bir
yazı okudum dün internetten…
evet,
bu bir kusursa, artık yazıları internetten okuyorum…
bir
zamanlar tomar tomar gazete alan ben, eve gazete almıyorum…
dün
de onlarca yazı okudum da, biri çok hayatın içindendi…
biri
tam da burnumuzun dibindendi…
arda
çok küçükken evdeki gazeteleri tekmelerdi ben sayfalar arasına gömüldüğümde
hafta sonları…bilgisayardaki likit kristal ekranı tekmeleyen yok şimdilik…!!!
ben
yaşlandım, arda da umur da büyüdü…
çok
büyüdü….
neva
çiftçioğlu banes’ti dün okuduğum cümlelerin yazarı ve amerika’dan
yazmıştı 14 aralık 2015 tarihli habertürk gazetesine ve ben gazetenin internet
sitesinden okudum…
“mikrop
ağaç insan…” başlıklı yazısında işi nedeniyle
bulunduğu abd’de başına gelen sıradan bir hikayeyi yazıyordu ama
sonrasında hepimiz için sıradışı
öğretideki bir yaşanmışlığı anlatıyordu neva
çiftçioğlu banes…
kargodan
aldığı ürün kusurlu çıkınca aynı ürünü iade etmek için postaneye giden neva
hanım , bankodaki görevlinin haddini aşan küstahlığıyla karşılaşmıştı
ve görevli kendisinden sırayı terketmesini ve en arkaya geçmesini emretmişti…!!!!
hakkını
savunmak isteyen birey olarak görevliyle
tartışmasını sürdürmeye kararlıyken neva çiftçioğlu
, bambaşka bir şey olmuştu…
postanede
sıra bekleyen onlarca amerikalı, asabi ve saygısız görevliye sakin biçimde
hemen işini doğru ve hızlıca yapmasını söylemiş ve kimseler de;
“kardeşim
çok işimiz var
hadi uzatmayın barışın
sen de idare ediver ablacım
görevlinin
çok işi var
çocuğu
da hastadır
maaşı
da azdır…”
yavanlıklarına,
ucuzluklarına, bayağılıklarına yaslanmamıştı…
bu
olaylar yaşanırken sırasını bekleyen onlarca insan tek bir geri adım atmamış veya araya kaynak yapmayı !!!! aklına getirmemişti…
bunca
eleştirel gözün kendisini ablukaya aldığını anlayan görevli de densizliği
bırakmış , işini yapmıştı hemen…
yazının
sonunda haklılığını kanıtlayarak sonuca ulaşmış ve doğru yerde durduğu zaman diğer insanların
da desteğini almış kişilerin huzuruyla otoparktaki
arabasına binen neva çiftçioğlu banes, postanede olaya şahit olan bir yaşlı
ismin kurduğu şu cümleleri de aktarıyordu okurlarına;
“ size yapılan bu yanlış için üzgünüm.
doğada
hayvanlar, ağaçlar ve hatta mikroplar
birbirleriyle
bağ içerisinde hareket ederken
biz
insanlar birbirimizden çok koptuk.
YANLIŞ,
anında tespit edilerek sineye
çekilmeden,
derhal toplu olarak tepki gösterilmez
ise
‘NORMALLEŞTİRİLİR’.
o
hizmet eden bayan
bir
dahaki sefere
yanlış
yaparken
iki
kez düşünecek.
biz
görevimizi yaptık.
hadi
size iyi seneler...”
bir
yazı okudum dün…
aslında
dün de ,
onlarca
yazı okudum da,
biri
çok hayatın içindendi…
biri
tam da burnumuzun dibindendi…
neva
çiftçioğlu banes’ti
okuduğum cümlelerin yazarı ve amerika’dan yazmıştı…
paylaşayım
istedim…
ve
yazıyı okurken çok eski geçmişe gittim…
yıllar
önce büyük
oğlum umur’un ortaokul veli toplantısında her dersin öğretmeni sınıfa
giriyor ve lisanı münasiple öğrencileri tanımlıyor velilere önerilerde
bulunuyordu…
buraya
kadar her şey aşina olduğumuz biçimdeydi…
sonra
içeriye ben abartılı boyalıyım diye çiğ çiğ bağıran siyah kabarık
saçlarıyla bir öğretmen hanımefendi girmişti, matematik dersinden sorumlu
olduğunu beyan ederek…
aslına
bakarsanız daha sınıfa girerken hakemsiz bir boks maçına
hazırlandığı belliydi…o öğretmen hanımefendi saçlarını savura savura velilere
ve çocuklarına kelimelerden oluşmuş
yumruklarıyla vuracak, bu
çocukların kafası matematiğe basmıyor!!! diye çoğunluğu aşağılayacak,
çocukların aldığı çok düşük notları herkese deklare edecek , bence
çocuklarınızı okuldan alıp çırak olarak verin diye haddini aşan
cümleler kuracak, hesapta biz veliler de el aman dileyecektik…
öğretmen
ağzını açıp cümleler kurduğunda tam da tahmin ettiğim gibi oldu yaşananlar…otuz
kişilik sınıfta belki yalnızca beş öğrenci geçer notu almıştı ve diğerleri tam
anlamıyla dökülüyordu…
öğretmen
psikolojik üstünlüğü ele geçirmenin rahatlığıyla velilere ve çocuklarına ağzına
geleni söylüyordu ve anne babalar da her aşağılama cümlesiyle sıraların üstünde
adeta sinek gibi küçülüyordu…
baktım,
saçları siyah boyalı öğretmen formundaydı…!!!
eh
, ben de severdim haklı olduğumda karşımdakini kelimelerimle kendine getirmeyi…serde,
bin yıllık öğretmen çocuğu olmak da vardı….yedi
tarafım neredeyse öğretmendi ve bilirdim
bağcıyı dövmek yerine üzüm yemek isteyen öğretmenin nasıl olması
gerektiğini…
iyi
öğretmen asla öğrencisini küçük düşürmeyi yeğlemezdi…
kalabalıklar
içinde ne öğrenciye ne anne babasına yalnızca kendi öğretmenliğini aklayan sevimsiz
laflar etmezdi…
iyi
öğretmen önce iyi insandı…
öyle
olmak zorundaydı…
yıllardır,
öncelikle anne babamdan, teyzemden eniştemden, ilkokul öğretmenimden ve anne
babamın arkadaşlarından bu tavrı görmüştüm ben ve doğrusu da buydu…
siyah
boyalı saçlı öğretmen gözlerinden alevler çıkararak konuşurken ve dümdüz !!!
giderken “hocanım bir dakika…” dedim…ben umur’un babasıyım….diye
ekledim…
sınıfta
matematik dersinde de en yüksek notu alanların başında geldiğini biliyordum umur’un…
babası
gibi tembel!!! bir adamdı umur…
not
hırsı yoktu…
ama
bugün de olduğu gibi o zaman da çok zeki
bir adamdı ve anlatılanı bir yerinden yakalaması meseleyi çözmesine yetiyordu...
şaşıran
öğretmen benim umur’a dair hiç sorunum yok beyefendi…dedi sanki başına
gelecekleri sezerek….
artık
seriye bağlayıp 5 golü arka arkaya atma zamanıydı murat örem için…
benim
sizinle çok ciddi meselem var hocanım dedim…
size
o ettiğiniz haddini aşan cümleleri iade
ediyorum dedim…
bir
sınıfta öğrencilerin yarısı o dersten başarısızsa sorun öğrencilerden önce
mutlaka öğretmenin kendisindedir dedim…
ben
sizin yerinizde olsam bırakın böyle anne babaların önünde dan dun konuşmayı enikonu hepimizden özür dilerdim diye ekledim…
şaşırmıştı
saçları ağır siyah boyalı öğretmen hanım…
çok
ama çok şaşırmıştı…
çocuğu
sınıfın en yüksek notunu almış bir veli, öğretmene minnet ve sığınma duygularıyla
bakmak ve onunla işbirliği !!! yapmak
yerine bıçak gibi kelimelerle aynı öğretmenin yıkıcı üslubunu yerden yere
vuruyordu….
benden
güç alan ve o ana kadar süklüm püklüm olan veliler sanki dakikalar boyu süren
eziklik uykusundan uyanarak bu kez
öğretmene yüklenmeye başladılar birden …
dakikalardır
susan, eti senin kemiği benim diyen onlar değildi sanki…
güç
dengesi
bir
kişinin konuşmasıyla
ve
haklılığıyla
yer
değiştirmişti çünkü….
güç dengesi yer değiştirdiğinde
pozisyon da değişirdi çünkü …!!!!
ne
acı…ydı…
ne
gerçek…ti…
ve
ne onur kırıcı….ydı….
bu
kez dakikalardır susan o velilere döndüm ve onlara da söyledim ağzıma ve aklıma
geleni…çocuklarınızı bu kadar kişiliksiz, sorumsuz, özensiz, savunmasız ve
eksikli yapan aslında tam da sizin bu ikiyüzlü, ürkek, teslimiyetçi tavrınız….dedim…
sınıftan
bir uğultu yükselirken çantamın içindeki sigaramı araya araya çıkıp gittim…
aynı
öğretmen aradan geçen günlerin ardından o konuşmamdan çok şey öğrendiğini ve hatalı
olduğunu artık anladığını söyledi…
eskiden,
genç bir adamken, söylenen her şeye
inandığım için bu cümlelere de inandım…
şimdiki
aklım olsa insan denen canlının o kadar da kolay değişmediğinden emin olduğum
için umur’un kulakları çınlasın it murat örem gülüşüyle karşılardım bu nedamet cümlelerini…
sonrasında
aradan yıllar geçti; umur
okul yıllarında hep başarılı oldu…
sonrasında
aradan yıllar geçti ; arda okul yıllarında anne babası
olan bizlerin bencilliğinden kaynaklanan günlerdeki iki yıllık dibine kadar
yaşanmış türbülansı saymazsak hep başarılı oldu…
çok
başarılı oldu…
en
güzeli de
iki
evladım da
girdikleri
yere
hep
ışıltılarıyla
merhaba
diyen
özgüvenle
baktılar…
bakıyorlar…
işte
sevgili okur bir yıl daha biterken okuduğum ve özet olarak sizinle paylaştığım
yukarıdaki yazı , yıllar öncesinde bu yaşananları da getirdi aklıma….
işler
ve insanlar kuyruğa girerken bir odaya kapandım
hatun
hanım’ın birbirinden
lezzetli çayları,
sevgili
özge’nin birbirinden kalabalık imza dosyaları
ve
halden anlayan gülümsemeleri arasında
oturdum
anılar denizindeki bu yazıyı yazdım….
( murat örem / 15
aralık 2015 / ankara….)
-fotoğraf / 2008 / adatepe/altınoluk/edremit
umur örsan örem /murat örem / arda erhan örem-
Kıymetli müdürüm yine her zaman olduğu gibi güzel yazılarınıza çok güzel bir yazı daha eklemişsiniz.İyiki sizi tanımışız ve iyiki bizimlesiniz.Nice güzel yazılarınızı okumak dileğiyle sevgiyle kalın... Özge
YanıtlaSildeğerli özge ;
YanıtlaSilçok inanarak söylüyorum;
ben de iyi ki sizleri tanımışım...
aynı koridordaki
murat güzel müdürünü,
hatun hanımı,
selimi
ve tabi ki
gönlü ve kalbi güzel özge'yi...
hepiniz güleryüzlü emeklerinizle , sevdiklerinizle, ailelerinizle okuyup yazmayla, düşünmeyle dolu geçecek daha nice yıllar görün...
müdürünüz de hepinizle ayrı ayrı onur duymaya devam etsin...
murat müdürün...
Evet sayın hocam... Degerli büyüğüm...
YanıtlaSilBen de öyle büyüdüm... Annem beni okula "teslim" ederken bu cümleleri çok duymuşluğum vardır:)))
O yıllara götürdünüz beni... Hem fiziksel hem kimyasal büyük farklılıkların olduğu o yıllara...
Yaramaz bir ögrenciydim ama hep çalışkandım.
Arkadaşlarımla okulu durmadan asar bilardo salonları, sinema ve eski meşhur sakarya caddesindeki birahanelerde soluğu alan öğrenci modeliydim...
Arada bir disiplinlik olduğumda çağrılan anneme "çok yaramaz okulu asıyor, kendi gibi bulmuş 3-5 zibidi kız, onlarla takılıyor ve hatta onları "ayartıyor", ama her şeye rağmen tanıdığımız en mert öğrenci" dediklerinde annemin yüzündeki öfke (eve gidince verilecek ceza) yerini gururlu bir bakışa bırakıyordu...:))))))
Birden bunları hatırlattı yazınız bana...
Hatta bir keresinde disiplinlik oldugumda akşam kesin annem parçalayacak beni diye düşünürken eve gittim ki ürkek gözlerle omuzlarım düşük, yanaklarım mutlaka kızarmış tam bir suçlu ama masum duruşumla fırça beklerken, annem hiç o konuyu açmamıştı..
Ben içimdeki meraktan artık çatlama noktasına gelince saatler sonra konuyu açtım ve bana kızmadın mi anneciğim dedim O da "lise dönemlerinde olur böyle ama yeter ki hep dürüst ol, iyi insan ol ve derslerine çalış yeter bana" dediğinde kalkıp sarıldım sımsıkı anneciğime...
Annem bana olan güvenini ve sevgisini göstermişti bir kez daha. Bu ne kadar değerliydi benim için...
İşte böyle hocam.... Veli toplantıları... Öğrencilik... Gecmise bir göz atış...:))
İyi geldi bana...
Sizin bulunduğunuz ortamda konuşmacı olmak zor iş... O simsiyah saçlı öğretmen hanımefendi nereden bilebilirdi ki 30 kisilik sınıfta koskoca bir murat örem oturuyor:)))))
İcten sevgi ve saygılarımla...
Figen.
değerli figen ;
Silgüven...
galiba hayatın en temel kavramı...
50 yaşın eşiğinin tecrübesi ve deneyimiyle bu cümleyi kurmama izin ver...
onurlandırıcı cümlen için de ayrıca teşekkür ediyorum...
sana ve değerli eşine iyilik dileklerimle...
murat örem....