takvim bu sene de ekim ayını
göstermiş, ankara devlet tiyatrosu
perdelerini açmış ve yaklaşık 2 buçuk ayda 11 ayrı oyuna gitmişiz nurdilek’le…
ankaranın hiçbir sahnesi yabancım
değil...hilafsız yüzlerce oyuna gittim…yanımda da sevdiğim birileri olsun istedim oyunları izlerken…özellikle son 10 yıldır
internetten bilet almanın da tadına varınca eşe dosta da çok bilet aldım…istisnai durumlarda tek başına da oyuna gittim, üniversite yıllarımdaki seyirciliğimi yad ede ede…
çünkü bazen yalnız olmanın da vahşi bir tadı vardır ömürde...
çünkü bazen yalnız olmanın da vahşi bir tadı vardır ömürde...
sahnedeki onlarca ismi
tanırım…çok isimle
çay kahve içmişliğim, iki lokma yemişliğim, emeklerini övmüşlüğüm vardır…zaman
zaman ukala ve kıdemli seyirci kontenjanından akıl vermişliğim, sert eleştiriler
yöneltmişliğim bile vakidir...ya kibarlıklarından dinlerler beni ya da dinler
görünüp arkamdan iki kelam ederler…o kadarını bilemem :))) ama birçoğunun, emek emek ne çok şey kattığına
şahidimdir sahneye ve hayata…istanbul'daki öğrencilik yıllarımda aktör dayım erhan dilligil üzerinden tanıdığım isimler de bir başkaydı...efsanelerdi....yazdım bu isimleri de defalarca...meraklısı buradaki eski yazılardan bulabilir...
sahnedeki şimdiki isimleri de yazıp anlatma
sözüm olsun size…ama bu yazıda ankara devlet
tiyatrosu sahnelerini anlatayım ilmek ilmek….çünkü ankara’da da her bir
sahneyle ilgili ayrı ayrı kurduğum duygusal bağım var…
cüneyt gökçer sahnesi…
ne zaman gitmek hasıl olsa, direksiyonun başına otururken gözümde büyüdü
o konutkent yolu…hele iş çıkışı saatlerinde…ama her seferinde "iyi ki gelmişim/z"
dedim çıkarken…tıpkı bir bayram ziyaretine gitmemek için bin takla attığınız ama
bir şekilde gittikten sonra iyi ki gitmişim dediğiniz, mürekkep yalamış, hakkıyla bilgili ama biraz snop bir akrabayı
hatırlatır bana cüneyt gökçer sahnesi pırıl pırıl, bakımlı ve mesafeli haliyle…sahnesindeki
derinlik ve teknoloji, kalabalık kadrolu oyunların yuvası oldu son yıllarda…bu
sahne derinliği ve teknoloji olur olmaz mikrofon kullanma modası başlatınca
hakkıyla iğreti :))) oldum ama genellikle hakkını
verdi yönetmenler cüneyt gökçer sahnesinin…sayıları az olsa da, ortaokul
müsamereleri de izletenler çıktı aralarından… hani okumuş yazmış iyi
paralar kazanan bir akraba, her ailede biraz anlamsız bir övünme meselesi
yaratır ya bizim kültürümüzde; cüneyt gökçer sahnesi de ailenin ele güne gerine
gerine sözünü edebileceği uzaktaki amcasıdır ankara devlet
tiyatrosunun…ve gerçekten ona güvenebilirsiniz çok yakınlık görmeseniz,
göstermeseniz de….bu anlattıklarım aktör cüneyt gökçer’in ustalığından bağımsızdır elbette…böyle
bir sahneye cüneyt gökçer adı verilmesi bir kadirbilirliktir…
küçük tiyatro
ulus’taki küçük tiyatro, güngörmüş
bir ak saçlı annedir teyzedir haladır büyük annedir…daha kapısından girerken
sarıp sarmalar sizi… ahmet erhan’ın “anne ben geldim / ağdaki balık bardaktaki
su kadar umarsızım / dizlerin duruyor mu başımı koyacak / oğlun hayırsızın…”
şiirindeki gibi koyabilirsiniz başınızı
küçük sahnenin fuayesine, sahnesine hatta kapı eşiklerine bile…cumhuriyetin
ışığı vardır küçük sahnede…küt diye çok erken ölen mimar kemalettin’in güzelim
emekleri vardır….orhan veli kanık’ın, ahmet hamdi tanpınar’ın kelimeleri
asılıdır evkaf apartmanı günlerinden küçük sahnenin üzerinde…yılların
yorgunluğu küskünlüğü bile ayrı asaletle durur küçük sahnenin üzerinde…bundan
çeyrek asır önce ; küçük sahne üzerinde kara bulutlar dolanırken ve küçük sahnenin yıkılmasına
ramak kalmışken bir genç adam kapı kapı dolaşırdı “küçük tiyatro
yaşamalı…yaşayacak…yıkılmayacak…küçük tiyatroyu asla yıktırmayacağız” diye…iki genç adam mikrofonun
başında karşılıklı program yaptık onunla da radyo anki
stüdyolarında defalarca…çinlilerin “taşı delen suyun gücü değil damlaların
sürekliliğidir" sözü misali kurtardık (!)
küçük tiyatroyu yıkıcıların elinden….kurtardık demem sözün
gelişi…benimki, bizimki bu ulvi çabada
denizde damla misaliydi…esas emek, o
ürkütücü zamanlarda kapı kapı gezen sesini çıkaran genç adamındı…aradan yıllar geçti…o genç adam büyüdü ahmet mümtaz taylan oldu…hakiki
bir aktördü o zamanlarda da…ben de büyüdüm 50 yaşına geldim…murat örem kaldım :))) buradan selam olsun ahmet mümtaz taylan’a da…
oda tiyatrosu
dedik ya her zaman başınızı
koyacağınız bir ana kucağıdır küçük sahne…oda tiyatrosu da o kucağın kapı
komşusudur…hani annenizi veya elini öpmek için ziyarete gittiğiniz teyzenizi
halanızı babaannenizi evde
bulamadığınızda bir iki saniye durduktan sonra hemen komşu teyzenin ziline
yürütür ya adımlar sizi…işte tam da budur oda tiyatrosu…kapısını rahatlıkla çalacağınız, elini öpeceğiniz, daha yeni pişirilmiş havuçlu pırasa yemeği kokan yeleğine
burnunuzu bastırıp geçip giden yıllara dair hıçkıra hıçkıra ağlayabileceğiniz komşu teyzedir…titreyen
ellerle sarılmış sigara böreklerini nasıl çekinmeden yerdiniz o komşu teyzede
hatırlayın….orasıdır işte oda tiyatrosu…biraz açık demlenmiş limonlu çayını
içerken, içinize içinize akan gözyaşlarınızdır o komşu teyze…tam orasıdır işte oda
tiyatrosu…
büyük tiyatro
büyük tiyatro’da kendinizi biraz
küçük ve yalnız ama çok güvende hissedersiniz..adeta bütün sahnelerin babasıdır
büyük tiyatro...bu yüzden öyle her söze karışmaz,
evin içindeki küçük didişmelere bakmaz bile…babalar da son ana kadar duymaz
bilmez karışmazlar ya…aslında hakiki bir baba öyle bir
duyar bilir ve gözlem yapar ki...karışmaması bile karışmaktır, yol
göstermektir anlamak isteyene…yılların haklı kibri vardır büyük
tiyatroda….ne isimler ağırlamıştır orada…ne
büyük ve kurucu isimler…reisi cumhur gazi hazretleri
mustafa kemal atatürk’ün locası hala onu anar onu bekler...ikinci adam olmayı hiç mesele
yapmayacak kadar kendisiyle barışık bir başka isim olan ismet İnönü de
çok ziyaret etmiştir büyük tiyatroyu…
akün sahnesi
akün sahnesine ne zaman adım
atsanız bir başka letafet sarar sizi…
cumhuriyetin batıya dönen kültür
yüzüdür adeta akün…evet, eski bir sinemadan bozma bir sahnedir akün…ben
de bilirim o günleri…ama hakkıyla elden geçmiş ve
güzelim bir sahne olmuştur…şık ve ışıklı fuayesinde içtiğiniz
karton bardaktaki kahve biraz abartılı fiyatlı ve eh
iştedir ama ayrı bir rayihası vardır…akün sahnesinde ne zaman bir oyun izleseniz aklınız fikriniz gönlünüzün pusulası, tiyatronun büyük ustalarını anar saygıyla....
şinasi sahnesi
şinasi sahnesi akün’le sırt sırta
ağırlar yıllardır seyircisini…ne kadar elden geçse de bir
yorgunluğu vardır şinasi sahnesinin…zamanında çok şey görüp geçirmiş
olsa da artık bir orta halli mahalleye
taşınmış emekli üniverite hocası gibidir orası…anlatmaya başladığında ağzına
baktırır ama pek de tadı yoktur artık…dinlemek isteyenleri bile
azalmıştır yeni çağla ne yazık ki sanki….
yeni sahne
bir de gözümüzün önünde ölüp giden aile büyükleri vardır ankara
devlet tiyatrosunun…sakarya’daki yeni sahne inleye
inleye can verirken kimseler dönüp bakmamış, dönüp
bakanları da kimse umursamamıştır…kaç kişi hatırlayıp yeni sahneyi,
önünden geçerken “merhaba ankara devlet tiyatroları
merhaba..” der ki bugün…sevgili erhan dilligil dayım ölene kadar oysa ne güzel söylerdi, istanbul
harbiye muhsin ertuğrul sahnesine her adımını attığında “merhaba şehir tiyatroları
merhaba…” diye...
yazının burasında duruyorum...
çünkü ölümün olduğu yerde hüzün vardır...
yeni sahne benim en hüzünlü anılarımdandır...
yıkılması da dahil !!!!
erhan dilligil dayım benim en hüzünlü anılarımdandır...
57 yaşında kalp krizinden küt diye ölüvermesi dahil....
yine de umutla bitirelim bu yazıyı...
merhaba ankara devlet tiyatrosu merhaba !!!
( murat örem / 24 aralık 2017 / ankara...
*****
müzik / ilhan irem / sanatçılara benzer göklerdeki yıldızlar....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder