*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500"ziyaret ! *her cümle"5846" sayılı yasa korumasında ! *fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir ! *sağ alttakiküçük dünya?
1993 yılında 25 yaşın içindeydim... Okul bitmişti... Sevdiğim bir işin kapısından içeri girmiştim... Ülkeme dair umutlarım vardı.... 1993 yılı başında 25 yaşın içindeydim... Baba olmamıştım daha.... Kendime dair umutlarım vardı... Ülkeme dair umutlarım vardı... Evime dair umutlarım vardı.... 1993 yılı başında 25 yaşın içindeydim... Kendime ve ülkeme dair umutlarım vardı.... Uğur Mumcu öldürülmemişti daha... Adnan Kahveci muamma bir ölüme uzanmamıştı....
Dönemin cumhurbaşkanı Turgut Özal 50 yıllık ambulansla köşkten çıkarılıp kalp krizi geçire geçire Ankara sokaklarında dolaştırılmamıştı.... Sivas'ta gözü dönmüş acılar yaşanmamıştı.... 1993 yılı başında ülkeme dair umutlarım vardı.... İnsanıma dair umutlarım vardı...
Ekmek parası peşinde koşmaya çoktan başlamıştım ama baba olmamıştım daha....Senin omzuna hiç ağlamak için yaslanamadım ...cümlesi akılsızca ve egoistçe haykırılmamıştı daha yüzüme... 1993 yılı başında 25 yaşın içindeydim.... Uğur Mumcu öldürülmemişti daha.... Uğurlar Olsun ....bestesi yapılmamştı.... Ülkeme dair umutlarım vardı... Aradan 22 yıl geçmiş.... Uğur Mumcu puşt bir bombayla bin parçaya bölünmüş.... Türkiye Madımakları yaşamış.... Türkiye daha neler neler neler yaşamış.... Kar yağmış.... Kar yağmış... Kar yağmış.... Yollar kapanmış... Zihinler kapanmış... Umutlar kapanmış.... Milyonların başına geçim derdi binmiş oturmuş.... Milyonların başına televizyon gelmiş oturmuş... Milyonların başına düşünmemek gelmiş oturmuş.... Benim başıma da neler neler gelmiş.... 1993 yılı başında 25 yaşın içindeydim... Aradan 22 yıl geçmiş... 24 Ocak 1993 Pazar günü öğle sonrasında atılan parça tesirli bombanın etkileri bugüne kadar gelmiş.... Uğur Mumcu ölmüş... Uğur Mumcular öl-dü-rül-müş....
Ödenecek araba taksitleri varmış... Ödenecek banka borçları varmış... Üç kuruşluk akıllarla ben oynamıyorum diyecekler varmış... Ülkenin tarihini , Kendi tarihini unutacak , taş gibi unutacak milyonlar varmış.... Gel de şunu deme ; " vurulduk ey halkım...!" pek de güzel unuttun bizi.... artık ben de çok yorgunum.... Türkiye kadar yorgunum... ve hiç de ümidim yok.... ( murat örem / 24 ocak 2015 / ankara...)
bir iki üç kişi derken,
dördüncünün eli kulağında…
her sabah 06 ljn
26 plakalı beyaz unonun direksiyonu başındayım…
kurs var , ders
var, eğitim var…
üniversite
yıllarında kantinde geçen öğrencilik hayatıma(!) inat ,
üç ay kocaman salonun en önündeyim 7 saat boyunca…
bir eşikten başka
bir eşiğe atlamanın arefesindeyim/z…
ve kursa giderken ,
akşam eve dönerken yol boyunca hep döne döne şu şarkıyı dinliyorum beyaz unonun
içinde…
ve en çok da
nakaratını seviyorum…
Bir sabah çıksam kaybolsam
Dönmesem kalsam anılarda
Belki bir sevda türküsünde vurulurdum
Gel künyemi al dağlardan
Aşk nedir söyle, kayboldum
Belki bir düşte unutulmak
Her sabah bir dev masalında uyanınca
Hep çocuk kalmak kurtulmak
Kar yağıyor bu gece
Öyle beyaz ki şehir
Anlamak bir ömür sürer
Hayat niye kirlenir Karlı bir gece sen buldun
Kaldırımlarda kalbimi
Al götür rüzgarlara savur, hadi durma
Ver benim eski yarimi
Ben kimim söyle kayboldum
Dönmedim kaldım anılarda
Her sabah bir çöl masalında uyanırdım
Belki de yanlış bir Leyla
Aziz Nesin
anılarında defalarca yazmıştır , soğuk kış günlerindetahinle pekmezi karıştırırken duyduğu hazzın
bambaşka olduğunu ve ortaya çıkan karışımı izlerken nerelere nerelere gidip
gidip geldiğini…
Oğul Ali Nesin de çocukluk günlerinden
kalan en unutulmaz anıların başında, babasının tahinle pekmezi karıştırırkenki musmutlu(!)
halinin geldiğini söylemiştir defalarca…
Elli yaşıma üç beş adım kalmış şu halimle bile çok
özlediğim benim o iki güzel dedemden biri olan Bessat Aga/Behzat Dedem
de ne severdi tahinli şeyleri ve tahinle pekmezi…
Acıpayam’daki
uzun ve bitmek bilmeyen temmuz ağustoslu ramazan günlerindeki iftar öncesindene çok bekledik Behzat Dedemle birlikte
fırından çıkacak tahinli pideleri…
Behzat Dedem de çok severdi tahin pekmezi…
Yapardı da bizlere…
Belki zaman zaman evin kızları kadınları tarafından baba ayak
altında dolaşma(!) diye ihtar edilse bile, o tahta tabanı her seferinde kendince sesler çıkaran mutfak geçişindeki salonda ne çok tahin pekmez yaptık
biz dedemle 23 Nisan 1979’da 66 yaşındayken ölüverene dek…
Bu tahin pekmez ikilisini sevmek biraz da genetiktir…
Dünyayı susarak
anlama :) üzerine doktora yapmışnevi
şahsına münhasır fani olan Ethem Dayım da çok sever tahinle
pekmezi…
Onun elinden yemişliğim de vardır …
Ki , Behzat Dedemin en büyük oğludur, en büyük dayım/ız/dır o
da…
Anne tarafımdaki geniş ailenin, genellikle başına buyruk,
serdengeçti , güzel olan her şeye her daim zaaflı, aklına eseni yapan, aykırı, entel(!) ve huysuz
adamı olarakbilinen beni içlerine ne kadar kabul
ederler, bu saatten sonra ben içlerine ne kadar girmek isterim bilemem ama ortada
gen diye bir şey olduğuna göre ben de benzemişim Behzat Dedeme, Ethem Dayıma en
azından tahinle pekmez konusunda…
Ben de çok severim, pek severim tahinle pekmezi…
Yemesini de severim de; en çok tahinle pekmezin hazırlanırkenki o dansını severim bir kasenin içindeki…
Ve mutfakla hiç aram olmasa da, tahinle pekmezin o gizemli
karışımındaki dengeyi tutturmayı hem çokseverim hem çok önemserim.
Bilenler bilir ; önce okaseye dökülen tahinin üzerine eklenen pekmezin ayarını tutturmak
ustalık ister , sonrasında da bir tatlı çatalıyla ritmik hareketlerle ikisini
hemhal eylemek…
Kıvama ve lezzete göre küçük dokunuşlar yapmak gerekir
sonrasında…
Ve en sonunda da maharet, bir masanın etrafında şitahla tahin pekmez yemek için toplananların sayısını
artırmaktadır…
Yukarıdaki fotoğraf mutfaktaki az sayıdaki ustalık
günlerimdendir…
Yıllar öncesindendir…
Pekmez tahin karışımının üzerindeki tahinin şekline dikkat
edin…
Eskiler ne demiş, kaşıkların tahtadan oyularak yapıldığı
günlerde ;
“herkes kaşık yapar ama sapını ortasına denk getiremez…”
Bizim de ustalığımız bu olmuş işte… pekmezin üzerine döktüğümüz tahinle anlatmışız meramımızı... hem de hiçbir atraksiyon yapmadan, kendiliğinden !!!!
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki ;
Kimselerin tahinle pekmezin bir kasenin içindeki hemhal
oluşuna bile bakacak niyeti kalmamış…
Aşklar evlatlar ömürler sevgiler nefretler
birbirinin kopyası alışveriş merkezlerinin beyaz ve çiğışıklarının altında kalmış…