bir önceki yazıyı virgüllerken;“1994 dünya kupasının bende apayrı yeri vardır, hem brezilya şampiyon olmuştur hem de ilk gözağrım umur örsan örem dünyaya
gelmiştir onca maçın ve hayhuyun arasında” demiştim …devam edelim o zaman….
******
1994 //// takvim 2 temmuzu gösteriyor….yıl 1994….günlerden
cumartesi….türkiye tam 1 yıl önce, 2
temmuz 1993’te tarihinin en acılı en
katastrofik günlerini yaşamıştı...aradan tam 365 gün geçmiş…nasıl
sıcak bir ankara günü….konur sokakta yürüyoruz doğum öncesi kontrolüne gitmek
için….ilk evladımızın aramıza katılmasına 2 hafta var….meğer biz öyle
sanıyormuşuz :) meğer acele edecekmiş
umur örsan örem… muayenehaneye giderken geçtiğimiz
yüksel caddesinde yalçınla karşılaşıp sarılıp öpüşüyoruz…yalçın, heyecanlı ve
hüzünlü biçimde konur sokaktaki 2 temmuz sergisi için koşturuyor….
yalçın; bir zamanlar ışık hızıyla yaşadığım hayatımın, sanat ve tiyatro tarafından
tanıdığım heyecanlı bir genç
adam…yaşıtım...tiyatro heyecanı hiç bitmeyecek yalçın’ın sonraki yıllarda da…o heyecanın üzerine
başarılar da koyacak zamanla…sonra hayatın tecellisi mi bilmiyorum,
sanatı tiyatroyu kitabı kağıdı kalemi pat diye bırakarak ticarete atılacak ve çuvalla
para kazanacak “yangın söndürme topları
üreterek ve o topların benzerlerini ithal ederek”
2000’lerin başında küçükesat’ta bankamatikler önünde bir kez daha
karşılaşacağız yalçınla, eşlerimiz de varken…sarılıp öpüşürken telefonlar da alıp
vereceğiz ama bir daha yalçınla hiç
karşılaşmayacağız…
hayat biraz da bu işte…
hızla giden trenlerin
bir istasyonda yanyana durmaları
ve sonra başka rayların üzerinde akmasının adı hayat….
hayat biraz da bu işte…
hızla giden trenlerin
bir istasyonda yanyana durmaları
ve sonra başka rayların üzerinde akmasının adı hayat….
2 temmuz 1994 gününe dönersek....26 yaşındayım…baba olmama
ramak var…acının bu kadar sıradanlaştırıldığı dünyada baba olmaya dair
büyük kaygılarım ve itirazlarım var hala çünkü hakkıyla babalık zor
zanaat…ama umur örsan örem gelmek için saat sayıyor !!!
entel murat örem kaygıları için artık vakit çok geç :)
baba olunacaksa , onun da yapılabileceğinin en iyisi yapılacak…kendi kendime bin kez tekrar ettiğim ve bildiğim tek gerçek bu...bu kadar…
entel murat örem kaygıları için artık vakit çok geç :)
baba olunacaksa , onun da yapılabileceğinin en iyisi yapılacak…kendi kendime bin kez tekrar ettiğim ve bildiğim tek gerçek bu...bu kadar…
ben bunları düşünürken kaldırdı kaşının birini
muayeneyi yapan doktor kurtaran ve “biz 2 hafta sonra bekliyorduk ama doğum başlamış bile !!! ”
dedi…ve ekledi “eve gidin çantanızı alın, hemen hastahaneye geçin ve
söyleyeceğim doktoru bulun…o sizi bekliyor
olacak…sezaryeni o doktor yapacak…” her şey ışık hızıyla oldu…oysa benim ne
hayallerim vardı…eve gidip dünya kupasındaki çeyrek final öncesi son 16
maçlarını izleyecektim…1994 yılının 2 temmuzunda gün artık kararırken hastahaneye
gittiğimizde bahçede mangal yapıyordu o esnada işi olmayan hemşireler doktorlar…televizyon da açıktı ve spiker “ almanya – belçika” maçını anlatıyordu bağır
çağır…yenen 1994 dünya kupasında çeyrek finale çikacaktı…ben de
bekliyordum…umur örsan örem’i bekliyordum…ilk göz ağrımı bekliyordum bir
hastahane bahçesinde…bu zalim dünyaya çocuk getirmek daha da zalimlik , doğacak
çocuğa yazık desem de, yıllar içinde teslim olmuştum “anne olmak benim de hakkım değil mi?"
sorularına ve nemli gözlere…
1994 yılı 2 temmuz akşamında büyük oğlum umur örsan örem dünyaya gelirken
almanya da belçika’yı 3-2 yenecek ve çeyrek finale çıkacaktı…sonra çok maçlar izleyecektik evdeki yeni bebeğin varlığıyla...ve brezilya kaldıracaktı 1994 dünya kupasını...benim dünya kupalarımdan biri artık ömrümün sonuna kadar umur örsan örem olacaktı....
****
1998 //// şu yazıyı yazarken düşündüm de 1998 dünya kupasına dair o kadar az anı var ki belleğimde...kupa fransa'da olmuş, bir çok dünya kupasındaki örtülü gelenek sürmüş ve kupayı ev sahibi fransa kazanmış...hayatın ve dünyanın böyle bir yanı var işte...bal tutan genellikle parmağını yalayacak..!!!.dünya kupası düzenliyorsanız, kupaya direkt katılma hakkı zaten cepteyken bir de üzerine o kupayı kaldırmaya her takımdan bir adım daha fazla yakınsınızdır...çünkü hakemler de sever kararlarını ev sahibi takım lehine kullanmayı...sıcak bir yazdı 1998....esattaki evin içine öğleden sonra güneş bir girerdi ve arsız bir misafir gibi akşamın 9'una kadar gitmezdi...klimalar milimalar bu kadar gözde değildi...şöyle bir geriye dönüp de bakın 20 yılda ne çok değişti hayatımızda....
1998 dünya kupasında, bir önceki kupanın tam ortasında dünyaya gelen umur örsan örem 4 yaşındaydı artık...eni konu arkadaştık onunla...evin içinde maçlar yapar, şutlar çeker kalecilik yapar ve kaleciliği öğretirdim...raketlerle pinpon topları sektirirdik...evin annesi hepimize soğuk limonatalar yaptığında oyuna ara verirdik...ve bir de iki erkek merakla beklerdik umur'un erkek kardeşinin ne zaman geleceğini :) biz bu merak içinde günleri geçirirken ev sahibi fransa finale kadar geldi ve bir önceki şampiyon brezilya'yı net bir skorla yenerek kupayı kaldırdı...benim şu hayattaki ikinci sampiyonluk kupam olan arda erhan örem'i havaya kaldırmak için biraz daha beklemem gerekiyordu ama...14 ekim'i 1998"i....
******
2002 /// türkiye tarihinin en anlamlı dünya kupası oldu, 2002 güney kore ve japonya ortaklığında düzenlenen turnuva...biz evde biri 8 diğeri 4 yaşında iki erkek evlatla umur örsan ve arda erhan'la dünya kupasını izlerken, anneleri de eşlik etti çoğunlukla bize....çünkü TÜRKİYE çok çok uzun zamanlardan sonra dünya kupası finallerindeydi....ve maçlar genellikle saat farkı nedeniyle gündüz oynanıyordu....umur örsan artık okulluydu ve bazen sınıflarında izliyorlardı ülkelerinin maçlarını....en fanatik izleyici zamanlarıydı umur'un...bir gece uzaklardan gelen telefonda babam taşkın hoca'nın sesi yankılandı kulaklarımda "oğlum, aşkın amcan, beyin kanaması geçirmiş akçay'da...müdahale etmişler ama olmamış...amcanı kaybettik..." dedi babam taşkın hoca...
54 yaşındaydı aşkın örem amcam...bir kaç yazıda da hep belirttiğim gibi hep acelesi vardı aşkın amcamın....hep acelesi vardı...varmış bir bildiği...!!! yapılması gerekenler yapıldıktan sonra bir kaç maçı ankara'da birlikte izledi umur örsan'la taşkın dedesi hop oturup hop kalkarak...taşkın hoca hep sıkı bir taraftardı...beşiktaşlılığı da milli takım taraftarlığı da tartışılmazdı...taşkın hoca'nın ömrünün son yıllarında, sporcuların ve teknik yönetimin spor ahlakından uzak davranışları da dahil, her manada öyle perişan bir milli takım izlettiler ki bize taşkın hoca bile izleyemez oldu milli maçları kahrından....ama 2002 dünya kupasında fırtına gibi bir milli takımı oldu Türkiyenin....başında da her manada efendi olan bir isim durdu takımın....şenol güneş....bazı kendini bilmezler şenol güneş'in giydiği takım elbiselere bile dil uzatmayı marifet sansalar da o milli takım dünya 3.lüğünü çekip aldı güney kore'deki maçta....
2002 dünya kupasında 4 yaşındaydı arda erhan...milli takımımızın o büyük başarısına dair zihninde var mı bir kaç kare diye sorduğumda çok hayal meyal baba... dedi bana...8 yaşındaki umur örsan elbette çok daha net hatırlıyordu o başarılı günleri...sonraki dünya kupalarında bir daha böyle bir başarı görmedi arkadan gelen çocuklar...çocuklarımız...
anlaşılan bu dünya kupası maçları bir 3. yazıyı daha hak edecek...koyalım bir virgül tam burada da....nasıl olsa daha çok var bu dünya kupasını portekiz'in almasına :))) 1974 dünya kupasıyla başlayan ilk yazımı okumak isteyenler bir yazı aşağı inerek ulaşabilir...
( murat örem / 21 haziran 2018 / ankara )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder