Aziz Nesin
anılarında defalarca yazmıştır , soğuk kış günlerinde tahinle pekmezi karıştırırken duyduğu hazzın
bambaşka olduğunu ve ortaya çıkan karışımı izlerken nerelere nerelere gidip
gidip geldiğini…
Oğul Ali Nesin de çocukluk günlerinden
kalan en unutulmaz anıların başında, babasının tahinle pekmezi karıştırırkenki musmutlu(!)
halinin geldiğini söylemiştir defalarca…
Elli yaşıma üç beş adım kalmış şu halimle bile çok
özlediğim benim o iki güzel dedemden biri olan Bessat Aga/Behzat Dedem
de ne severdi tahinli şeyleri ve tahinle pekmezi…
Acıpayam’daki
uzun ve bitmek bilmeyen temmuz ağustoslu ramazan günlerindeki iftar öncesinde ne çok bekledik Behzat Dedemle birlikte
fırından çıkacak tahinli pideleri…
Behzat Dedem de çok severdi tahin pekmezi…
Yapardı da bizlere…
Belki zaman zaman evin kızları kadınları tarafından baba ayak
altında dolaşma(!) diye ihtar edilse bile, o tahta tabanı her seferinde kendince sesler çıkaran mutfak geçişindeki salonda ne çok tahin pekmez yaptık
biz dedemle 23 Nisan 1979’da 66 yaşındayken ölüverene dek…
Bu tahin pekmez ikilisini sevmek biraz da genetiktir…
Dünyayı susarak
anlama :) üzerine doktora yapmış nevi
şahsına münhasır fani olan Ethem Dayım da çok sever tahinle
pekmezi…
Onun elinden yemişliğim de vardır …
Ki , Behzat Dedemin en büyük oğludur, en büyük dayım/ız/dır o
da…
Anne tarafımdaki geniş ailenin, genellikle başına buyruk,
serdengeçti , güzel olan her şeye her daim zaaflı, aklına eseni yapan, aykırı, entel(!) ve huysuz
adamı olarak bilinen beni içlerine ne kadar kabul
ederler, bu saatten sonra ben içlerine ne kadar girmek isterim bilemem ama ortada
gen diye bir şey olduğuna göre ben de benzemişim Behzat Dedeme, Ethem Dayıma en
azından tahinle pekmez konusunda…
Ben de çok severim, pek severim tahinle pekmezi…
Yemesini de severim de; en çok tahinle pekmezin hazırlanırkenki o dansını severim bir kasenin içindeki…
Ve mutfakla hiç aram olmasa da, tahinle pekmezin o gizemli
karışımındaki dengeyi tutturmayı hem çok
severim hem çok önemserim.
Bilenler bilir ; önce o
kaseye dökülen tahinin üzerine eklenen pekmezin ayarını tutturmak
ustalık ister , sonrasında da bir tatlı çatalıyla ritmik hareketlerle ikisini
hemhal eylemek…
Kıvama ve lezzete göre küçük dokunuşlar yapmak gerekir sonrasında…
Ve en sonunda da maharet, bir masanın etrafında şitahla tahin pekmez yemek için toplananların sayısını
artırmaktadır…
Yukarıdaki fotoğraf mutfaktaki az sayıdaki ustalık
günlerimdendir…
Yıllar öncesindendir…
Pekmez tahin karışımının üzerindeki tahinin şekline dikkat
edin…
Eskiler ne demiş, kaşıkların tahtadan oyularak yapıldığı günlerde ;
“herkes kaşık yapar ama sapını ortasına denk getiremez…”
Bizim de ustalığımız bu olmuş işte…
pekmezin üzerine döktüğümüz tahinle anlatmışız meramımızı...
hem de hiçbir atraksiyon yapmadan, kendiliğinden !!!!
pekmezin üzerine döktüğümüz tahinle anlatmışız meramımızı...
hem de hiçbir atraksiyon yapmadan, kendiliğinden !!!!
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki ;
Kimselerin tahinle pekmezin bir kasenin içindeki hemhal
oluşuna bile bakacak niyeti kalmamış…
Aşklar evlatlar ömürler sevgiler nefretler birbirinin kopyası alışveriş merkezlerinin beyaz ve çiğ ışıklarının altında kalmış…
Aşklar evlatlar ömürler sevgiler nefretler birbirinin kopyası alışveriş merkezlerinin beyaz ve çiğ ışıklarının altında kalmış…
Dedeler torunlarına tahin pekmez hazırlamaz olmuş…
İnsanlar ekranların arkasında önünde zombileşmiş…
Ben bireyim diye bir masal çıkmış, insanın, insanlığın ruhunu iğfal
etmiş…
Hasılı kelam ;
Gökten üç elma düşmüş…
Tahin acılaşmış…
Pekmez ekşimiş…
Bize de o günlerin hikayesini yazmak düşmüş…
(murat örem / ankara / 03 ocak 2015 )
Sevgili dostum. Çok eskilere, 9- 10 yaşlarına götürdün beni.
YanıtlaSilO yıllarda dedem ve ninemde kalırdım yaz aylarında. 20-25 haneden oluşan bir dağ köyüydü burası. Yol yok, elektrik yok, su yok.
Ninemin elde döndürülen bir taş değirmeni vardı. Kendi yetiştirdiğimiz, kaçırdığımız Sudan'ları bu taş değirmende öğütürdü ninem. Kah türkü söyleyerek, kah uyuklayarak saatlerce öğütür, öğütürdü. Yine kendi bağımızın üzüm pekmezi ile tahini karıştırırdık. Ben köy ekmeği üzerine kalınca sürer, büyük bir keyifle yerdim.
Bu gece vakti senin yazın vesilesi ile rahmetli dedem ve ninemi andım, t uhlarına Fatiha okudum.
Yine her zamanki gibi, akıcı üslubunla döktürmüşsün. Ellerine yüreğine sağlık.
YanıtlaSilMurat çok teşekkürler. Beni yine çok eskilere, çocukluğuma götürdün.
Daha 9-10 yaşlarındayım. Yazları dedem ve ninem köyünde kalıyorum. Onlara işlerinde yardımcı olabilmek için. Köy dediğime bakma. Toplasan 20-22 hane yoktur burada. Yol yok, elektrik Yok, su yok.
Ninemin elle döndürülen bir taş değirmeni vardı. Kendi yetiştirdiğimiz susamları, kavurur ve bu taş değirmende öğüttürdük. Ninem değirmenin başına geçer kah türkü söyleyerek, kah uyuklayarak saatlerce susam, haşhaş, ... öğütürdü. Pekmezimizi de kendimiz yapardık. Kendi üzümlerimizin şırasından. Taze köy ekmeği yapıldığında büyük bir dilim keser üzerine de kalın kalın tahin-pekmez sürerdim. Sonra doğru oynamaya.
İşte böyle dostum. Sayen de rahmetli ninem ve dedemi de yad etmiş oldum.
Yazım yine çok akıcı ve çok içten olmuş. Ellerine sağlık.
Namıkcım;
YanıtlaSilbenzer ifadeler olmuş gibi görünse de farklı iki yorumunu da bilerek yorumladım...
sen haşhaş deyince benim de haşhaş anılarım canlandı...
kavurması çekmesi sonra da bir çöreğin içindeki o lezzeti...
varol...
sesin yorumların dail olsun dostum...
murat....