fotoğraf / nur dilek / melbourne / 2017
gece vakti düştü elimden 0 533 361 .. .. küt diye...
gece vakti dediysem sabahın 4'ü filan !
benim için gece vakti işte, yıllardır....
bir fincan kahve iki dal cigara içecek vakit bile var daha !!!
ulen murat örem, hay senin eline deyip aldım yerden telefonu...
hemen taktım gözlüksüz halimle şarZına...
o melankolik klink sesi bir türlü çıkmaz oldu ama...
bir saniye iki saniye üç saniye....bekledim...
kabullenmek istemedim acı gerçeği...
anladım uzun süredir habire naz yapan
şarZ cihazı beğenmeyen nazlı telefonum
çabalama kaptan ben gidemem diyor...
bir türlü bir türlü şarZ olmuyor...
hemen seslendim evdeki teknoloji bakanı:) arda'ya...
bu saatte hayırdır hacı abi:) diye girdi odaya arda...
dedim böyle böyle...suyundan da koy !
çok bile çekti senin kahrını baba, garibim dedi arda...
at gitsin, al HEMEN yenisini demeyi de ihmal etmedi...
evladım biz paket iplerini, rafyaları biriktiren
çatlak yemek tabaklarını bile atamayıp
saksı altı yapan kuşakların çocuklarıyız...
konuşma böyle dedim dangır dangur...
hasta kurtulur mu onu söyle bana....!
allahümse sabirin çeke çeke denedi bir iki arda...
kabloya söylendi ekrana vurdu bir iki ama...
anladım ki hasta iyi halli bir komada...
gerekli oksijen takviyesi yapılmazsa
kan naklinde bulunulmazsa sonuç belli...
ekrandaki pil durumuna baktım yüzde 32...
eh yarın öğleye kadar idare eder
sonra da bakarız çaresine dedim mogur mogur...
-gerçi yarın artık bugün:)saat sabahın 4.30'u olmuş-
yattım...uyudum herhalde, bir süre sonra...
inadına çaldı sabah da telefon cayır cayır...
hele bir de kartalın efsane marşına ayarlamışım ki zil sesini
"sen benim damardaki kanım
alnımdaki yazım
şanlı BEŞİKTAŞIM..."
diye diye gümbürdüyor bizim tekaüt ...
bu güzelim BEŞİKTAŞ marşını
nerede dinlesem içim gidiyor da
bu sefer hakikaten içim gidiyor her gümbürtüde ...
biliyorum ki her telefon çalışı
pil yüzdesini 3-5 puan daha aşağı çekiyor...
arayanlara kısa mesajlar attım böyle böyle diye...
bir taraftan da düşünüyorum kara kara
işler sarpa sarar da yeni telefon almak gündeme gelirse diye
whatsappı burada twitterı yahoosu işcepi ınstagramı...
bir de 6 aydır başıma facebooku sarmışım:)
hepsinin şifrelerini bul yeniden yükle şu bu...
altından kalkacağım iş değil...
ben ki 30 yıl önce ilk sigaralarını
muhtar çakmağıyla tekel kibritleriyle yakmış adamım....
öylesine eskimiş bir adamım yani...
bu işleri yapmak yerine
yüz sayfa yazıyı bir günde yaz desinler
vallahi gözü kapalı kabul eder
bir de üzerine keyif sigarası yakarım
yırttım dünyanın en kahırlı işinden diye...
öyle mesafeliyim anlayacağız bu işlere....
teknolojiyle aramda
deli bir aşk var, var olmasına da
asla aşık olmadığı kadını kırmamak için
gözlerini kapatıp dudağının ucuyla öpen
sonra da dudaklarını kurulayan
italyan sineması zamparaları misali
köprüyü geçene kadar:)
benim de teknoloji aşkım işte....
yanımda kim olursa olsun
saat kaç olursa olursa olsun
hangi keyfin ardından yaşanırsa yaşansın
sokakta yatakta sofrada kırmızı ışıkta
evet seviyorum, çok seviyorum ;
telefonumdan gece gündüz haber okumayı...
blog istatistiklerime saat saat bakmayı...
maillerimi hemen okuyup cevaplamayı....
çektiğim fotoğrafları tasniflemeyi....
facebook selamlarını karşılıksız bırakmamayı...
sbf 89 grubundaki yazışmaları okuyup
oralarda da iki satır karalamayı...
seviyorum...çok seviyorum....
itiraf edeyim , çok çok seviyorum..
ama istisnalar dışında
telefonu asıl işleviyle kullanmaktan
birileriyle konuşmaktan
hakkıyla tövbe istiğfar ediyorum !!!
o ekrandan haber yazı okumak için
hiç farketmiyor nerede olduğum kiminle olduğum...
kimse kusura bakmasın, ben aynı anda
telefonla konuşurken düdüklünün altını kısabilen
bunun yanında ev halkına tatlı talimatlar verirken
pencereleri kapatın yağmur gelecek diyebilen
bütün bunları yaparken de havuz problemlerini çözen
tılsımlı bir ikizler burcu erkeğiyim...
evet, bütün ikizler burcu erkekleri gibi de biraz narsistim...
eskiler buna a harfi yerine e harfi koyarak
"ukEla" derler bilirsiniz...
yeniler de megaloman diyor :)
neyse efendim konuya dönersek...
çıktım evden yüzde 2 pil gücüyle...
anladım ki tepetaklak düşen telefon beni
erasmusa giden sevgilisini üç günde unutan
netamali bir ilişkinin son anlarında yeni aşklar arayan
güzel kadınlar yakışıklı genç erkekler misali
daha kızılay dolmuşuna binmeden terk edecek...
hazırlıklıyım artık acı gerçeği kabullenmeye...
şehrin kalbinde otopark arama derdine düşmemek için
italyan aygırını da otoparkta bırakmışım...
bindim dolmuşa ....
inenler binenler....
güzel kadınlar genç kızlar...
yorgun erkekler bezgin adamlar...
baktım ki kadınlar her şeye rağmen hayatla daha barışık...
saçlar röfleli, boyalı, yüzler gözler rimelli...
biz erkeklerin böyle bir tarafı var...kabul edelim...
kadınların yanında daha pejmurdeyiz...
daha özensiz daha bakımsız daha kolay vazgeçmiş hallerdeyiz...
ter kokusuna falan hiç girmiyorum...
hasılı kelam gidiyoruz tıngır mıngır....
müsait yerde iniyor biniyor ahali...
yıllar olmuş dolmuşlara böyle binmeyeli....
güzel de bir tarafı bu işlerin kırmızı ışıklara falan bakmadan...
gidiyorsun gidiyorsun telefonunu çıkarıp haber okuyorsun...
dolmuşlara binmiyorum ama otobüslere binmişliğim var...
idmanlıyım yani cep telefonumdan haber okumalara yolda da....
attım elimi telefonuma 15 dakika en az 2 makale okumadır diye...
fakat kapkara bir pencere bakıyor bana...
ben de o ekrana bakıyorum alık alık...
murat örem sen zaten telefonunun tamiri için dolmuştasın..
nasıl okuyacaksın haber maber makale şu bu...
diye söylenirken buldum kendimi....
sevgilisinin başka birine yazdığı
netamali whatsapp mesajına denk gelmiş de
ekşi üzüm kılıklı ifadeyle hesap sorar gibi baktım ekrana...
yarım saat içinde yapamazsa usta seni
bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
elimde yeni bir telefon...
aklımdan bunlar geçerken saniyelik anda yanıp söndü ekran...
sonra yine aynı karanlık...
hani bir bitmiş sevdada
kamil ben seni seviyorum der de leyla
ikisi de bilirler artık sevilmediklerini...
öyle bir his işte...
sonra indim kızılayda...
karıştım insan kalabalığına ...
gözüm vitrinlerde yeni telefonlarda...
aklımda arda'nın cümleleri....
"baba git al en fiyakalısından...
sen bu teknolojinin hakkını veren adamsın :)"
ama aynı aklımda başka cümleler de var...
başka sitemler de var yüzlerce kere duyduğum...
yıllar içinde en yakınımda olan
ayrı ayrı her hatun kişinin ettiği cümleler var aklımda...
bıktım artık senin bu telefon aşkından
insan markette kelle peyniri alırken bile ekrana mı bakar...
sabah yüzünü yıkamadan okuduğu haberlere mi cıklar
vallahi billlahi çekip gideceğim...şakası yok...
cümleleri de dolaşıyor zihnimde...
titreye titreye girdim bir pasajın içine....
dedim bu arkadaşın şarZ yeri şey oldu da...
ben de biraz teknoloji bağımlısıymışım da...
bu telefonu şimdi yaptınız yaptınız
yoksa hemen arıyorum seul'deki yeğenimi
durduracak memleketimize telefon ihracını :)
tamam amca dedi gençten biri yaparız hemen...
bir de bıyık altından gülümsedi...
alınmadım tabi üzerime....ben kim amca kim....
insan ellili yaşlarda ne zamandan beri amca olmuş ki :)
neydi amca senin telefonun modeli
diye devam edince anladım ki cümleler bana....
içimden şu cümleleri kurarken buldum kendimi
murat örem, çeyrek asırlık yaşa giden iki evladın var...
senden tabi ki amca olacak (da...)
senden niye teknoloji bağımlısı bir amca oldu...
sen de herkes gibi mesaiden çıkar çıkmaz evine gidip
karısının çayını içerken hanım kurabiye de var mı diye soran
televizyondaki haberleri izlerken spikerle konuşan
"helaline sadık" bir amca olmadın...
oldun da bizim mi haberimiz olmadı :))
baktım bunlar derin sorular....
dalsan çıkamazsın...
çıksan hiç kimseyi inandıramazsın...
dedim yaradılanı hoş gör....yaradandan ötürü...
dedim; senin de yazını böyle yazmış yaradan...
bunlar geçerken aklımdan,
yerin iki kat altındaki pasaja
bir yerlerden ışıl ışıl bir günışığı girdi...
dedim vallahi billahi yalnızca haber okuyordum....
pat diye düştü elimden 0 533 361.. .....
vallahi billahi öyle, inan bana günışığı....
biliyorum dedi gaipteki ses kulağıma
ve ekledi günışığı ;
sana artık inanıyorum...
çok inandığımı biliyorsun...
sevildiğimi de biliyorum...
amca senin telefon 100 liraya olacak...
1 saat sürmez eskisinden daha iyi yaparız....
dedi sakallı bir ses pat diye...
amcan yalnızca günışığını dinliyor şimdi...
delikanlı elindeki telefonu sessizce bırak
ve arkana bile bakmadan hızlıca çık git...
desem duyar mıydı beni günışığı ...
duyardı...
ben nasıl onu gördüysem
o da beni duyardı...
peki delikanlı ...dedim...
yine eskisi gibi haber de okuyabilecek miyim...
diye ekledim...
karıştım kızılay'ın sıhhıye'nin kalabalığına...
yıllar boyunca ne çok beklemiştim buralarda
yüreğimde dikenli güller açarak,
bir başka sesi...!!
karda yağmurda güneşte
ne çok yürümüştük onunla da buralarda...
kainatın her yerinde ne çok yürümüştük....
ve artık
ve gerçekten artık
ne kadar uzak kalmıştı her şey...
kanaya kanata, kanata kanaya
ne kadar yaşanmamış olmuştu....
hayat güzeldi...
amcalara bile güzeldi...
eskimiş bir sesten hakkıyla kurtulunca
modeli geçmiş telefonundan
yalnızca haber okuyan
amcalara bile güzeldi ...
hele bir de
hele bir de
günışığı olunca....
hayat, hakkıyla hakkıyla güzeldi....
öyle işte...
( murat örem / 17 eylül 2017 / ankara )
Ne hoş geldi bu yazı böyle , tebessüm ettim.Elinize sağlık
YanıtlaSilyorumunuzu biraz gecikerek gördüm ve hemen yayınlıyorum...
Silteşekkür ederim....
tebessümünüz daim olsun sayın gürbüz...
iyilik dileklerimle...