*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

13 Temmuz 2017 Perşembe

" ne güzelmiş çocukların! / biten bir yazın meyvesi onlar / çürümüş bir ağacın ömürlük kirazları *

                                          baba kız öremler / ankara / mayıs 2016


                                   aşağıdaki yazıyı alttaki müziği açarak okuyunuz....
                              büyük sözü dinleyiniz... ya da küçük sözü :)) dinleyiniz....




elim telefona gidiyor  gayri ihtiyari...
sonra birden aklıma  geliyor yırtarak zihnimi;
                           
                            "benim babam öldü..."    
                                     
                                      diyorum...
                             
                             "benim babam öldü..." 




burada durmuyor içimdeki ses...
ikinci tekil şahsa dönüp, 
 bir de puşt gibi canımı acıtıyor
"senin baban öldü , murat..."   
diyor...


                 
                   senin baban öldü...
                                   senin de baban öldü..
                                                    senin baban da öldü....



iki harf eklediğinde başka oluyor her şey...
senin de baban öldü  deyince 
biliyorsunuz ki milyonlarca insana benziyor haliniz...


senin baban da öldü...deyince 
ölenlerin yanına,  baban da eklendi artık anlamı çıkıyor....



            "biliyoruz ulan  
                            babamın öldüğünü,   
                                                     ....tir  ol git..."

demek geliyor içimden, içimdeki  realist ikinci sese...
alt dudağımı dişimle ısırırken buluyorum kendimi...



ama numarası duruyor işte...
babam ölse silerdim diyorum bir başka sesimle...
silmezdin numarasını...hangi numarayı sildin ki...
diyor ikinci ses,  yine pis pis acıtarak  sırıtarak...



hem annen artık iki telefonlu diye hatırlatıyor bir de...
doğru ya diyorum, annem artık babam da benim...
o zaman babamın numarası elbette annemde olacak...



belki ben de artık annemin evladının daha ötesindeyim...
babam yok artık...anne evinin de babası olmak var...
bunlar geçiyor ışık hızıyla zihnimden...



amma gelenekçisin derken buluyorum kendimi...
oysa ömrüm geleneklere çakmakla geçmiş...
oysa annemin , hepimizden güçlü olduğunu 
gözlemekle geçmiş yarım asırlık ömrüm...
öyle evlat evin babası artık...falanlara
hiç prim vermez....bilirim...



babamın öldüğünü bile kabullene 
yine de  alırsam telefonu elime 
görüyorum ki  numaranın tam karşısında 
taşkın hocanın kırmızı tişörtlü fotoğrafı  duruyor...
ben çekmiştim bir yaz günü ,  denizde...
ayaklarımı balkonun küpeştesine uzatmışken
doğum günü hediyesi olan eski telefonumla...
kıyıp da uzun süre atamadığım
yolumu nice sonra ayırdığım telefonumla  çekmiştim...



pos beyaz bıyıklarıyla 
sıcaktan bunalmış bakıyor
babam taşkın hoca... 



o kadar belli ki...şimdi şimdi anlamlandırıyorum...
son yıllarda yüzüne oturan  sıkılmış ifade var burada da...
bıkmış  bir hali var bu hayattan...



yine başa dönüyor zihnim....
                  sen yıllardır, kimin numarasını sildin ki 
                   ölünce  bile kimin numarasını sildin ki
                    kaldı ki babanın numarasını silecektin ...
diye  tırmalıyor  içimdeki bir başka ses beni...



30 yıldır , gece gündüz 30 bin insana ulaşmışım...
eski başbakanlardan, müzik insanlarına 
yazar çizer taifesinden futbolculara kadar...
hepsinin her numarası hala duruyor defterlerde....


kaç telefon defteri eskitmişim...
3 mü...5 mi...10 mu...


kaç yayın detayı  saklamışım yıllar boyu...
100 mü   200  mü  300 mü...
bin mi .....3  bin mi ....


sayıların dili bile karışıyor artık zihnimde...
ama bazı numaraların karşısındaki isimler aklımda...
hep aklımda...


* / bir telefon defterini  açınca güniz sokak çıkıyor karşıma...
425 ...diye başlayan numarayı çevirsem...
kim çıkar artık karşıma...gittiğimde yanına 
hacı arif bey'den bardak lahmacun siparişi verilir mi 
islamköylü babayla beraber yenilmesi için...


* / hala telefonumda kayıtlı numarayı çevirsem
o davudi sesiyle "kurthan fişek hoca..." 
ağzında akide şekeri var gibi açar mı telefonu...
"evlat....ne diyorsun bu işlere..."  deyip

kontr soruyla başlar mı muhabbet....


* / "muratçım naber..." der mi  
bam telinin yolcusu / talibi...telefonu açtığımda....
bu sefer artık kesin içeceğiz soğuk biraları...
cümlesini kurduğunda bana,
ikimiz de güler miyiz tembelliğimize...


* / mesela, sıcak bir temmuz akşamında arasam
"aloooo..."  derken gıcıklanan boğazını temizler mi 
kim olduğunu yalnızca bazılarımızın bildiği 
berbat süleyman'ın büyükbabası....



* / rıdvan hocamı bağlar mısınız 
bilir beni,  murat ben desem sekreterine
saniyeler içinde "şekerim buyur, yayın mı var..."
diye en kibar sesiyle selamlar mı beni rıdvan ege hoca...




daha böyle onlarca yüzlerce numara bana bakıyor...
kah sararmış telefon defterlerinde...kah telefonumda.... 


harfler ve numaralar birbirine karışıyor....


ne diyordu mehmet müfit 
o muhteşemkerehüzünlü  şiirinin sonunda ; 


                                 "....annem   ,  annem 
                                         tüm kapıları 
                              çivilemek  geliyor içimden..." 


ne diyor koca yunus ; 
                            "var git biraz da sen oyalan...." 

*/ başlıktaki dizelerin hikayesi , meraklısı için....   
onu tanıdım...beni tanıdı...günler geçti...haftalar...aylar...
konuştuk dereden tepeden...yazdık çizdik...çizdik bozduk...
küstük didiştik...didiştik güldük...görmedik cemalini birbirimizin....
ama gördük  daha ötesini...sevdik de birbirimizi, halimizi tavrımızı....
sevdik zarfın içindeki mazrufumuzu....sevdik yarına dair umudumuzu.....

bir gün pat diye söyledi ;"ne güzelmiş çocukların...."
saniye sektirmeden cevap verdim  ;  
biten bir yazın meyvesi onlar
çürümüş bir ağacın ömürlük  kirazları *

         ( murat örem / 13 temmuz 2017 / ankara....) 

                                               *****

 

















 




 








 

4 yorum:

  1. 😥😥😥 dönülmez akşamın ufkundayız be Murat’ ım. O akşamlar geldiğinde, hatırlayanlar yaşatacak sessiz gemiye binenleri. Hayırlayan kalmadığında hiç yaşamamış olacağız. Hiç bir izimiz, sedamız kalmamış olacak bu gök kubbede. 😥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sevgili dostum ; yine koca yunus'ta bulalım dermanımızı; "yalancı dünyaya konan göçenler / ne söylerler ne bir haber verirler...." selamlar biraderim...

      Sil
  2. Sevgili dostum...
    Boğazım düğümlendi,
    bir yudum su içsem geçer mi?
    Ya da en iyisi...
    Bunun ilacı gökyüzündedir...
    Baba...
    Ne kadar ihtişamlı bir kelime...
    Sen de baba oldun...
    Sen baba da oldun...
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil