kadın yılların yazarı , kendi çapında bir aurası da var, memleketi kurtardığı
(!) bir yazısında dinOzora tutuyor
döne döne dinAzor diyor milyonlarca cahil insan gibi…. yanyana
geldiğinizde canımm diye
diye önce dudak dolusu öpüyor sonra sen
bari bu yanlışı yapma, yakışmıyor deyiverince tatlı tatlı ; ama sen de güneşli havalarda çok sigara
içiyorsun diyor…
bir
de üstüne küsüyor…
“la
havle ….” çekmenin ilmini yapıyorsun….
biriyle
yürüyorsun…
uzun
uzun yürüyorsun…
kar
yağıyor yürüyorsun…
yağmur
tufan oluyor yürüyorsun….
güneş
kavuruyor yürüyorsun…
ortalık
yıkılıyor yürüyorsun…
ahde
vefa deyip yürüyorsun…
“kan
var bütün kelimelerin altında…”
bile
bile yürüyorsun…
saçların
aklaşıyor yürüyorsun…
gözlerin
kanıyor yürüyorsun…
ellerin
çapaklanıyor çivileri tutmaktan ,
sözüm
sana değil kendimedir diye diye yürüyorsun…
sonra
bir gün
ölürken
hepimiz ;
aidat toplantıları yapılan apartmanlar
arasında
çakır
gözleriyle matbu evraklar kusuyorken komşular
“
acım var benim , büyük acım var , sizin niye yok, benden bu
kadar…”
diye
diye yürüyorsun…
bir
hafta sonu ateşleri içinde yanıp
kurukuru
öksürürken
ve
çorbalar yapanların sesleri vururken
tablolu
evinin duvarlarına
hiç
lüzumu yokken edilen
densiz
cümleler otururken boğazına
patlatırken
kara gözlerini boğum boğum
çocukluğunun
ekim ayları geliyor gözlerinin önüne…
“şairler
birer birer ölüyor…” diyor bir ses yeni aldığı
gömleğine salça bulaşmış da hemen unutacağı tedirginlikle buna üzülmüş gibi yaparak…“şairler
birer birer ölmez , tabur tabur , dize
dize , dörtlük dörtlük ölür onlar…” diyecek olsan , kim duyacak…
uzaktaki okurlar şunu ünleyip yazıyor işgüzarca ;
“son
yazılarında
amma
çok kendini anlatıyorsun….
amma
yavan anlatıyorsun…
amma
döne döne anlatıyorsun”
bilmiyor
ki…
insan
kendini anlatmaz…
insan
kendini anlatıyor gibi yaparken
aslında
ve yine yalnızca insanı anlatır…
bilmiyor
ki ;
ne
demiş horatius
“"quid
rides?
mutato nomine,
de te fabula narratur."
“ ne gülüyorsun /
sırıtıyorsun…
isimleri değiştirirsen
görürsün
anlattığım tam da
senin hikayen…”
bilmiyor
ki ;
horatius’tan
yüzlerce yıl sonra esinlenerek (!)
ne
demiş karl marks;
“
dinle…tam da seni anlatıyorum…
senin
hikayeni anlatıyorum…”
ve ne
demiş willhelm reich ,
türkçeye
de çevrilmiş unutulmaz başyapıtı ;
“
rede an den kleinen mann / dinle küçük adam…” da
"...
ben ne kızıl, ne kara, ne de beyazım.
ben
hristiyan, yahudi, müslüman, mormon, poligam, homoseksüel, anarşist ya da
boksör de değilim.
ben
bir kadını/erkeği, onunla evli olduğumu kanıtlayan evlilik cüzdanına sahip
olduğum ya da cinsel açlığımı doyurabilmek için değil, gerçekten sevip ona
değer verdiğim için kucaklarım.
ben
çocukları dövmem, balık tutmam, karaca ya da geyik avlamam.
ama
hedefi onikiden vururum.
ben
briç oynamam ve öğretilerimi yaygınlaştırmak için partiler vermem. eğer fikirlerim
doğruysa zaten kendiliğinden
yaygınlaşacaktır.
eğer
benden daha iyi hekim değilse, çalışmalarımı bir tıp yöneticisinin eline
bırakmam ve buluşlarıma kimin
hükmedeceğine ya da etmeyeceğine ben karar veririm.
ben
yasal kurallara anlamlı oldukları sürece tam olarak uyarım ama aşılmışlarsa ya
da anlamsızlarsa onlarla mücadele ederim. (hakime koşma hemen küçük adam, çünkü
o da dürüst bir insansa aynı şeyi yapar.)
ben
çocukların ve gençlerin bedensel enerji ve aşklarını yaşamalarını ve rahatsız
edilmeden tadını çıkarmalarını isterim.
ben
insanların doğru dürüst dindar olmak için aşk yaşamlarını yıkacaklarına,
bedenlerine ve ruhlarına zarar vereceklerine inanmıyorum.
ben
senin 'tanrı' olarak adlandırdığın şeyin gerçekten var olduğunu ama senin
düşündüğünden farklı, senin içinde ve dışında, vücudundaki sevgi olarak,
dürüstlüğün olarak ve doğayı hissetmen olarak bir kozmik temel enerji olduğunu
biliyorum...
...
sana şunu söyleyeyim küçük adam;
içindeki en iyi şeylerin anlamını yitirdin.
onu
boğdun başkalarında, çocuklarında, karında, kocanda, babanda, annende, nerede
gördüysen orada onu öldürdün.
sen
küçüksün
ve
küçük kalmak istiyorsun
küçük
adam….”
ne
diyordu 90’ların başında gepgenç bir adamken sen, siyah müzik setinin içinde döne döne
dinlediğin güzelim albümünde banu kırbağ;
“yeryüzünde
dostu olsun
gerek
insan insana
ah
, ben anayım
bu
sözümde yerin göğün derdi / ahı var
sulha
gelin ey insanlar
yoksa
dünya mahvolar…
(murat
örem / 18 ekim 2015 / ankara…)
Ve şöyle diyor Doktor Wilhelm Reich;
YanıtlaSil'' Diktatörler, zorbalar, küçük şeytanlar, dedikoducular, böcekler ve çakallar bir bilgenin önceden kestirdiği yazgıdan kurtulamayacaklar:
Kutsal sözler saçtım
Yeryüzüne
Palmiyeler solduğu ve
Kayalar parçalandığı zaman,
Utkun krallar kuru yaprak örneği
Havaya savrulacak.
Tufanlar arasında bin gemi
Benim sözümü taşıyacak.
Ben gideceğim
Sözüm kalacak.''
Tabur tabur, dize dize, dörtlük dörtlük giden o güzel insanların öldüğü sanılacak, herkesin bildiğinin aksine susmuş olacaklar. Onlar gidecek, sözleri kalacak. Tam da bizim hikayemizi anlatmaya devam edecekler.
Selamla.