yılankavi yollardan
saatlerdir gidiyor iri araç....
şoför dalgın....
şoför yorgun...
bıkkın da....
yolcunun da pek keyfi yok...
bin tane şey geçiyor akıllardan...
tekerlekler dönerken
yol bitmeye başlarken
kafasını kaşıyor şoför...
pembe ojelerini tırnaklıyor yolcu....
ikisi de bilmiyor daha
yıllar yıllar boyunca
çok uzun yolları aşacaklarını...
ve günün birinde
şoförün de yolcunun da
"aks" kıracağını :)))
saatlerdir upuzun yol gelmişler...
yağmurların bulutların arasından
geçe geçe kilometreleri
yara yara suları
güneşli yerlere varmışlar...
bir şeyler eksik...
zaman sınırlı...
ömür belirli...
meseleler çok....
yaratmak istersen
meseleler gani gani....
isterse insan
köpürmeyen deterjanları
içilmeyen ayranları
okunmayan kitapları
deniz görmeyen odaları bile
mesele yapabilir :))
sessiz bir gürültüyle yol alıyor iri araç...
yol çalışmalarının zifti kokuyor etraf...
sonra birden zeytin ağaçları beliriyor...
iyot kokusu bastırıyor zift kokusunu...
gelmek üzereyiz diyor şoför...
umursayan bir umursamazlık içinde yolcu !!!
ve ani hareketle düğmeyi çeviriyor ojeli parmaklar...
do do re re mi mi tuşlar doluyor piyanodan içeri...
altı dakikalık muhteşem bir resital bu...
şoför de yolcu da gülümsüyor artık
notalar düşerken kucaklarına...
güneşli bir cumartesi oluyor etraf...
ve o ses dolduruyor her yeri;
"doğanın kanunudur herkes kendine benzer
gönüller değirmen bendine benzer
bazen yıldız olur erişilmez kendine
bazen de söndürülmüş kandile benzer...."
iki günün ardındaki dönüş yolunda
özdemir erdoğan dinleyelim mi yine diyor yolcu
hangi nehirdi ki o diyor şoför, yolcuya...
birden fazla yıkanılmayan...!!!
bir rüzgar yalıyor iri aracın içini...
adı rüzgar da, kendi kasırga....
ipil ipil gözyaşlarını
yağmura benzetiyor yolcunun
kalpsiz şoför :)))
aradan yıllar geçiyor...
aradan bin yıl geçiyor....
şoför yolcuyu en yakın durakta unutuyor...
yolcu şoförün sesine bile kızgın, kırgın artık...
yollar sokaklar yolcular ayrılınca
herkes kendine müslüman oluveriyor !!!
ama yine de ;
ne zaman özdemir erdoğan dinleyecek olsa
hep aynı fotoğraf çıkıyor karşısına şoförün;
zeytin ağaçlarıyla dolu bir yol...
ojelerini tırnaklayan ince kalem parmaklar...
tomurcuklanmış gözaltları...
ve sigarasını sakince yakan bir şoförün
hüzünlü hüzünlü gülümsemesi...
ve ne diyordu şair ;
"o kadar uzun yol geldik ki seninle
şimdi sen ayrı ben ayrı olan yolu
nasıl yürüyeceğiz...."
( murat örem / 26 ağustos 2017 / ankara ...)
- alıntı şiir / birhan keskin-
eser / özdemir erdogan / herkes kendine benzer