*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

7 Ocak 2018 Pazar

hürmetle selamlarken YÜCEL HACALOĞLU ağabeyi, elini kalbine götürüp mukabele ederdi bana...bir anadolu evliyası gibi dingin vakur ve nazikti..dedem selahi örem'i görürdüm o göngörmüşlükte...nur içinde yatsın yücel ağabey de !!!


türkiye bizim ülkemiz...
dedelerim selahi öremin,  behzat tanyerinin ülkesi...
büyük büyük dedelerimin ülkesi,babamın ülkesi türkiye....
benim ülkem....


bir  vatandaşlık hakkı olarak 
mürekkep yalamış (!)  bir vatandaşı olarak
yeri geldiğinde dağını taşını insanını yazarak eleştirsem de
türkiye benim ülkem....yalnızca türkiye benim ülkem....




bu toprağın ekmeğini yiyip suyunu içerek büyüyenlerin

dönmemek üzere uzaklara gitme isteklerini asla anlamayacağım...



böyle akılları evlatlarına veren 
anne babaları da asla anlamayacağım...
saygı da duymayacağım ne evlatlara ne anne babalara...
 
 

bir de yazılı olsun buradan vasiyetim
iki evladım da hangi ülkelere  giderlerse gitsinler
vakti saati gelince bu topraklara dönmezlerse
köklerinin yattığı topraklara koşmazlarsa
kaç dirhemlik babalık hakkım varsa üzerlerinde
o hakkım, helali hoş olmasın ikisine de...

UMUR ÖRSAN örem'e de, 
ARDA ERHAN örem'e de...


çünkü; 
bir vatanı sevmek  o vatanı sevmektir...
bir insanı sevmek o insanı sevmektir....
bir kadını sevmek o  kadını sevmektir....


benim bildiğim bu...
 

ama fakat lakin diye diye
bin dereden su getire getire 
şart kiplerine yaslana yaslana
sevmek olmaz....


böyle yaparak 
vatan da sevilmez
insan da sevilmez
kadın da sevilmez... 


büyük şairin dediği gibi 
"hiçbir şey gideremez iç sıkıntımı 
memleketimin şarkıları  ve tütünü gibi...." 


gazeteci yücel hacaloğlu  2 yıldır komşu büyüğümüzdü...


eşi türkan hacaloğlu her şeyiyle ama her şeyiyle
yiğit bir anadolu kadını, annesi ...
ve eşini kaybetse de,  hala dimdik,  hala vakur,  hala anne...


onca zaman kısmet olup karşılıklı bir kahve içemesek bile
ne zaman karşılaşsak kapı önlerinde otoparkta bahçede
her ikisini de görünce saygıyla ilikledim önümü...
hürmetle cevapladım sorularını...



ve biraz mürekkep yalamış çeyrek asırlık bir gazeteci olarak
biliyordum ikisinin de;  ülkelerine olan gönülden bağlarını...


onlar da hiç esirgemediler güleryüzlerini...
balkondan hürmetle selamlarken yücel hacaloğlu ağabeyi
elini kalbine götürüp mukabele ederdi yücel ağabey...
sanki onca yoldan o gelmemiş onca kavgadan o çıkmamıştı....
bir anadolu evliyası gibi dingin sakin vakur ve nazikti..
 

dedem selahi örem'i görürdüm o nezaket ve göngörmüşlükte....


kitapları vardı yücel hacaloğlu ağabey'in...
özellikle nihal ATSIZ'a dair olanları ve ATSIZ'la yazışmaları tarihiydi....
gazeteciydi, üst düzey bürokraside bulunmuştu...
Türk Ocaklarına yıllarca emek vermişti....


ömrü uzun olsun;
eğilip bükülmeyen dost ve anne sesi vardır türkan hanımın...


hak vaki oldu;  kaybettik yücel hacaloğlu ağabeyi de...
geride kitapları yazıları 80 yıllık ömrün anıları kaldı...


gittiğimizde başsağlığına / taziyeye
öperken elini türkan hacaloğlu büyüğümün 
türkiye yine de benim ülkem dedim
türkiye iyi ki benim ülkem dedim yine de...


oturdum bu yazıyı yazdım...

güle güle meslektaş büyüğümüz yücel  hacaloğlu ağabey...
başın/m/ız sağolsun türkan hacaloğlu büyüğüm...

( murat örem / 07 ocak 2018 / ankara...) 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder