cüce şubat'ta, tan ağarırken vardık bandırma'ya...
bandırma rüzgarı yine vazife başındaydı :)))
bilenler bilir, meşhurdur rüzgarı bandırma'nın...
canından bezdirir adamı....
ve yazın en alevli sıcaklarında,
tam lazım olduğunda da
hınzırca alır başını gider...
hasretle bekletir kendini :)))
bankalar gibidir (!) bandırma rüzgarı da...
en lazım olduğu zamanda kapıdağın arkasına saklanır...
çağırmadığınızda da, bacadan bile girmek ister :))
bandırma otogarından sahile & limana indiğimizde
tatlı bir telaşsızlık vardı şehirde...
büyük şehirlerin de büyüğü istanbul'u (!) ayrı tutarsak
batının, egenin, marmaranın böyle gamsız :)) bir yanı vardır....
batının, egenin, marmaranın böyle gamsız :)) bir yanı vardır....
dünyanın 24 saat koşturan şehirlerinden buralara geldiğinizde
akrep ve yelkovanın , tembelliğine şaşırırsınız :))
öyle aheste , öyle laubali ilerler ki saatler buralarda...
insanlar mı saatlere uyar
saatler mi insanlara benzer
buna siz karar verin artık ...
tam 40 yıldır ,
gecelerin huzurunu
gündüzlerin sıradanlığına
yeğleyen bir adam olarak
öyle romantik gündoğumu
izlemelere falan
izlemelere falan
eni konu ayar olurum:))
fanilerin işidir
gündoğumlarını
günbatımlarını izlemek...
marifet
aydınlıkta görüneni, görmek değildir,
asıl marifet , karanlıkta görülmeyeni görmektir ...!
YARADAN ;
gündüzleri, sıradan insanlar ve faniler :)) için
geceleri de, nietzche'nin tanımladığı gibi
üst insanlar için yaratmıştır...
üst insanlar için yaratmıştır...
hasılı kelam, bandırma limanına inince
gündoğumuna falan romantikçe:)) takılmadan
bir an önce sıcak sütlü ballı tereyağlı
iki lokma yemekti amacım...
35 yıl önce, üniversite yıllarımda, susurluktan istanbul'a indiğimde önce elimdeki ıvır zıvırı bırakır sonra da üniversiteme yürüme mesafesinde olan laleli & aksaray'daki meşhur hacıbozanoğlunda yapardım kahvaltımı...her zaman harika olurdu...en son bir kaç yıl önce gittiğimde, yine uğradım ve sütteki kaymaktaki baldaki bozulmayan kalite için oradakilere teşekkür ettim...
binaların bile 35 yıl yaşayamadığı bir ülkede
35 yıl aynı lezzeti tutturmak bir devrimdir...
devrim; facebooklarda , rakı sofralarında falan
klavye başında büyük laflar etmek değildir sevgili okurlar...
istikrarlı olmak, iç disiplinini kaybetmemek
işte, meslekte, evde ve hayatta aşkta
tutturduğun çizginin altına düşmemek
en büyük DEVRİM'dir...
şimdilerde hazır kahvaltı paketleri, serpme kahvaltılar,
antin kuntinler pek revaçta ya...
gelmeyin böyle oyunlara...
antin kuntinler pek revaçta ya...
gelmeyin böyle oyunlara...
bunlar da yeni çağın uydurmaları...
gözü doymayan, ruhu açlıktan zafiyet geçiren
yeni çağın doyumsuz insanlarına sunulan oltalar bunlar....
işte; nur'la sabahın alacasında bandırma sahilinde yürürken ve zihnimin içinde yine kırk fikir dolaşırken, yolda bir gök gözlü hemşehrime rastladım...bize bir yer söyle, balı sütü olsun...mekan kıyıda köşede olsa da ürünlerinin lezzeti olsun...dedim...gök gözlü hemşehrim, balı sütü var mı bilmem ama tee :)) şuradan sapınca bir yer var dedi bize...
adresi yeterince açık tarif etmişti işte :)))
ben de 50 yıldır te şuradan adres bulmaya alışık olduğum için
elimizle koymuş gibi bulduk SİMİT DÜNYASI'nı...
içeri girdik ki ,
o şımarık bandırma rüzgarından sonra
sıcaklık iliklerime kadar işledi çok şükür...
süt bal kaymak var mı dedik...
yok dedi bir hanım kız...
fırından yeni çıkmış simitler börekler çörekler
sütü balı kaymağı unutturacak kadar güzeldi ama...
hiç de zamanımız yoktu süt bal kaymak pazarlığı yapacak...
iki lokma yenip eve gidilecek ,
nurdilek hanım'ın eşyalarıyla güreş :)) tutulup
lüzumlu görülenler memlekete götürülecekti...
zihnimden bunlar geçerken
önce çay rica ederim dedim ben görevli kızımıza...
çayla simit ve peynir de lütfen dedi nur...
ben bu arada içeriyi tarıyordum hızlıca,
her şey fazlasıyla lezzetli ve sıhhiydi....
tahinli çöreklerle de aramda katolik nikahı vardı...
her yörenin tahinli çöreğini yemeye ahdım vardı :))
abi bir 10 dakikaya çıkar fırından çörek dedi bir genç adam...
sonradan öğrenecektim o samimi genç adamın da fatih olduğunu...
oturduk dışarı, kapı önüne...
yazının başındaki fotoğraf işte o andan...
o fotoğrafı ben çektim
somon renkli ve yorgun ı-phone s 5'imle......
diğer fotoları, sevgili fatih'ten istedim de gönderdi....
otururken çaylar geldi hemen...
nur'un simitleri de geldi peynirle...
benim tahinli çörek daha yoldaydı...
o gelene kadar nur'un simitlerine pike yaptım elbette:)))
fakat bu arada çaydan iki yudum aldım ki,
bayıldım o kekre tada...
o güzelim kekre tada...
BAYILDIM...
BA YIL DIM....
nur'a dönüp yahu bin yıl oldu ben böyle çay içmedim dedim...
nur her zamanki saraylı prenses edasıyla, "eh meh ıh mıh:))" dedi....
bize servis yapan genç kızımız masaya yaklaşınca da
pat diye sordum "bu çayı kim demledi abicim" diye...
kızımız , bir an duraksayıp "ben demledim..." deyince
yahu, ben memleketin her yöresinde
80 küsur vilayetinde yüzlerce kasabasında
çayın anavatanında ne çaylar içtim
böyle GÜZELİNİ yıllardır içmedim görmedim dedim...
yüzüne bir gülümseme yerleşti kızımızın...
bir emek harcayan insanın
o emeğine dair iki güzel cümleyi
o emeğine dair iki güzel cümleyi
hiç esirgemeden söylemenin
ne kadar kutsal ne kadar anlamlı olduğunu
bir kez daha mutlulukla yaşadım işte
o güzelim çayları demleyen hatice tekin kızımınızın
yüzüne kocaman bir gülümseme oturunca...
o güzelim çayları demleyen hatice tekin kızımınızın
yüzüne kocaman bir gülümseme oturunca...
oysa çocukluktan beri, pek de sevmem ben çayı...
entel dantel :))) adam olarak hala kahveciyimdir ben ...
fakat, ankara radyosu müdürlük zamanlarımda
elleri dert görmesin kulakları da çınlasın
ismi de hatun hanım olan
ismi de hatun hanım olan
bir çalışan hanım kardeşimiz vardı ki,
benim için, çayın tadını unutulmaz lezzetler arasına koyduran
hatun hanım'ın demlediği o güzelim kekre çaylar olmuştu...
o acı o kekre çayların öyle farklı bir lezzeti olurdu ki...
her seferinde, gelen çayla birlikte
bir de cigaramı yakar, o çayla içerdim tütünümü...
bu arada da; toplam çalışan sayısı 100'lerce olan
10'larca nitelikli sanatçının & yayıncının
görev yaptığı kurumun tepesinde oturmanın
ne büyük ne tarihi mesuliyet olduğunu düşünür,
kendi kendime bile olsam da derlenip toparlanır
ve o emanete hem layık olmak için çabalar
hem de, vakti gelince vazifeyi hayırlısıyla teslim etmenin
düşünceleri içine dalardım bir yandan da....
işte tüm bu zamanlarda
hatun hanım 'ın
o kekre o güzelim çayları
yol arkadaşım olmuştu, aylarca...
aradan yıllar geçtikten sonra
bir bandırma sabahında, limanda
gepgenç hatice tekin'nin demlediği çay da
bana o günlerin unutulmaz anlarını
ve lezzetini hatırlatmıştı işte....
hayat ne kadar güzeldi, görmek istersen...
yükseliyordun, yürüyordun, kah iniyor kah çıkıyordun...
ve o hayat bir yerden sana güneşini yine gösteriyordu
sen eğer görmek istersen ve doğrunun yanında olursan...
hatice'yle sohbet ederken
aralıklarla da hep çay getirdi bize, sağolsun..
bir ara , hatice başını hafif yana eğip
eğer yanlış anlamazsanız
saygısızlık demezseniz
ben size bir de
haşhaşlı çörek
ikram etmek isterim
dedi hatice....
vallahi pek de güzel olur...dedim hemen...
haşhaşlı ve tahinli çörekler
benim için bir yanıyla da
annemin babası , behzat dedem demekti çünkü...
çocukluğum demekti...
behzat tanyeri dedemle,
selahi örem dedemle
ramazan günlerindeki iftar öncesinde
tahinli pide kuyruklarında beklediğim, güzelim günlerdi....
simit dünyasında yedik içtik...söyleştik....
kalkıp gitme zamanı gelince,
içeri girdim ve önce hemen hesabı ödedim....
sonra da
hepinize ayrı ayrı teşekkür etmek isterim,
ne güzel bir ahenkle karşılıyorsunuz her geleni
ne güzel çeşitleriniz var, emeğiniz daim olsun dedim...
mekanın kıdemli ustası
gönlümüzün patronu fatih'le tanışmak istedim...
telefon numaralarını, sosyal medya hesaplarını
birbirimizden aldık verdik, karşılıklı...
fatih bembeyaz giysiler içinde en sağda bu fotoda da...
hatice bizi uğurlarken
ayak üstü öyle güzel cümleler kurup
öyle can alıcı sorular sordu ki bana...
üniversite bitirdiğini öğrenince daha bir sevdik hatice'yi...
tam kapıdan çıkarken , sevgili nur,
murat abiniz , yazar şimdi burayı , sizleri, hepinizi dedi...
gönül izni aldım hepsinden...
yazayım mı sizi , burayı , bu güzelim lezzetleri dedim...
aslında sevgili okurlar
yazı yazan kişi, yazmak için kimseden izin almaz...
evladından anasından babasından
karısından kocasından bile
ASLA izin almak zorunda değildir....
yazan kişi...
bu yüzden, aklınızda bulunsun
günün birinde yazı yazarsanız
ve size en yakınlarınız bile manevi baskılar yapıp
onu öyle bunu böyle yaz, şunu anlatma küserim derse
bana tavsiye vereceğine al eline kalemi sen de yaz,
yazmıyorsan da, sen yazdıklarımı okuma
okuduklarına itirazın varsa cevap ver
ama bana duygusal baskı yapma...deyip,
gülün geçin söylenenlere...
siz yazmak istiyorsanız ,
yazacaksınız, yazmalısınız...
çünkü
söylenen insan olmak yerine
söyleyen insan olun...
yazmak, söylemektir....
konuşmak , söylenmektir...
arada bir harf değişikliği olsa da
söylenmek başka
söylemek bambaşkadır....
ayrıca , yazı yazmak da bir ibadettir....
bunu da hiç unutmayın...
insanlığa, harflerden kelimelerden anılar bilgiler bırakmak
evladınıza otomobil bırakmaktan, kasada para bırakmaktan
çok çok daha zor, çok çok daha kıymetlidir ve kutsaldır...
eminim ki , çok daha da makbuldür tüm dinlerde....
hasılı kelam , oturdum yazdım işte ben o güzel günü...
çıkarken bir de elimize tahinli çöreği tutuşturdu fatih...
öyle çok yemiştik ki, tahinli çöreğe bile o an için
hayııırrr :))) demişim....
oturdum yazdım işte o günü...
hatice tekin'in güzelim demli çayını yazdım...
güler yüzünü, işine duyduğu saygıyı yazdım...
fatih kardeşimin cana yakın esnaflığını yazdım...
bandırma simit dünyasının
lezzetini, klasını yazdım...
gidin görün....
sizin oradaki alışverişlerinizden kar payı alacak değilim...
bir daha yolum bandırma'ya kimbilir ne zaman düşer..
ama biliyorum ki ,
orada, bandırma'da
işini gönülden ve çok ustaca yapan
SİMİT DÜNYASI çalışanları var...
gidin görün...
susurluktan ankaradan
eskişehirden vandan
trabzondan hatta bandırmanın içinden
nereden yolunuz düşerse
bandırma limandaki
simit dünyasına gidin
ve karnınız toksa bile
hatice'nin bir çayını için....
selamımı söylerseniz
belki ilk çayı, benim hesabıma yazar fatih :)))
ben de yolum düştüğünde hepinizin çayını öderim:)))
şu murat örem'i kim neyle korkutabilmiş ki
sizin çay çorba paralarınız korkutsun :)))
kaldı ki fatih'e de kefilim,
allah selamet versin, afiyet olsun
der, kuruş bile almadan gönderir sizi....
daha ne yapayım sevgili okurlarım ...
daha ne yapayım...
size bir de yeme içme adresi verir oldum
yazar çizer kitap adlarının yanında...
bir de bu işler için çabalar oldum...
korkum odur ki vedat milor okuyacak bu yazıyı
ekmeğimle oynuyor:))) murat öremmmm diyecek...
işte o zaman yandı gülüm keten helva :))))
neyse, öyle bir şey olursa da artık
murat örem'in siyasaldan sınıf ve kantin arkadaşı
bandırmanın sevilen kaymakamı diye çok yerden duyduğum
halen bandırma'da kaymakam olan günhan yazar'a gidip
vedat milor'a bir anket daha yaptırırız
menemen soğanlı mı soğansız mı olmalı :)))
anketinden sonra
murat örem, yeme içme yazılarında
vedat milor'un ismini anabilir mi anamaz mı diye :))))
çıkan sonuca göre de ,
anlatırız artık başka şeyler :)))
memlekette mevzuu mu yok...
eh, murat örem'in de okurları çok...
gelsin de , vedat milor düşünsün bundan sonrasını :)))
ıt's not my pırablım ....!
(murat örem / 27 şubat 2020 / ankara )
tarihi görüntüler eşliğinde bandırma türküsü
hem de, vakti gelince vazifeyi hayırlısıyla teslim etmenin
düşünceleri içine dalardım bir yandan da....
işte tüm bu zamanlarda
hatun hanım 'ın
o kekre o güzelim çayları
yol arkadaşım olmuştu, aylarca...
aradan yıllar geçtikten sonra
bir bandırma sabahında, limanda
gepgenç hatice tekin'nin demlediği çay da
bana o günlerin unutulmaz anlarını
ve lezzetini hatırlatmıştı işte....
hayat ne kadar güzeldi, görmek istersen...
yükseliyordun, yürüyordun, kah iniyor kah çıkıyordun...
ve o hayat bir yerden sana güneşini yine gösteriyordu
sen eğer görmek istersen ve doğrunun yanında olursan...
hatice'yle sohbet ederken
aralıklarla da hep çay getirdi bize, sağolsun..
bir ara , hatice başını hafif yana eğip
eğer yanlış anlamazsanız
saygısızlık demezseniz
ben size bir de
haşhaşlı çörek
ikram etmek isterim
dedi hatice....
vallahi pek de güzel olur...dedim hemen...
haşhaşlı ve tahinli çörekler
benim için bir yanıyla da
annemin babası , behzat dedem demekti çünkü...
çocukluğum demekti...
behzat tanyeri dedemle,
selahi örem dedemle
ramazan günlerindeki iftar öncesinde
tahinli pide kuyruklarında beklediğim, güzelim günlerdi....
simit dünyasında yedik içtik...söyleştik....
kalkıp gitme zamanı gelince,
içeri girdim ve önce hemen hesabı ödedim....
sonra da
hepinize ayrı ayrı teşekkür etmek isterim,
ne güzel bir ahenkle karşılıyorsunuz her geleni
ne güzel çeşitleriniz var, emeğiniz daim olsun dedim...
mekanın kıdemli ustası
gönlümüzün patronu fatih'le tanışmak istedim...
telefon numaralarını, sosyal medya hesaplarını
birbirimizden aldık verdik, karşılıklı...
fatih bembeyaz giysiler içinde en sağda bu fotoda da...
hatice bizi uğurlarken
ayak üstü öyle güzel cümleler kurup
öyle can alıcı sorular sordu ki bana...
üniversite bitirdiğini öğrenince daha bir sevdik hatice'yi...
tam kapıdan çıkarken , sevgili nur,
murat abiniz , yazar şimdi burayı , sizleri, hepinizi dedi...
gönül izni aldım hepsinden...
yazayım mı sizi , burayı , bu güzelim lezzetleri dedim...
aslında sevgili okurlar
yazı yazan kişi, yazmak için kimseden izin almaz...
evladından anasından babasından
karısından kocasından bile
ASLA izin almak zorunda değildir....
yazan kişi...
bu yüzden, aklınızda bulunsun
günün birinde yazı yazarsanız
ve size en yakınlarınız bile manevi baskılar yapıp
onu öyle bunu böyle yaz, şunu anlatma küserim derse
bana tavsiye vereceğine al eline kalemi sen de yaz,
yazmıyorsan da, sen yazdıklarımı okuma
okuduklarına itirazın varsa cevap ver
ama bana duygusal baskı yapma...deyip,
gülün geçin söylenenlere...
siz yazmak istiyorsanız ,
yazacaksınız, yazmalısınız...
çünkü
söylenen insan olmak yerine
söyleyen insan olun...
yazmak, söylemektir....
konuşmak , söylenmektir...
arada bir harf değişikliği olsa da
söylenmek başka
söylemek bambaşkadır....
ayrıca , yazı yazmak da bir ibadettir....
bunu da hiç unutmayın...
insanlığa, harflerden kelimelerden anılar bilgiler bırakmak
evladınıza otomobil bırakmaktan, kasada para bırakmaktan
çok çok daha zor, çok çok daha kıymetlidir ve kutsaldır...
eminim ki , çok daha da makbuldür tüm dinlerde....
hasılı kelam , oturdum yazdım işte ben o güzel günü...
çıkarken bir de elimize tahinli çöreği tutuşturdu fatih...
öyle çok yemiştik ki, tahinli çöreğe bile o an için
hayııırrr :))) demişim....
oturdum yazdım işte o günü...
hatice tekin'in güzelim demli çayını yazdım...
güler yüzünü, işine duyduğu saygıyı yazdım...
fatih kardeşimin cana yakın esnaflığını yazdım...
bandırma simit dünyasının
lezzetini, klasını yazdım...
gidin görün....
sizin oradaki alışverişlerinizden kar payı alacak değilim...
bir daha yolum bandırma'ya kimbilir ne zaman düşer..
ama biliyorum ki ,
orada, bandırma'da
işini gönülden ve çok ustaca yapan
SİMİT DÜNYASI çalışanları var...
gidin görün...
susurluktan ankaradan
eskişehirden vandan
trabzondan hatta bandırmanın içinden
nereden yolunuz düşerse
bandırma limandaki
simit dünyasına gidin
ve karnınız toksa bile
hatice'nin bir çayını için....
selamımı söylerseniz
belki ilk çayı, benim hesabıma yazar fatih :)))
ben de yolum düştüğünde hepinizin çayını öderim:)))
şu murat örem'i kim neyle korkutabilmiş ki
sizin çay çorba paralarınız korkutsun :)))
kaldı ki fatih'e de kefilim,
allah selamet versin, afiyet olsun
der, kuruş bile almadan gönderir sizi....
daha ne yapayım sevgili okurlarım ...
daha ne yapayım...
size bir de yeme içme adresi verir oldum
yazar çizer kitap adlarının yanında...
bir de bu işler için çabalar oldum...
korkum odur ki vedat milor okuyacak bu yazıyı
ekmeğimle oynuyor:))) murat öremmmm diyecek...
işte o zaman yandı gülüm keten helva :))))
neyse, öyle bir şey olursa da artık
murat örem'in siyasaldan sınıf ve kantin arkadaşı
bandırmanın sevilen kaymakamı diye çok yerden duyduğum
halen bandırma'da kaymakam olan günhan yazar'a gidip
vedat milor'a bir anket daha yaptırırız
menemen soğanlı mı soğansız mı olmalı :)))
anketinden sonra
murat örem, yeme içme yazılarında
vedat milor'un ismini anabilir mi anamaz mı diye :))))
çıkan sonuca göre de ,
anlatırız artık başka şeyler :)))
memlekette mevzuu mu yok...
eh, murat örem'in de okurları çok...
gelsin de , vedat milor düşünsün bundan sonrasını :)))
ıt's not my pırablım ....!
(murat örem / 27 şubat 2020 / ankara )
tarihi görüntüler eşliğinde bandırma türküsü