her yerindeki geniş kitlelere ulaşabilme avantajıdır…bir
tiyatro oyununu her gece sahneye koysanız da izleyenlerin sayısını 100 binlere
çıkarmanız için 10’larca yıl gerekir…oysa bir film yalnızca bir günde bile
milyonlarca seyirciye ulaşabilir….
işte
yılın başında aramızdan ayrılan çok büyük usta MÜNİR ÖZKUL’u da milyonlara
tanıtan , ülkemizin bambaşka kuşaklarına
gönülden sevdiren sinemanın bu tarifsiz gücüdür…
bir
çok isim için Münir ÖZKUL öncelikle ve yalnızca sinema sanatçısıdır…oysa ustanın arkasında
onlarca yıla dayanan TİYATRO geçmişi vardır…Tiyatrocu mesleğinin başında
sınırlı bir kitle tarafından bilinen Münir ÖZKUL’u milyonlarca insana sevdiren
ve tanıtan sinemanın gücü olmuştur…hababam sınıfı’ndaki (kel) mahmut hoca bugün 8 yaşından 80 yaşına dek
uzanan her kuşak tarafından defalarca izlenmiş
ve çok sevilmiştir…özellikle ertem eğilmez yönetmenliğindeki filmlerle ve arzu film dönemindeki diğer çalışmalarla da hafızalara sevgiyle kazınmıştır münir
ÖZKUL….
münir özkul’u efsane yapan etkenlerin en başında sanatçı kumaşının benzersiz yanı
gelir…bir başka gerçek de şudur ki münir özkul’un canlandırdığı bütün
karakterler sahici ve sahihtir…kusurları, eksikleri, sevinci, neşesi ve
erdemleriyle hayatın içindendir münir
ÖZKUL’un canlandırdığı karakterler…idealize edilmiş, siyah ve beyaz gibi kesin
çizgilerle ayrılmış karton karakterler değildir….üzüldüğünde ağlayan,
sevindiğinde coşkuyla evlatlarına ve karısına sarılan, haksızlık karşısında
dili dönüp aklı yettiğince kötünün karşısında duran insan modelidir bu roller…insanlığın
içindeki iyi olma duygusuna hitap eden, bu duyguya harekete geçiren örnek
rollerdir ama asla sahte roller değildir….
hababam sınıfındaki mahmut hoca karakteriyle “haşarı gamsız tembel ama iyiniyetli olan”
öğrencilerini gerektikçe uyarır Münir ÖZKUL…Fakat bir taraftan da hepsini tek
tek gözetip sever…daha da önemlisi her
seferinde onlara yaptıklarından sorumlu olduklarını hatırlatır, doğruyu
gösterir…bunu da sıkıcı olmayan tavırlarla yapmayı yeğler…mahmut hoca karakterinin
en önemli özelliklerinden biri de ödül ve ceza mekanizmasını
çalıştırmasıdır….hababam sınıfı aslında türk edebiyatı’nın en büyük
yazarlarından olan Rıfat ILGAZ’ın eseridir ve filmlerinin ünü kitabın çok daha
önüne geçmiştir filmdeki her biri unutulmaz olan oyuncu kadrosuyla…
münir
ÖZKUL’u sahnede ve sinemada bütün bu
rollerinin üstesinden getiren en önemli yanı eskilerin tabiriyle “Allah Vergisi
yeteneğidir…” ama bununla durmamıştır büyük usta…hayatın içindeki bütün
detayları yaşadığı sürece gözlemeye çalışmış, kendi hayatından da örnekler
çıkarmış ve rollerini bu gerçekliğin üzerine inşa etmiştir…tüm bunlar olurken hayatın
içinde elbette kusurları da olmuştur münir ÖZKUL’un….bütün faniler gibi o da
hatalar yapmış, bazen bu hatalarında ısrar etmiş ama günü geldiğinde o
hatalarını bile üstlendiği rolleriyle deneyime ve sanata dönüştürmüştür…
işte
yazının başında değindiğimiz ünlü yönetmen federico fellini tam da bunu
anlatmak istemiştir; “iyi bir filmin kusurları olması gerekir, hayat
gibi….insanlar gibi….” diyerek…münir
ÖZKUL bir yanıyla muhteşem bir aktör olsa da, hayatın içinde kusurlu bir insandır hepimiz
gibi…canlandırdığı roller de böyledir…böyle olduğu için de herkes o rolleri
izlerken kendinden bir şeyler bulmuş daha da yakın hissetmiştir izlediklerini….
münir
ÖZKUL, 1925’te başlayan ömür maratonunda perdeyi kapattığında tarih 8 Ocak
2018’di….90’lı yaşlardaydı usta…ama ömrünün son yılları zihnen ve bedenen çok
zor geçmişti…artık o yorgun yürek, büyük şair özdemir asaf’ın tabiriyle o
yorgun “HALLAÇ” durdu….bütün faniler gibi münir Özkul da öldü…oğuz atay’ın
babasına sorduğu gibi “ne yani babacığım ben de bir gün senin gibi ölecek miyim
?” diye sorsak da ölüm hepimiz için bir liman…ve ne der yine türkçenin en büyük
şairlerinden yahya kemal BEYATLI ; “ölmek
değildir ömrümüzün en fecî işi, / müşkül budur ki ölmeden evvel
ölür kişi...””
hep hatırlanacak işlere imza
atan ve ölümünden sonra da tarifsiz emekleriyle anılacak olan büyük usta münir özkul’u saygıyla ve hürmetle anıyorum….
( murat örem / ocak 2018 / ankara ….)