ben bu fotoğrafı
çerçevelettiğimde
yıl 1990'dı....
eczacıbaşı takviminden enikonu kesip
çerçeveciye gidip
kimbilir kaç milyona yaptırmıştım....
sevgili nigar getirmişti bu takvimi izmir'den...
her sayfasında böyle 12 çarpıcı fotoğraf vardı...
nigar izmir'liydi ama hacettepe'de tarih okurdu...
akran sayılırdık nigar'la....
anne tarafımdan akrabamdı...
kıyıdan kenardan, uzaktan yakından akrabamdı...
bu akrabalık işlerini bilirsiniz,
akrabaların çoğu bir kara piyango gibi girer hayatınıza...
ve bir kısmını enikonu uzaktan sevmek istersiniz...
bir kısmı da sizi uzaktan görmek ister ....
bu işler böyledir...olayları anlatırken de
objektif olmak, gerçeği anlatmak gerekir....
nalıncı keseri gibi hep kendinize yontmak olmaz....
ama şunu da demek isterim,
nigar eğer akrabam olmasaydı da
yine kardeşçe sohbet edeceklerimden
çay kahve içeceklerimden olurdu..
aslında bir dönem ,
özellikle 1990'ların başlarında
çocuksuz ve genç evli halimiz
abartmadan söylüyorum
imarethane & AŞEVİ :)))
gibiydi...
özellikle
benim tanıdıklarımdan
susurluktan
istanbul siyasaldan
şuradan buradan
hiç abartmadan
ve yedeklerini de ekleyerek söyleyeyim
en az 5 futbol takımı kuracak sayıda insan
bir şekilde evimize uğrar
yemeğini mutlaka yer
çayını kahvesini de içerdi...
şarabımdan da
viskimden de içerdi
gelenlerin çoğu....
ve içlerinden
inanın ki çok ama çok azı
bir yere yeme içmeye ,
misafirliğe giderken
"eli boş g.tü yaş"
gidilmeyeceğini bilirdi...!!!
belki bilmeyenler de
bilmediklerinden değil de
yokluktan gelirlerdi
öyle habire
eli boş g.tü yaş :)))
cep telefonlarının hayalinin bile kurulmadığı
ev telefonlarının bile çok az olduğu
küçükesat ispir sokak'taki evimize
bir şekilde yolu düşerdi tanıdık herkesin...
gece gündüz farketmez
zil çaldığında
kapıyı açardık ki,
yine bir gelen :))) var...
kah maç izlemek için
kah müzik dinlemek için
kah sohbet etmek için...
kah ev aramak için....
kah soğukta üşümemek için
diye diye çalınırdı
kapımızın zili...
gelenlerin çoğu
elbette
üniversite öğrencisi,
genç aşıklar,
yeni subaylar
taze memurlar
stajyer öğretmenler
falandı...
hepsinin ortak özelliği
sınırlı koşulları olan Türkiye'nin
çok sınırlı paraları olan gençleri
olmalarıydı....
ve elbette
bir şekilde,
memleketten
oradan buradan
arkadaşımız
akrabamız
hemşehrimiz
olmalarıydı...
o yok zamanların içinde
evde ne varsa yenilir içilir ,
çaylar kahveler habire kaynardı....
evde ne varsa diyorum ama
1990'ların koşullarında
evimizin özellikle mutfak tarafında
hep, hatırlı ve göz dolduran gıdalar olurdu...
çünkü
huzur içinde yatası,
çoçuklarımın da büyükbabası
ibrahim balkan'ın
büyük bir gani gönüllülükle
evlatları olan bizlere verdiği
ya da ankara'ya kolilediği
susurluk peynirlerini
yanturalı sucuklarını
taze köy yumurtalarını
kuru fasulyelerini,
pirinçlerini
tereyağlarını
zeytinyağlarını....
o gelenlerin içinde
inanın ye"ME"yen kalmamıştır....
herkese ama herkese
kısmet olmuştur o lokmalar....
yeni evli evimizin
gepgenç
güpgüzel
ve hakkıyla inatçı :)) kadını
hiç yüksünmeden
of pof demeden
asla küçük hesap yapmadan
ve kimseden esirgemeden
gelenlerin hepsine sunmuştur
elindekini, elimizdekini...
zaten,
gani gönüllü
baba evinden de idmanlıydı
insan ağırlamalara
o gepgenç kadın...
ben, ters adam :))) olduğum için
o zaman da bilirdim
bazı gelenlerin zihnindeki tilkileri
yemeği bedavaya getirme isteklerini
ve asla bu kadar BONKÖR bir adam olmazdım...
ama kanatsız melek olan,
evin hanımına da karışmazdım....
şimdi geriye dönüp baktığımda
bu insanlara dair, bir hüzün kaplıyor içimi...
hüzün kaplıyor çünkü
ispir sokaktaki
o eve gelenlerin içinden
sayısı epeyi fazla
BÜYÜK ADAM da :))) çıktı...
büyük aktörü ,
dobra mı dopra (!) siyasetçisi
uzman doktoru
ceza hakimi
uluslararası avukatı
habercisi muhabiri
her bir şeyin uzmanı da çıktı....
diye başlasam
inanın uzar gider liste...
memlekette artık
iyice vasat öğrencilerin bile tercih ettiği
genç mühendisleri saymıyorum bile
aramızdan çıkan...
işte bu büyük büyük (!) adamlar kadınlar
bir caz müziği gibi gelip geçti
küçükesat ispir sokaktaki evimizden....
neredeyse hepsi yaş baş olarak
bugün yarım asrı devirdi, bu gelenlerin...
ve neredeyse hepimiz
yarım asrı devirdik,
gidiyoruz, bizi bekleyen yere...
1990'ların üzerinden yıllar geçince
isterdim ki , bir gece vakti
başlarını yastıklara koyduklarında
o ankara günlerini o ankara gecelerini
ve esas olarak da, evin gepgenç hanımının
binbir emekle hazırladığı
çayları kahveleri sıcacık çorbaları
ŞÜKRAN duygusuyla ansınlar...
o büyük büyük adamlar kadınlar....
çünkü ben de bir dönem öğrenciyken
hep gittim, böyle sıcacık sofralara...
yokluğun ve yalnızlığın içindeyken
adı yuva olan bir kapıdan içeri girmenin
tarifsiz huzurunu bilirim...
peki,
o büyük büyük adamlar kadınlar
o ahde vefaları ne kadar bildi....
aslında cevabı biliyorum da
bir kibar tarafım var yine de....
üç noktayla geçiştireyim diyorum....
aktör erhan dilligil dayımı
dönüp dönüp anmalarım
inanın bundandır
öğrencilik günlerimden kalan
öden(e)meyecek
ahde vefa duygumdandır....
böylesi emekleri
üç noktayla geçiştirmenin bile
çok ayıp olduğunu, bilmemdendir....
hoş,
ben, geçtim gittim bu günlerin üzerinden...
orhan veli'nin o büyük şiirinde dediği gibi
"girdim insanların içine,
insanları gördüm..." de...
herkes yine de ona göre yapsın isterim mizanını
ona göre tutsun defter-i kebirini...
hani ne diyor o büyük söz
"ben senin, cemaiz evvelini bilirim...."
evet ben de bilirim hepsini/n...
iyi bilirim...
hepsini iyi bildiğimi
bıçak gibi bildiğimi
o büyük (!) adamlar da
iyi bilirler
ben size
şu fotoğraftaki
güzelim amcayı
anlatacaktım değil mi...
ben bu fotoğrafı
çerçevelettiğimde
yıl 1990'dı....
eczabaşı takviminden enikonu kesip
kazandığım paramla; çerçeveciye gidip
kimbilir kaç milyona yaptırmıştım....
sevgili nigar getirmişti bu takvimi izmir'den...
her sayfasında böyle böyle 12 çarpıcı fotoğraf vardı...
nigar izmir'deydi ama hacettepe'de tarih okurdu...
akran sayılırdık nigar'la da....
anne tarafımdan akrabamdı benim...
kıyıdan kenardan, uzaktan yakından akrabamdı...
bu akrabalık işlerini bilirsiniz,
akrabaların çoğu bir kara piyango gibi girer hayatınıza...
nigar onlardan değildi.....
ben bu fotoğrafı
1990'da çerçevelettiğimde
22 yaşında gepgenç bir adamdım...
ilk kez baba olmama 4 yıl vardı....
ikinci kez baba olmama 8 yıl vardı...
babamın ölümüne
27 yıl vardı...
ben bu fotoğrafı çerçevelettiğimde
yıl 1990'dı....
ihtimaldir ki
bu güzelim fotoğraftaki
dilekçe mühürcü amca :)) bile
daha yaşıyordu....
erhan dayım yaşıyordu...
hatice anneannem yaşıyordu...
bedia babaannem yaşıyordu...
mehmet selahi dedem yaşıyordu....
küçük amcam ali aşkın yaşıyordu...
büyük amcam hüseyin coşkun yaşıyordu...
inanç amcam yaşıyordu...
ismail eniştem yaşıyordu...
safiye nalan meral teyzem yaşıyordu....
ibrahim balkan yaşıyordu...
havva balkan yaşıyordu...
babam ismail taşkın hoca yaşıyordu ulan,
taşkın hoca yaşıyordu....
şimdi kalkıp bik bik bik
hayat yine de güzel
falan diyeceksiniz
biz de biliyoruz
hayatın ne olduğunu
MUHTEREMLER;
"bir hayata
40 ömür sığdırmış olarak
biz de biliyoruz
hayatın ne olduğunu..."
peki siz biliyor musunuz
şu sesi ve müzikal altyapıyı...
gerçi adı çukur mudur nedir
bir müptezel dizide
görmemişler gibi
meze yapmış sesini ama
şu sesi bir dinleyin....
isterseniz
şarkıyı dinlerken
yazıya BİR DAHA dönüp
5 futbol takımının ESAMİ LİSTESİ'nin
içinde ben de var mıyım :))
diyerek ve utanarak da bakabilirsiniz....!!!
o listeye bakarken,
kılım döndü,
yüzüm kızardı
diyenlere verecek
köpük helvamız
nane şekerimiz
susurluk tostumuz
taze bitti ama :))))
zaten,
ne 1990'lar kaldı...
ne o simsiyah saçlı sakallı murat örem...
ne de ispir sokaktaki o ev....
evin
gepgenç
güpgüzel
inatçı mı inatçı
kadınının da
ömrü uzun olsun,
çok uzun olsun :)))
( murat örem / 07 ağustos 2019 / ankara )