*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

28 Eylül 2014 Pazar

talip apaydın ; benim de öğretmenimdi...hem de en unutulmaz öğretmenlerimdendi...


çocuklar büyüdü…
çocuklar büyürken anne babaları   büyü(ye)meden  yaşlandı…
                
çocuklar ,  bizim çocuklarımız;
ellerinden tutarak  yürünecek yaşı geçeli bin yıl olan çocuklarımız...

bizim çocuklarımız…

çocuklar büyüdü…
ellerinden tutup “aslan kral” filmine götürülecek  yaşları   geçtiler…
“polar ekspres”  de   yıldızlar kadar uzak….

tıpkı kavaklıdere sineması gibi …
flamingo pastanesi gibi…
tarihin ve hayatın kara deliklerine emanet,  yaşananlar…

bu sabah bir haber okuduğumda kesinlikle inandım ki ;
artık benim çocukluğum da yıldızlar kadar uzak…

o çocukluğum ki okumalarla geçmişti…
o çocukluğum ki  talip apaydınlarla dolu dolu geçmişti…

duydum ki dağdaki kaynak isimli güzelim çocuk kitabının da yazarı olan
talip apaydın da ölmüş…
iyi etmiş…

insana insanlığa bu kadar uzak günlerde daha da yaşayıp
ne yapacaktı sanki….!!!!

insan iyisi talip apaydın…
köy enstitülü talip apaydın,
kendine yakışanı yapmış…
ölmüş….

çocuklar büyüdü…
çocukluk günlerimiz kaf dağının ardında kaldı…

benim hayatımda da
talip apaydın’ın ölümüyle bir sayfa daha kapandı…

şimdi yağmur zamanı…
türk müzik tarihinin çok ama çok az bilinse de
en unutulmaz şarkılarından birini  dinleme zamanı…

( 28 eylül 2014 / murat örem / ankara…) 



25 Eylül 2014 Perşembe

"gökyüzü senindir , gökyüzü herkesindir..."


“ biliyorum
matarada su
torbada ekmek
ve kemerde kurşun değil şiir
ama yine de
matarasında su
torbasında ekmek
ve kemerinde kurşun kalmamışları
ayakta tutabilir

biliyorum
şiirle şarkıyla olacak iş değil bu
dalda narı
tarlada ekini kızartmaz güvercin gurultusu
ama yine de
diller arasında bıçak gibi parlar kavgada
şiirin doğrultusu

göz güzü görmez olmuş
tek bir ışık bile yok
yürek bir yaralı şahindir
döner boşlukta
belki bir şiir
belki bir şiir kırıntısı
çalar kapımızı umutsuz karanlıkta
yoklar yüreğimizi
iğilir yaramıza
dağıtır korkumuzu
ve karşı tepelerden
gürül gürül bir kalk borusu”

( hasan hüseyin korkmazgil…)

........

bazen bir rüzgar eser 
koptu sanılan incecik dallar 
esner esner ayakta kalır da ;
"asla yıkılmaz " denilen 
kocaman bir çınar 
KÜTTT diye devriliverir....

"ağacın kurdu özündedir..."  çünkü...

bir de ne manalıdır şu şarkının sözleri; 

" bir gün
çok bunalırsan
denizin dibinde
yosunlara takılmış gibi 
soluksuz...
sakın unutma gökyüzüne bakmayı
gökyüzü senindir
gökyüzü herkesindir ..." 


şimdi  uzun uzun 
gökyüzüne bakma zamanı...
ama bunalmadan 
ama kırılıp dökülmeden 
ve her şeye inat 
umudunu çoğaltarak 

( murat örem / 25 eylül 2014 / ankara...)
 - resim / yalçın gökçebağ -






 


21 Eylül 2014 Pazar

yaz, hoppa bir sevgiliyse; kış, güngörmüş bir hayat arkadaşıdır…




yaz bitti…
ömürden çalsa da
çok şükür ki ,
bir yaz daha bitti…

geçen zaman içinde 
taraflar  çoktan yol ayrımına gelmiş
bunu defalarca birbirine hissettirmişken
“bir kere daha deneyelim füsun…”
“asla aynı yanlışları yapmayacağım erdal…” 
cümlelerini kuran  çaresizler misali ,
sıcağı  güneşi  susuzluğuyla 
habire abansa da üzerimize 
haziran temmuz ağustos ;
çok şükür ki 
yaz bitti…


aylardır kışlık evlerinden uzak kalan
ve  her akşam okeye döne döne beyinleri kireçleşen 
yazlıkçıların evlerine dönme zamanı artık…

yazlıktaki evlerine gelip giden torun torbanın 
ve onların arkadaşlarının gamsızlığını parmağına dolarken
kaşlarını çata çata günlerini geçiren babaannelerin dedelerin  anneannelerin
saat tiktaklarını yeniden arkadaş edinmelerinin  zamanı artık



yaz,   hoppa bir sevgiliyse
kış,  güngörmüş bir hayat arkadaşıdır…

yaz,  şımarık bir kardeşse ,
kış, ana babasının olmayan parası bitmesin diye
pazar yerindeki tezgahtan  dahi
yeni bir gömlek aldırmayan  evlattır…


yaz, güneşin  yaldız puantiyeli  abartılı ışıklarıysa
kış,  esas  yüzünü saklamayan bulutların samimiyetidir …

yaz, avare  yazlıkçılarsa ,
okey tavla futbol izleme  arkadaşlarıysa
kış, gazetelerin, kitapların , düşünmenin zamanıdır…


yaz, yalancı şuh kahkahaların  efendisiyse
kış, özden akan gözyaşı zamanlarının sessiz dostudur…


yaz,   çiğ dişiliklerse, avarelikse 
kış, elindeki malayla bir medeniyet duvarı  daha örmeye çalışan
evine ekmek götürmek için kıçından ter damlayan  ustadır…

ve kimse kusura bakmasın
ben kışın asık yüzünü, bıçak gibi soğunu, eşşek gibi titretmesini
yazın şımarık çiğliğine, kıyıdan kıyıdan yaşa(yama)masına
bin kere tercih ederim…

içinizden,yukarıdaki yaz günü fotoğrafıma bakıp
“kışı övüp , yaz günü fotoğrafı koymak
bu ne perhiz bu ne lahana turşusu olmuyor mu …”
diyenleriniz varsa onlara da cevabım şu olsun ;

“insan bazen yazın en sıcağında bile
narlı kış günlerini düşünerek 
sakinliğini ve umudunu koruyabilir…” 
di...

kalın kışlıcakla….

( murat örem / 20-21 eylül 2014 / ankara…)
 fotoğraf / murat örem / narlı yaz günü / 2014 /

11 Eylül 2014 Perşembe

oysa hayat gölgedir...gölgeler biraz da yalandır...


tok  açın

var  yokun

maşuk  aşıkın

giden  gelenin

sevmeyen  sevenin
gülen  ağlayanın…

halinden


anlamazmış...





bazılarını ;



tokken açların

varken elinde olmayanın

maşukken aşıkın
giderken gelenin

severken sevmeyenin
gülerken ağlayanın halinden

anlamaya çalışırken,

sizi ihmal ettiğini düşünüp

çok kırıp dökmeyin.





çok kırıp dökmeyin...






bazılarının

belki hepinizden farkı

kan kusuyorum ama kızılcık şerbeti içtim
demeyi   kendilerine ar edinmeleri olabilir...



bazılarının

belki hepinizden farkı

insanlığı olabilir…



bu taraflarına  saygı  duymak yerine
sana bir şey olmaz , ne güzel rol yapıyorsun

cümlelerini …

mızrak gibi kullanmayın...







çünkü  hayat gölgedir

gölgeler biraz da  yalandır…



( murat örem / 11 eylül 2014 /ankara..)
- fotoğraf / umur örsan örem / viyana..-