mehmet müfit unutulmaz şiirinde
"aşağısı uçurum / uçurum aşağısı " der...
uçurumdan aşağı bakıyordu o adam...
ama nasıl bakıyordu o adam...
ankaranın ekim akşamında iki lokma yemiş
bir bankın üzerinde tütün içiyorduk...
yanımıza geldi, usul usul tane tane...
onlarca kişi içinden, enikonu yanımıza geldi...
turuncu bir mont vardı üzerinde...
kendi sakallarına benzettiği kalın sakallarımdan yola çıktı belki...
belki beyazların arasında hala siyah kalmış bıyıklarımdan...
hangi halimi çok yakın buldu kendine; bilmiyorum...
"daha güzel bir dünyaya var mısın hocam" dedi....
"daha adil daha eşit daha umutlu dünyaya..."
varım tabi ...dedim...varım...bu yaşımda bile varım ulan...cevabıma
o zaman yola çıkma vakti diyordu ...
oysa şu bankta otururken ankaranın ekim akşamı yağıyordu üzerimize....
ne yollardan yorulmuş da gelmiş oturmuştum...
yine de varım ulan varım diyordum....
karşımızda bir ileri bir geri salınıp duruyordu....
ikimizin de sakalları vardı....
benimkiler biraz daha derli topluydu....
ikimizin de bıyıkları vardı...
benimkiler biraz daha derli topluydu...
onunkiler hakkıyla dağınıktı...
saçı başı üstü de dahil !!!
yaşını sordum 52 dedi...
akran sayılırız diye geçti içimden...
hayat ona başka gelecek hazırlamıştı...
bana daha başka bir gelecek...
ben bir ekim akşamında yalnız olmayan bir adamdım...
kıtaları aşıp gelen sesle, ışıklı bir bahçenin içindeydim...
ama o, şarabi akşamların birine daha başlıyordu beş parasız !!!
bakınca görüyordunuz;
ikimizin de kalın sakalları vardı...
eskiden ; ikimizin de umutları vardı...
o, kendinden bahsederken
iki ayağının üzerinde bir ileri bir geri gidiyordu
çünkü hakkıyla sarhoştu...
ben, elimdeki sigarayı nefes nefes içiyor
yanımdaki ışıltılı sese yaslanıyordum...
dakikalarla konuştuk karşılıklı üçümüz....
ayakta bir ileri bir geri sallanırken de cümleler kuruyordu....
ve hep aklı başında cümleler kuruyordu...
ama asla aklı başında değildi...
"kafası bi milyondu...."
abicim seni sevdim pek sevdim diyordu bana...
herkese yaptığım gibi aynı cevabı veriyordum ukEla ukEla :)
"iyi de ben sevilecek adamım zaten..."
daha güzel bir dünyaya var mısın/ız diyordu...
herkesin mutlu olduğu , eşit olduğu bir dünyaya var mısın/ız...
varım ulan diyordum....elbette varım...
sakallarımı karıştırıyor, yanımdaki sese yaslanıyordum...
"şarap parası isteyecek birazdan"
diyordu yanımdaki günışığı...
dünyanın bin yerini görmüştü günışığı...bin türlü halini de...
eh ben de çömez sayılmazdım dünya hallerinde...
ama severdi günışığı detayları yakalamayı ve hemen söylemeyi...
ve ben de onun detaylarını yakalayan tarafını...
dakikalarca konuştu karşımızdaki sakallı ve sarhoş ses....
dakikalarca dinledik, cevaplar verdik...
dünyanın ve memleketin ahvaline dair fikirler öne sürdü...
en son günışığına makamlar biçiyordu....
o hiç sevmediğim sarışın kadından yıllar sonra
sen memleketin ilk sarışın komünist başbakanı oldun...
seni bu göreve getirdim...hayırlı olsun...
diyordu günışığına...
memleket komünist bir başbakan görmüştü...
ve işe bakın ki, bu kişi de, günışığıydı...
bu kadarı rüyada bile olacak iş değildi !!!
bir iki ısrardan sonra şarap parasını da vermiştim artık...
üretmeden tüketmeye karşı bir adam olarak
hiç sevmezdim böyle aldım verdim paralarını ama
bu kez teslim olmuştum....verdim şarap parasını....
döne döne ismini söylüyordu....
ben şuyum diyordu....
gece vakti eve gidince yaptığım araştırmada görecektik ki
hakikaten ismi cismiyle oydu...
ve daha 2 yıl öncesine kadar demeçler veriyordu medyaya...
öyle karton bir karakter değildi...
52 yaşındaydı...ve artık bir başka kıyıdaydı....
hayat onu almış bir başka kıyıya koymuştu....
bütün bunlar olurken
aklımdan hep o muhteşem çocuk kitaba geçiyordu....
şu hayat boktan bir şeydi....
şu hayat ne boktan bir şeydi....
öyle diyordu pal sokağı çocukları kitabının sonunda
yohan boka....
ve haklıydı....
şu hayat ne boktandı...
şarap parasını alıp en yakın büfeye giderken
sizi sevdim ulan , sizi çok sevdim ulan...
öpüyorum ulan sizi, ikinizi diyordu defalarca...
ellerini uzatıp tokalaşıyordu bizimle....
gecenin bir vakti, ayağa kalkıyorduk günışığıyla...
ömrümün neredeyse 30 yılı geçmişti ankara'da...
her şey her şey olmuştu...
her yer her yer....
edip cansever dizeleri geçiyordu zihnimden
"dağılmış pazar yerlerine benziyor istasyonlar
ve dağılmış pazar yerlerine benziyor memleket...
gelmiyor içimizden hüzünlenmek bile !!! "
eve geldiğimizde köpüklü bir kahve yaptı günışığı...
şişelerin kapaklarını açtım tıkır tıkır...
gözüm kitaplıktaki o kitaba takıldı;
" A Pál utcai fiúk...."
-pal sokağı çocukları....-
şu hayat hakikaten ne boktandı...
yohan boka haklıydı....
çok haklıydı !!!
( murat örem / 23 ekim 2017 / ankara )
Şiir tadında yazmışsın. Kalemine, yüreğine sağlık. Evet hayat gerçektende çok......
YanıtlaSilbiraderim...öyle işte...selamlar sevgiler...
Silmurat....