elimde
bir kitap var…
elimde
çok kitap var da,
bir
tanesi üç haftadır
sabah
benimle işe gitmekten
akşam
yine benimle eve dönmekten
neredeyse
bitap düştü…
hepimizin
hayatına değen ismiyle
harita
metod defteri kitabın başlığı…
türk
edebiyatının en verimli isimlerinden
murathan
mungan’a ait 400 küsur sayfalık kitap…
yıllardır
çıtası ve kalitesi en tutarlı yayınevlerinden olan metis yayınlarından çıkan
kitabında hayata dair, hayatlarımıza dair ve tabi ki kendi hayatına dair
çok şeyi anlatıyor murathan mungan…
mesela
kitabın 277 ve 292. sayfaları arasındaki yazının ara başlığı sinemalar,
gazinolar, radyolar…15 sayfada, hala içinde yaşadığımız ankara’nın da geçmişine
dair öyle çok yaşanmışlık saklı ki…gençlik parkından tutun da,
yıllardır küçükesat’ta yaşayıp karınca pasajı diye bildikleri yerde
bir zamanlar karınca sineması’nın olduğuna varıncaya kadar çok şeyi ya
öğreniyor ya da hatırlıyor okuyucu sisli bir perdenin arkasından…aynı bölümde trt
ankara radyosu’na ve yayınlarına da ahde vefayla isim isim değinmeye
çalışıyor ve bu bölümdeki yazıyı şu cümlelerle bağlıyor murathan mungan ;
“
o yılların türkiyesi’nin mütevazı koşulları, kısıtlı olanakları, her ailenin
kendi bütçesi ölçüsünde hayatımızı sinemalar, gazinolar, ışıklarla
renklendirmeye çalıştık. yarınlar hep çok güzel olacak diye düşündük, inandık,
ümit ettik. öyle olmadı. bizim yarınlarımız düşündüğümüz gibi olmadı….”
mesela
yine aynı kitabın 79. sayfasında anlamak isteyenler için ne çok şey anlatıyor murathan mungan…ve ne kadar hüzünlü
anlatıyor…ne kadar gerçek anlatıyor…
.
mungan’ın
kitabında, girişinde yazdığı cümlelerden
son sayfasına kadar yine insan var…kitabı okurken çok yıllar
öncesinde yazdığı bir yazı geliyor aklıma murathan mungan’ın…defalarca defalarca
etrafıma da her fırsatta anlatmaya çalıştığım ama maalesef başarılı olamadığım o
hayati gerçek var…yarının belki olmadığına dair şunları da demişti murathan mungan çok ama çok yıllar
öncesinden…
döne
döne okuyun…
bir
daha bir daha bir daha okuyun çünkü yarın kimseye vaad edilmemiştir ;
önce
evlendiğimizde hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi. evlendikten
sonra, bir çocuğumuz doğduktan hatta ardından bir tane daha olduktan sonra
hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi. sonra çocuklar yeterince
büyük olmadıkları için kızar, onlar
büyüyünce daha mutlu olacağımıza inanırız. bundan sonra, ergenlik dönemlerinde
çocuklarla uğraşmamız gerektiği için öfkeleniriz. kendimize, çocuklarımız bu dönemden çıkınca
daha mutlu olacağımızı, yeni bir araba alınca, güzel bir tatile çıkınca, emekli
olunca, yaşantımızın dört dörtlük olacağını söyleriz.
gerçek
ise şu andan daha iyi bir zaman olmadığıdır!
eğer
şimdi değil ise ne zaman?…
hayatınız
her zaman mücadelelerle dolu olacaktır.
en
iyisi bunu kabul edip her ne olursa olsun mutlu olmaya karar vermektir.
en
sevdiğim sözlerden biri alfred d. souza’ ya aittir. der ki; “uzun zamandan
beridir hayatın -gerçek hayatın- başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım.
fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle erişilmesi gereken
birşey, bitmemiş bir iş, hizmet edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu. sonra
hayat başlayacaktı. sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı.”
bu
görüş açısı, mutluluğa giden bir yol olmadığını gösterdi. mutluluk yoldur, öyleyse sahip
olduğunuz her anın kıymetini bilin ve mutluluğu vaktinizi harcayacak kadar özel
biriyle paylaştığınız için, ona daha fazla değer verin.
unutmayın, zaman hiç kimse için beklemez. öyleyse; okulu bitirene kadar, 100 milyar kazanana kadar, çocuklarınız olana kadar, çocuklarınız evden ayrılana kadar, işe başlayana kadar, evlenene kadar, cuma gecesine kadar, pazar sabahına kadar, yeni bir araba, ya da ev alana kadar, borçları ödeyene kadar, ilkbahara kadar, yaza kadar, sonbahara kadar, kışa kadar, maaş gününe kadar, şarkınız söylenene kadar, emekli olana kadar, ölene kadar…..
mutlu
olmak için içinde bulunduğunuz ‘an’ dan daha iyi bir zaman olduğuna karar
vermek için beklemekten vazgeçin. mutluluk bir varış değil, bir yolculuktur. pek
çokları mutluluğu insandan daha yüksekte ararlar, bazıları da daha alçakta.
oysa mutluluk insanın boyu hizasındadır.
unutmayın
“yarın kimseye vaad edilmemiştir” ( murathan mungan…)
**************
elimde
bir kitap var/dı …
elimde
çok kitap var/dı da,
bir
tanesi üç haftadır
sabah
benimle işe gitmekten
akşam
yine benimle eve dönmekten
neredeyse
bitap düş/müş/tü…
hepimizin
hayatına değen ismiyle
harita
metod defteri kitabın başlığı…
türk
edebiyatının en verimli isimlerinden
murathan
mungan’a ait 400 küsur sayfalık kitap…
yıllardır
çıtası ve kalitesi en tutarlı yayınevlerinden olan metis yayınlarından çıkan
kitabında hayata dair, hayatlarımıza dair ve tabi ki kendi hayatına dair çok
şeyi anlatıyor/du murathan mungan…
ve
sen bu yazıyı okurken
ben
de kitabın son sayfasını çevirmiş oldum
başka
bir kitapla yeni bir yolculuğa çıkmak üzere
değerli
yedigünyazıları
okuru…
(
murat örem / 06 aralık 2015 /ankara…)
-fotoğraf / arda erhan örem / aralık 2015
/ ankara-
Murat Bey merhaba;
YanıtlaSilBana babamdan, kitapları saymazsak, bir şapka, gül kokulu tespih ve bir baston kaldı… Ben ona durmadan dünyanın gitgide daha kötü bir yer olmaya başladığını kanıtlamaya çalışırdım, o da bana “öbür dünyanın daha güzel olacağını…”
Sizin Murathan Mungan’dan yaptığınız alıntıdan kalan ise şu oldu: Yarınlar hep çok güzel olacak diye düşündük, inandık, ümit ettik. Öyle olmadı. Bizim yarınlarımız düşündüğümüz gibi olmadı…
Başka başka dünyalar, aynı ülke, hep aynı seçenek: Yine de yaşa ve umut etmeye devam et… Adalet Ağaoğlu olsaydı, o da herhalde, “intihar etmeyeceksek içelim bari” derdi…
Not: Harita Metod Defteri’ni ben de aldım, okuma listemde…
Saygı ve selamla
Kemal Atalay