fotoğrafa iyi bakın....
benim gibi yaş durumundan
gözünüz yakını az görüyorsa
büyüterek bakın artık :))
fotoğraf,
sanıyorum şimdilerde yayında olmayan
SUSURLUK'un yerel gazetelerinden
DOĞANGÜN gazetesinin
21 MART 2005 tarihli sayısı...
yani gazete şu aşağıda.....
net görünsün diye
sayfayı, sağ tarafı ve sol tarafı olarak
ayrı ayrı çektim...
yazının başındaki
berber ömer amcalı
babam taşkın hocalı fotoğraf
gazetenin ilk sayfasının sağında....
aşağıdaki de sayfanın solu...
yayın tarihi net olarak okunuyor;
21 mart 2005 diye...
bu aralar blogda
habire susurluk yazıyor oldum
ama bazen böyle olur...
hadiseler arka arkaya gelir...
hele bir de,
susurluk'tan kasap fuat saran biraderim
bana 5 ağustos'ta messenger'den haber verince
"muratcım, berber ömer abi emekli oldu
sen bunu mutlaka bir şekilde yazarsın..." deyince
bu yazıyı sıcağı sıcağına yazmak biraz da farz oldu :))
işte şimdi okuduğunuz UZUUUN yazı
biraz da fuat saran biraderimin vesilesiyledir...
ona da, selam sevgi olsun buradan...
****
şimdi biraz gerilere gidelim....
biraz dediğim; taaa 1970'lerin başına...
neredeyse 50 yıl öncesine (!)
işte 50 yıl önce, susurluk lisesi yokuşundaki evimizde
ben daha 2 yaşında bile olmayan süt bebesiyken :))
aylar önce çok ağır iskelet sistemi ameliyatı olmuş taşkın hocam
daha dışarı çıkamayıp evde saç traşı olurken
ve çok çok büyük ihtimalle,
o traşı berber ömer amca bizim evde yaparken
büyük bir deprem olmuş susurluk'ta...
yıkılan dökülen olmasa da herkesin yüreği ağzına gelmiş...
yaşı yetenlerden hatırlayanlar çıkacaktır o depremi.
bu yazıyı yazmadan önce
olayları teyit etmek için
annem müjgan hocanımı aradığımda,
50 yıl önceki o sert depremi hatırladı...
konuşmada ömer amcanın emekliliğini
gazeteden okuduğunu söyledi, hayırlı olsun dedi,
sonra da "sorduğun olayda, ömer bey olması lazım,
çünkü baban 1969'da buraya geldikten sonra
hiç başka berbere traş olmadı
fakat yine de yüzde yüz,
ömer bey'di diyemeyeceğim" dedi...
ben de belki de kalfasıydı anne dedim...
bu yazıyı okursa , belki ömer amca hatırlar...
bu detayları da,
sorumlu gazetecilik ve yazı ahlakı gereği not düşüyorum.
çünkü şu yaşıma dek
BİN'lerce program yaptım,
10 BİN'lerce yazı yazdım
ne sözlü ne de yazılı
tek bir TEKZİP yemedim, ...
"bu yazdığın, bu söylediğin doğru değil
şurası eksik...burası fazla ...
o yazdığın öyle değildi murat !
diyen de hiç olmadı, çok şükür...
yalnızca gerçeği aktarmak ve yazmak
o kadar önemlidir ki hayatta...
yazının namusu GERÇEKTİR....
çünkü,
murat örem bir olayı yazarsa,
kayıtsız kuyutsuz belgesiz desteksiz
ASLA ! ve KAT'A yazmaz...
hilafı hakikat tek bir kelime etmez !
tüm yazılarım programlarım için
hodri meydan...
halep oradaysa arşın burada...
ama bazen, bazı olayları
hikaye olarak aktarırsam
hikayeleştirirsem, senaryolaştırırsam
o zaman isimleri yerleri bilerek değiştirebilirim
kişiler istemiyorsa, belli olmasınlar diye...
bunu da okura hissettiririm...
ama "GERÇEK" bir hadise anlatıyorsam
bir yazı yazıyorsam,
bir program kaleme alıyorsam
canlı yayınlarda soru soruyorsam
her şey ama her şey
harfi harfine HAKİKATTİR !
neyse, bu hatırlatmalardan sonra
yazıya devam edelim...
berber ömer amca'da ben de çok traş oldum...
önce o koltuğun üzerine konulan tahtaya oturdum :)))
çünkü boyum ancak yetişirdi daha okullu bile değilken...
ve ağzıma da bir susurluk yalı gazozu şişesi tutardım
kesilen saçlarım ağzıma girmesin diye :))
o zaman çalı süpürgesi gibi tomar tomar saçım vardı...
şimdi yine var, ama nerede o "tarak kıran sık saçlar :)))"
hepsi , yandı bitti kül oldu....
daha okul öncesi yaşlarımda traş olurken
başımda babam taşkın hocam da olurdu daima...
her erkek çocuğunun hatıralarında vardır
tahta konmuş berber koltuğunda traş olmalar
gazoz şişesiyle ağzını kapatıp oyalanmalar
ve traş bittiğinde de berber amcanın
"hooop diye" sizi o koltuktan kaldırırken
bekleyen müşterilerin tezahüratlariyla
büyük adam oldum sanmalar :)))
sonrasında, biraz biraz büyüdükçe
kendim gider oldum
berber ömer amca'ya...
1970'lerin ikinci yarısıydı...
daha, 10 yaşında bile değildim...
lise yokuşundaki evimizden çıkar
yokuşu inip sağa dönüp
ilkokulların duvarındaki yolu takip eder
yol bitiminde yine sağa döner
ve o zamanlar üstü kapatılmamış derenin üstündeki
derme çatma köprüden temkinlice geçer
kireççi ilhan amca'nın dükkanının az ilerisinden sağa dönünce
şıp diye berber ömer amca'ya giderdim...
çok net hatırlıyorum o hallerimi...
yıllardır her vesileyle yazdığım gibi
ülke; sağ sol şu bu diye birbirine girerken
hızla 12 eylül 1980 darbesine ! giderken
her gün onlarca insan ölürken
SUSURLUK'umuz
bir huzur adasıydı
biz çocuklar için ,
1970'lerde,
ne mutlu ki...
bir tehdit, bir taciz, şu bu da hiç yaşamadık
ne ben, ne de yaşıtlarım, o yıllarda...
o yıllarda çocuklar herkesindi...
herkes sahiplenirdi o çocukları...
çocuğuna bir simit alan
yanında kim varsa, o çocuklara da alırdı.
ve herkes bugünkünden kat kat dar gelirliydi !
ama yine herkes hakikaten gani gönüllüydü...
bunu defalarca yaşadım ben ne mutlu ki...
işte o yaşlarımda
yine bir gün gittim
berber ömer amca'ya ...
bir cumartesi günüydü...
kalabalıktı içerisi...
sıramı bekledim ama hep acele işi olanlar çıkınca
benim sıra bir türlü ilerlemedi...
arada oyalanayım diye,
bir de gazoz çıktı bana tombaladan :)))
benim için, hava şimdi daha da hoştu...
bilenler bilir,
berber ömer amcanın o yıllarda dükkanı
sohbet & haber ve siyaset merkezi :))) gibiydi..
her yeni gelen bir şeyler anlattıkça ,
mevzular derinleştikçe
benim traş sırası da kaynadı gitti...
ben de artık sıkılır oldum koltukta.
gazozumu içmiştim...
gazeteleri de okumuştum
koca adamlar gibi :))
radyoda hafta sonu programı bile bitti bu arada...
ki en az iki saattir hafta sonu programları...
oysa ben traşa gittiğimde program yeni başlamıştı...
oradan anlayın, geçen neredeyse iki saati...
tam 13 haberleri okunacaktı ki ,
o anda bambaşka bir şey oldu,
merakla şaşkınlıkla, alı al moru mor nefes nefese
babam taşkın hocam giriverdi dükkanın kapısından...
beni görünce , yüzündeki ifade de gevşedi, rahatladı...
nihayet sıra bana geldi ve traş olunca çıktık...
oğlum, bir şey olmaz da,
merak ettim yahu,
annen de çok meraklandı...
dedi yolda giderken babam.
ben olsam ben de merak ederdim
en çok da çocuğumun
dereye düşmesinden korkardım dedim
ben de babama, yine koca adam gibi...
böyle cinsliklerim hep vardı yani :)))
sonra biraz ilerideki
harika tatlıları olan
seyyar arabası da bulunan
tulumbacı amcanın dükkanından tatlı alıp
evin yolunu tuttuk baba oğul...
2005 yılında postadan çıkan
SUSURLUK gazetesinde gördüm ki
berber ömer amca
36 (!) yılın ardından
babam taşkın hocamı
müşterilikten emekli etmiş
ÖMÜR BOYU BEDAVA TRAŞ:)))
kazanmış taşkın hocam...
yerel gazete de haber yapmış....
aslına bakarsanız
ne kadar güzel bir ahenk bu,
bir jest bu...
o dönemde basılı gazeteler çalıştığım kuruma gelirdi.
odamda gülerek okurken haberi
yine benim gibi yapımcı (prodüktör) olan arkadaşım gördü
kim bunlar yahu...ne güzel işler bunlar...deyince bana
biri babam, diğeri de neredeyse 40 yıllık berberi dedim ben de.
abi ben bu işi haber yaparım,
GECENİN İÇİNDEN programında
canlı yayına bağlarım ikisini de dedi...
beni karıştırma da :)) ne yaparsan yap...
bak orada gazetenin numarası var...dedim ben de...
sonra olanlar oldu
bir gece canlı yayına bağlandı ikisi de...
ben de dinledim...
böyle durumlarda
o kadar tatlı tatlı heyecanlanırdı ki taşkın hocam
sanki binlerce öğrencisine
neredeyse 30 yıl boyunca
o en bela kimya derslerini
a'dan z'ye tane tane anlatan taşkın hocam giderdi.
heyecanlı bir çocuk gelirdi böyle anlarda....
-benim mesela kimyam kötüdür,
çünkü lisede kimya dersini
babam taşkın hocamdan almadım !!!-
o gençliğin ukalalığında,
evde de tek bir harf sormadım kimyadan babama,
babam da oğlum gel şunu bir anlatayım demedi...
deseydi de "he he" der geçerdim...
çok ama çok kıl adamdım ben gençliğimde de
Allah akıl fikir verdiyse bana
50'sinden sonra bilemem :)))
bu gençlik huyumu bildiği için,
çok arıza çıkarmadıysam,
hiç bir konuda topa sert girip
otoritesini asla aşındırmazdı taşkın hocam...
bunlar hep büyük hayat dersleri olmuştur bana
nur içinde yatası taşkın hocamdan...
yıllar sonra 40'lı yaşlarımın sonunda
500 kişinin müdürü olduğumda
hep o yaklaşımı aklımda olmuştur babamın...
bilgi yaş tecrübe hayat ve statü olarak yukarıdaysan,
gereksiz topa girip,
otoriteni asla aşındırma...
ama iş son söze gelirse de.
o son sözü söyle
ve MAÇI BİTİR !!!
konuya dönersek;
işte bu yazının başındaki
fotoğraflı haberin hikayesi de böyle...
*******
aradan çoook yıllar geçti...
takvim şubat 2017'yi gösterdiğinde
uğurladık taşkın hocamı
dualarla rahmetle sevgiyle...
bütün SUSURLUK ve talebeleri,
sel oldu aktı, camiye de, kabristana da, evimize de....
babamdan sonra, sanki üzerimize dağ devrildi....
ben, bir iki hafta daha kalırken SUSURLUK'TA
güneşli bir şubat günü
çocukluk arkadaşım hüseyin'le
Adnan Menderes parkında çay içerken
bir daha gördüm berber ömer amca'yı...
ben onu hemen tanıdım
ama muhtemelen o beni tanımadı...
bu da normaldi...
gençlik yıllarımdan sonra
hiç gitmemiştim ona traşa...
aradan 1000 yıl geçmişti...
baktım, yine ufak tefek
ama dimdik duruyor ömer amca...
merhaba ömer amca dedim...
merhaba dedi ama uzaktan ve donuk.
tanıyamadığını düşündüm...
demedim artık ona
ben taşkın hocanın oğluyum diye...
çünkü taşkın hoca diye her cümle kurduğumda
iki değirmen taşı arasındaki buğday tanesi gibi
unufak oluyordu kalbim....
aradan yine yıllar geçti....
bir gün sevgili fuat saran haber verdi,
berber ömer abi emekli oldu
murat sen bu konuyu kesin yazarsın...diye...
yazmam mı yahu :)) dedim...
berber ömer amca,
babamı müşterilikten emekli etmişti...
para vermezdi babam traşa gittiğinde...
bedava traş hakkı vardı ömürlük :))
diye yazdım suat'a...
şunu da ekleyeyim
para vermezdi babam ama
hiç de eli boş gitmezdi...
kolonya havlu şu bu...
zaten bedava traş :))) olayını ilk duyduğumda
ben de it murat örem halimle :))
hemen takılmıştım babam taşkın hocama...
yahu baba sende kaç tel saç var...
şov yapmış ömer amca
kolaysa o bedava traş hakkını bana versin :))) diye...
densiz densiz konuşma :)) deyip
yalandan bir de şaplak vurmuştur
babam taşkın hocam bana...
o kadarını hatırlamıyorum artık...
ama ölümünden önceki son 10 yılda
ben de epeyi büyümüştüm:))
babam da, ermiş adam olmuştu
ve biz baba oğul
her şeyi en sakin
en keyifli haliyle
yaşar olmuştuk...
şimdi düşünüyorum da
ne güzel bir dostluk varmış
babam taşkın hocamla
berber ömer amca arasında...
bunlar ne güzel ahenklermiş...
kaldı mı hala bu dostluklar....
kaldı mı bu abilikler bu kardeşlikler...
kaldı mı ???? diye sorsam
kaldıııı diyen
çıkarsa aranızdan,
ne iyi...
bana sorarsanız
herkesin elinde
elma şekerinin
yalnızca sapı kaldı !!!
***********
berber ömer amcaya
eşi evlatları ve torunlarıyla
ağız tadıyla yaşayacağı
daha nice nice
emeklilik yılları
diliyorum...
berber ömer amca'ya mutlaka söyleyin
kullandığı mesleki eşyaların bir kısmını sakın atmasın,
en az 20 yıldır yazıp söylemekten dilim şişti ama,
bir gün susurluk tarih ve insan müzesi kurulursa
esas böyle şeylerin de
belediyelerin en temel görevi olduğu,
bir gün "beeelkiii" idrak edilirse,
berber ömer amca'nın da
mutlaka bir köşesi olacak o müzede...
tıpkı ibrahim balkan gibi...
tıpkı tahsin bozoğlu gibi...
tıpkı yıllaaar önceki ahmet akın gibi...
tıpkı ayrancı şükrü amca gibi...
tıpkı ömrü uzun olsun fehim dikmen gibi...
ve daha onlarca kıymetli isim gibi...
( murat örem / 14 ağustos 2020 / ankara )
yazıya dipnot
; en acar ve doktoralı moktoralı okurlarımdan biri aradı, "abicim yazı
güzel de, traş kelimesi traş olarak yazılmaz t(ı)raş olarak yazılır..."
dedi. tren kelimesini t(i)ren olarak mı yazıyoruz, elektrik kelimesini
elekt(i)rik olarak mı yazıyoruz :)) " dedim ben de...TDK kuralına göre traş kelimesi t(ı)raş oldu dedi...TDK, bir çok kelimede 3 yılda bir karar değiştirir. ona kulak verirsek yandık...hayırlısı olsun :))) hadi hayırlı t(ı)raşlar" dedim ben de...arzu edenler yazıda geçen traş kelimelerini yüksek sesle t(ı)raş olarak okuyabilir :)))) ayrıca TDK kılavuzuna sorsak yukardaki dipnot kelimesini de pat diye "dip not" diye ayırabilir...! sağol kelimesini bile sağ ol...diye ayıranlar bunu da yapar alimallah :))))
harika bir yazı, olmuş. 2007 yılında Balıkesir'in sahil kasabasının birisine giderken, Susurluk'ta mola verdik.Bu dinlenme tesislerinde hep aynı yemekler oluyor, Susurluğun içine girelim diye konuştuk. ilk müsait yere arabamıızı parkettik ve ilk gördüğümüz yere oturduk. Eşi ile birlikte çalışan bir beyefendi ızgarada köfte yapıyor, son porsiyonu biz kapmışız. fasulye var, pilavımız var, çoobamız vaa, dedi. aldık. üstüne de bir Kemalpaşa tatlısı yedik. tadı damağımızda kaldı. dönüşte aynı yere bir daha geldik, aynı menüyü bir daha yedik. insan ilşkilerindeki samimiyet çok dikkatimi çekmişti. köfte bir tane var, yanına pilavda koyarım, ııcıckta fasülee, doyurusun karnını...gibi konuşmalar duymuştum. ama muhtemelen bizden sonrakiler köfte bulamadılar ama açta kalmadılar sanki.
YanıtlaSilmuharrem bey,
Silyorumunuza teşekkür ederim...
umarım bu yorumunuzu susurluklu esnaf da okur...
tüm dünya tek tip hale gelirken, yerel olanı koruyan kazanacak...
afiyet olsun...
bir daha yolunuz düşerse, özellikle kokoreç yemenizi de öneririm. aranızda vejateryan yok ise...
selamlar....
Murat Örem Susurluk’ta güneşli bir Şubat günü Adnan Menderes Parkında çay içerken berber Ömer Amca’yı gördüğünde yanındaki çocukluk arkadaşı bendim. Ayaküstü üç beş sohbetten sonra Ömer Amca ayrılırken yaklaşan 2017 referandumuna gönderme yapıp hadi size HAYIR’lı günler demişti. Kulakları çınlasın ömrü uzun olsun.
YanıtlaSilHüseyin ARSLAN
aziz dostum;
Silyorumunu gecikmeyle yayınladığım için özür dilerim...
tatildeyken blogun kumanda panelini ihmal ediyorum ...
çünkü telefondaki harfler pire gibi görünüyor gözüme..
yaşlanan gözlerimle yüzleşmek ağrıma gidiyor :)))
gönülden teşekkür ederim yorumuna biraderim..
sevgiler ....
"Kaldıııı" saygı değer abim kaldı :) Taşkın hocama rahmet dilerim, sayende güzel anılar, güzel hatıralarla sağ olan Taşkın hocalarımızın kıymetini biliyor, siz kıymetli agabeylerimizdense hayata dair notlar alıyoruz. Sık takip edemiyor olsamda buradan yazılarını okumak daha nostaljik ve değerli oluyor, kendimi derin bir roman okuyor gibi hissediyorum, kaleme aldığın konu her ne olursa. Saygı ve selamlar.
YanıtlaSil